‘Eksik bir romanı okumak kimsenin hoşuna gitmez’

Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı Yönetim Kurulu üyesi Prof. Dr. Hasan Keseroğlu, Nâzım’ın romanındaki sansürü ortaya çıkaranlara teşekkür etmek gerektiğini belirterek ‘Eksik bir romanı okumak hiç kimsenin hoşuna gidecek bir şey olmasa gerek’ dedi.

Burcu Günüşen

Yapı Kredi Yayınları tarafından Nâzım Hikmet’in eserlerinin hâlâ sansürlü haliyle basıldığı, geçtiğimiz günlerde Nâzım Hikmet Kültür Merkezi tarafından kaleme alınan Açık Mektup ile ortaya konmuştu. Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı Yönetim Kurulu üyesi ve Kastamonu Üniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Hasan Keseroğlu’yla Nâzım’a sansürü konuştuk.

Nâzım Hikmet Kültür Merkezi 12 Kasım’da Nâzım Hikmet’in “Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim” adlı romanının YKY tarafından halen sansürlü olarak yayımlandığına dair, konunun muhataplarına hitaben bir açık mektup yayımladı. Konuyla ilgili tartışmaları okuma fırsatı buldunuz mu?

Son tartışmaları evet okudum. Bu Türkiye’de yeni olan bir şey değil, öncelikle onu belirtmeliyim. Dünyada da örnekleri vardır bu tür sansürlerin kesinlikle. Ama baskı dönemi geçtikten sonra genellikle özgün biçim yayımlanır. Bizde bu maalesef, nasıl olmuş, nasıl gözden kaçmış, onu bilmiyorum.

Bunu ortaya çıkaran araştırmacıya teşekkür etmeliyim. Tabii ki eksik bir romanı okumak hiç kimsenin hoşuna gidecek bir şey olmasa gerektir.

YKY bir açıklama yaparak bu romanı tekrar basacaklarını söyledi. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Bu güzel bir şey, kesinlikle çok güzel bir şey. Eksiksiz yayımlamak ve bu yanlıştan dönmek çok önemli bir şey diye düşünüyorum.

Bunun Nâzım’ın diğer eserlerine de uygulanması gerektiği üzerine görüşler var…

Kesinlikle. Bunu en iyi yapanlardan birisi Asım Bezirci’ydi. Bezirci hazırlarken hangi basımlarda nasıl geçtiğini de bir biçimde açıklar, orada dipnotlar düşerdi. Tabii ki eksiksiz olarak, özgün biçimiyle ortaya çıkması galiba Nâzım sever herkesi mutlu eder.

Ayrıca Nâzım’ın farklı adla yayımlandığı için -ben kendi adıma ilk kez o adı gördüm- henüz piyasaya çıkmayan kitapları, bilmediğimiz yayınları var. Bunlar 15 Ocak’ta Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı’nın yaptığı yarışmanın sonuçlarıyla beraber açıklanacak.

Bu sansürün yıllardır sürdürülmesiyle ilgili olarak “kasıt yok, ihmal var” diyenler var. Fakat araştırıldığı vakit eserlerin özgün haline ulaşmak mümkün. Sizin bilgi-belgeci olarak bu konudaki yorumunuzu öğrenebilir miyiz? Bu gerekçe kabul edilebilir mi sizce?

Bilgi-belgeciler yani kütüphaneciler, sansürü, düşünce özgürlüğü önüne konulan hiçbir şeyi kabul edemezler. Çünkü bizim temel ilkelerimizden birisi “her kitabın bir okuru vardır, her okurun bir kitabı vardır”. Onu değiştirerek sunmak gibi bir düşünceyi bizim alanımız asla onaylamaz.

Bundan sonrası için ne öngörebiliriz?

Bu araştırma gerçekten de bir şeyi ortaya koydu. Bir dönem baskı altında olan, hatta kitapları kendi dilinde yayımlanmayan kişilerin yayımlanırken kimi şeyleri çıkardıkları. Hangi eller, nasıl araya giriyor onu bilmiyorum.

Sansür derken bir de oto sansür diyoruz bunun ötesinde. Ahmet Şık’ın yaşadığı sansür. Piyasaya daha çıkmadan kitap yasaklamak gibi.

Benim gelecek için öngörüm; düşüncenin önü açıldıkça, gerçekten özgür kılındıkça düşünce, bu tür çalışmalar belki pek çok şeyi daha çıkaracaktır ortaya. Olumlu anlamda, eksiksiz olarak yapıtları görmek açısından. Bugün komik bile diyeceğimiz sansürler çıkacaktır karşımıza.

Örneğin Hüseyin Cahit Yalçın’ın Edebiyat Anıları’nı okuduğunuzda şunu görürsünüz. Abdülhamit döneminde “burun” sözcüğü yasaktır, “genç kız” sözcüğü yasaktır. Peki Ümit Burnu’nu çevirirken bir coğrafya kitabını ne yapacaklar? Ona “denize doğru çıkıntı” derler örneğin. Bugün gerçekten biz buna gülüyoruz. Ama o gün için bu ciddi bir sorundur.

Gene Nâzım’a dönersek “komünistim” sözcüğünün değiştirilerek “emekçiyim” yapıldığını ve bunun hâlen devam ettiğini görüyoruz. Peki Nâzım’ın yapıtlarını yeniden gözden geçirip asıllarına uygun olup olmadığını tespit etme sorumluluğu kime ait sizce?

Yayınevinin görevi olmalıdır tabii ki. O yapıtta o şekilde geçiyorsa, neyim derse desin, onu oraya koymak durumundadır herhalde.