'Cansever'in Yakup'u bugün Utku Kalı'dır'

Tiyatro Duende, Edip Cansever'in “Çağrılmayan Yakup”unu oynuyor. Ekiple kurbağalaşmaya direnen Yakup'u ve Haziran'ı konuştuk.

Seçkin Barbaros/Esra Sert - soL
Tiyatro Duende, 10 yıl önce Güzel Sanatlar Lisesi Tiyatro Bölümü'nde tanışan ve Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı'nda birlikte tiyatro okuyan Gizem Tataroğlu ve İpek Taşdan'ın kurduğu bir grup. Şubat 2013'te grup olarak, Edip Cansever'in 'Çağrılmayan Yakup' şiiriyle yola çıktılar. Hayatta ve sanatta yaratılan tanrılardan şüphe duyarak ilerlemeyi rota olarak belirlemişler başka bir dünyanın mümkün olduğunu düşünüyorlar. Tataroğlu ve Taşdan'la oyunları ve bugünkü politik ortam hakkında konuştuk.

Duende ne anlama geliyor?
Gizem Tataroğlu: Duende sözcüğüyle, Lorca’nın "Duende Kuramı" başlıklı konferans metnini okuyunca tanıştık. Duende, gerçeküstü bir kavram. Folklora göre, kimi evlerde yaşadığı söylenen, gürültü ve karışıklığa yol açan cindir. Lorca’ya göre "bu karanlık sesler, hepimizin bildiği, kimsenin çözemediği ve sanatın özünü barındıran muammadır, köktür." Goethe ise şöyle diyor: "Herkesin hissettiği, hiçbir filozofun açıklayamadığı esrarengiz güç." Kısaca Duende çaba değil, güçtür düşünce değil kavgadır. Yaşlı bir gitar ustası, "Duende gırtlakta bulunmaz ayak tabanlarından yukarıya doğu, içeriden yükselir" demişti. Yani duende yeti değil, hakiki ve canlı bir üsluptur kişinin kanında mevcuttur çok köklü bir kültürden ve aynı zamanda, yaratı eyleminden kaynaklanır.

Sizin üretme biçiminizden bahseder misiniz?
İpek Taşdan: Öncelikle üretmek için illa bir tiyatro metnine ihtiyaç duymuyoruz. İlk çalışmamızda bu bir şiirdi sonra bir tablo ,bir roman, bir cümle kısaca üzerine düşünmek, derinleşmek ve göstermek istediğimiz her şey bizim için bir üretimin başlangıç noktası olabilir. Maksat incelelim, kabuklarımızı soyalım, hayallerimiz büyüsün... Alışılmışımızı sarsalım ki, "devrim kaçınılmaz olsun."

Atölye süreci bizim için çok önemli yani masada reji yapma fikrine karşıyız. Bizim için oyuncunun öncelikli görevi yaratıcı olmaktır. Oyuncunun yaratıcılığında beden odak noktamıztarifleyen değil yeni ifade biçimleri arayan bir bedene ulaşmayı hedefliyoruz.

Neden Edip Cansever ve onca şiirin içinde neden Çağrılmayan Yakup?
İ.T.: Hayatı şiirlerle okudum hep. Edip Cansever'de öğretenlerimden biri. Anlatması güç bir duyarlılığa ve yaratıcılığa sahip bir şair Cansever. Düşüncenin şair'i... İzlenimlerini süslemeden aktaran, şeylerin özüne hareketin dinamiğine ulaşan bir şair.

G.T.: Edip Cansever oyun yazmayı çok istemiş fakat "şiir dururken" deyip vazgeçmiş. Vazgeçse bile oyunlar yazılmış işte Tragedyalar, Bezik Oynayan Kadınlar, Ben Ruhi Bey, Çağrılmayan Yakup...

İ.T.: Çağrılmayan Yakup'u okurken hareket etmek istedim. İnsanların gözlerine bakarak Yakup'u konuşmak. Öğretilmiş hep'ler, zorunlu hiç'ler uzak dursun istiyorum yaşamımdan. Yakup'ta bu biricikliğin ışığını gördüm. Onu her gün yeniden hatırlamak istiyorum. Uyumlanmamak kurbağalaşmamak için.

Yakup oyun boyunca tedirgin ve korkulu görünür. Yer yer de alaycıdır. Yakup kimdir, nasıl biridir?
Gizem Tataroğlu: Edip Cansever'in şiiri kendi tanımıyla bir "sergileme" şiiridir. İçinde yaşadığımız düzenin çürümüşlüğü ve kokuşmuşluğunu içermeyi amaçlar. “Yakup, toplum tarafından itilmiş, horlanmış, uzaklaştırılmış bir insanı simgeliyor. Böylece topluma, insana, kendine yabancılaşmış bir tip olarak çıkıyor karşımıza” der Cansever ve ekler "...sonraları bazı temaları tipleştirmeye çalıştım. Örneğin yabancılaşma temasını. Çağrılmayan Yakup kitabının en görünür anlamı budur."

Yakup içinde yaşadığı toplumda yok sayılmaya maruz bırakılmış var olma mücadelesi veren bir bireyin simgesidir. Uyumlanma tanrısına karşı çıkmıştır uyumlanamaz. Yakup çok tanıdık ama yabancıdır bize. Hiç çağrılmamıştır. Yakup, ismini unutmamak için kendine seslenir. Hem çağıranı hem çağrılanıdır kendisinin. Oyunu bu yapı üzerine inşa ettik var olma mücadelesi.

İ.T.: Yakup bulunduğu ortamda tedirgindir Kurbağaların dünyasında.Çünkü o yapışkan dokuları olan, sürüler halinde yaşayan, sürekli bağıran ve kurallar koyan koydukları kuralları tanrısallaştırarak kişinin öz haklarına bile "olmaz" diyen kurbağalara dönüşmemenin mücadelesini verir. Mücadelesini onlardan kaçarak değil onlara her gün yeniden bakarak verir. Onların var olma biçimleri ve tek tiplikleri tuhaf gelir Yakup'a. Bu tuhaflık Yakup ve onların ironik ayrımını gösterir. Yakup'un alaycı tavrı bu farklılığın ironisidir. Var olma çabasını sürdürürken sürekli sorgular: "Peki,Yakup ne yapsın?"

Bugün ülkeye baktığınızda Yakup'u nereye oturtuyorsunuz?
İ.T.: Yakup'u bir duruma indirgemek bir kişiyle özdeşleştirme gibi bir niyetimiz yok. Yakup olmak bir hal aslında.Kimseyi sömürmeden yaşamaya çalışırken "güç" sahiplerinin çıkarlarına hizmet etmediği için görmezden gelinme ve cezalandırılma hali. İster istemez Utku Kalı geliyor aklıma. Kurbağaların elinden kurtulduğu zaman izleyeceğini umuyorum Yakup'u.

Haziran direnişi Yakup'a ne katmıştır dersiniz, Yakup çağrıldımış mıdır örneğin?
G.T.: Haziran direnişinde ağaçlar Yakup'ları, Yakup'lar birbirini çağırdı. Kurbağalar saldırdı,sürüler halinde ve bağırarak.

İ.T.: Binlerce Yakup gördük hepsi birbirinden güzel. Yakup'lar kaybettik, Yakup'lar kazandık. Direnişten sonra emek vermeye daha yetenekli, kurbağalaşmamaya daha inatçı olduk. Cansever'in anlattığı kurbağaları Taksim Meydanı'nda yakından gördük. Tek farkları yeşil olmamalarıydı. Ben Ali İsmail'in gülüşünü görsem aşık olurdum, birileri döverek öldürdü... Yakup ve kurbağaların ironik ayrımını düşünün.

Oyun ne zaman ve nerede oynanıyor. Ve ne kadar süre daha sahnede kalacak?
Çağrılmayan Yakup önümüzdeki tiyatro sezonunda oynanmaya devam edecek. Konuk tiyatro olarak Şermola Performans'ta oynuyoruz.

Çağrılmayan Yakup Kasım ayında şu tarihlerde sahneleniyor:

08 Kasım Cuma 20.30
16 Kasım Cumartesi 20.30
22 Kasım Cuma 20.30
30 Kasım Cumartesi 20.30