Bir zamanlar İzmir Enternasyonal Fuarı: Ticaret onlarındı, eğlence halkın...

İzmir Enternasyonal Fuarı bu yıl 87'nci kez açılıyor. İzmir'in kentsel belleğinde önemli ve değerli bir yeri olan, şehrin kamusal ve kolektif etkinlik alanı olarak bilinen Fuar, son yıllarda CHP'li yerel yönetimin patronlarla ve sermaye gruplarıyla yakınlığının bir yansıması olarak tamamen kimi şirketlerin reklam, pazarlama, şov alanı haline geldi. Fuarı yakından tanıyan yazar…

Suphi Varım

(İzmir Enternasyonal Fuarı bu yıl 87'nci kez açılıyor. İzmir'in kentsel belleğinde önemli ve değerli bir yeri olan, şehrin kamusal ve kolektif etkinlik alanı olarak bilinen Fuar, son yıllarda CHP'li yerel yönetimin patronlarla ve sermaye gruplarıyla yakınlığının bir yansıması olarak tamamen kimi şirketlerin reklam, pazarlama, şov alanı haline geldi. Fuarı yakından tanıyan yazar Suphi Varım'ın 'Bir zamanlar İzmir Fuarı'nı anlattığı yazısını soL okurlarıyla paylaşıyoruz...) 

Fuar denilince halkın zihninde önce eğlence, özellikle gazinolar ve oralarda sahne alan ses sanatçıları canlanırdı bir zamanlar... Hangi sanatçının hangi gazinoda program yapacağı günler öncesinden gazetelerde haber olarak yer alır, assolistlerin ve uvertür denilen alt kadroların fotoğraflı reklamları gazete sayfalarını doldururdu.

İzmir Fuarı’nın özelliklerinden biri de, ticari faaliyetlerle eğlencenin ve sanatsal etkinliklerin bir arada olmasıydı. Bu model, yıllar boyunca Fuar’a damgasını vurdu, hatta Fuar’ın eğlence boyutu, toplumun gözünde, ticari kimliğinin önüne geçmişti.

Fuar denilince halkın zihninde önce eğlence, özellikle gazinolar ve oralarda sahne alan ses sanatçıları canlanırdı bir zamanlar. Hangi sanatçının hangi gazinoda program yapacağı günler öncesinden gazetelerde haber olarak yer alır, assolistlerin ve uvertür denilen alt kadroların fotoğraflı reklamları gazete sayfalarını doldururdu. Billboard’lar reklam dünyamıza henüz girmediği için, kentin işlek caddelerindeki duvarlara posterler asılır, yoldan gelip geçenler hayranlıkla devasa resimlere bakardı. Gazino kapılarında günler öncesinden bilet kuyrukları oluşur, bilet bulamayanlar da karaborsacıların peşine düşerdi.

STAR YOKTU ASSOLİST VARDI

Televizyon yayıncılığının pek yaygın olmadığı, konserlerin İstanbul’da yoğunlaştığı bu dönemde Fuar gazinoları, küçük burjuvazinin eğlence mekânlarındandı. Kesesine göre kimi yemekli masalarda oturur, kimi de arka sıralarda çay, kahve ve nargileyle yetinirdi. Parası buna da yetmeyenler, gazinoların kapısında yığılır, girip çıkan şarkıcıları, türkücüleri itiş kakış arasında görmeye çalışırdı. Özellikle gençler, sanatçıların imzalı fotoğraflarını alabilmek için birbirleriyle yarışırlardı.

Gazino programları, üç aşağı beş yukarı, standarttı. Fasıl heyetinden sonra alt kadrolardan itibaren sanatçılar sahneye çıkar, assolist renkli ışıkların altında belirince de, yer gök alkıştan yıkılırdı. Zaten merakla beklenen de oydu.

O yılların gazino dünyasını iyi bilen müptelalar, gazino adabından, sanatçıya saygıdan hâlâ söz ederler. Anlattıklarına göre rakıyı yudumlarken fasıl dinlemenin, şarkılara makamınca eşlik etmenin, alkışlamanın bir usulü, yöntemi varmış. Gazino müptelası erkekler, İzmir’in o cehennemi sıcağına rağmen ceket ve kravatla gidermiş gösterilere. Eski fotoğraflarda da tayyörlü, şapkalı kadınlar görürüz. Kadın şarkıcıların ayakkabılarından viski içmek, sahneye para savurmak gibi lümpen görgüsüzlükler henüz icat edilmemiş. Arabesk dinlerken galeyana gelip kolları jiletlemek âdeti de yok.

TUTUCULUĞUN RENKLENDİRİLMESİ: KADINLAR MATİNESİ

Gazinoların bir başka özelliği, kadınlar matinesiydi. Genelde gündüz yapılır, sadede kadınlar ve çocuklar gidebilirdi. Burjuvazinin tutucu ahlak anlayışını simgeleyen bu matinelerde bilet bedeli de daha düşük olurdu. Herkes evinde yaptığı böreği, dolmayı beraberinde getirirdi. Gazeteciler, bunları kaçırmaz, masaların üstünde sanatçılarla karşılıklı oynayan kadınları fotoğraflarla sayfalara taşırdı.

Gazino dünyasında olay, sadece sanatçıları yakından dinlemekle sınırlı değildi elbette. Mesela, Zeki Müren’in ne tür fantezi kıyafetler kuşanacağı, Emel Sayın’ın veya Ajda Pekkan’ın o yıl niçin fuara katılmadığı, Orhan Gencebay’ın niçin sahneye çıkmadığı gibi konular da magazin sayfalarında bol dedikoduyla yer alır, böylece işin popüler kültür tarafı sürekli canlı tutulurdu. Çünkü Fuar demek, sansasyon demekti. Dönemin en ilginç sansasyonel olayı, herhalde Bülent Ersoy’un gazino programında yaptığı hareketler dolayısıyla tutuklanması, daha sonra da sahneye çıkmasının 12 Eylül diktasınca yasaklanmasıydı.

70’li yıllarda, ekonomik krizlerle birlikte gelirler eridi, sokak olaylarının da etkisiyle gazino seyircisi azaldı, dolayısıyla eğlence sektöründe kâr oranları düşmeye başladı. Dönemin diğer eğlence kaynağı sinemalarda da seks filmleri furyası baş gösterince, çıkış yolu arayan eğlence sermayesi, sinemadan sahneye geçen aktörler, aktrisler furyasını başlattı. Fuar, bu  sanatçılar ve gazinolar için önemli bir reklam aracı oldu. Böylece, seyirciler, beyaz perdede hayranı oldukları, erişilmez diye nitelendirdikleri yıldızları görebilmek için tekrar gazinolara döndü.

EĞLENEREK UYUŞMA

Sınıf mücadelesinin keskinleştiği, kitlesel gösterilerin, grevlerin ve faşist katliamların yoğunlaştığı bu yıllarda, hangi sanatçının hangi gazinoyla anlaştığı, gazino patronlarının söz düelloları, gazinolar arasındaki assolist transferleri, ücret söylentileri, sanatçılar arasındaki gönül maceraları veya sahneye çıkış sırası yüzünden birbirleriyle atışmaları gibi konuların magazin sayfalarına yansıması, egemen sınıfın popüler kültürü eğlence sektörü yoluyla nasıl kullandığını gösteriyordu. Gazinoların işlevi, sadece eğlenceyle sınırlı kalmıyor, toplumu uyuşturma rolü de üstleniyordu.  

Fuar’a sadece İzmirliler gitmezdi. Fuar zamanı ister ticari amaçla ister gezme amacıyla olsun, diğer kentlerden, taşradan da şehre akın olurdu. Gelenler, gazinolara da uğramadan şehirden ayrılmazdı. Bu bakımdan gazino sanatçılarına ve yarattıkları sansasyona ilgi sadece yerel basınla sınırlı değildi. İstanbul basını da sayfalarını onlara ayırır, böylece Fuar gazinoları ve geceleri toplumsal bir olgu olarak Türkiye’nin gündemine otururdu.  

Gazeteciler, sadece gazinoları değil, sanatçıların çoğunun konakladığı Büyük Efes Oteli’ni de mesken tutar, olan biteni Türkiye’ye anlatırlardı. Bir sanatçı için otelin havuzu başında mayoyla poz vermek, âdettendi. Otel, hayranlar için de önemliydi. Sanatçılardan gazino kapısında imzalı fotoğraf almayı beceremeyenler, şansını orada denerdi.

Tabii, gazino ve eğlence denilince sadece sanatçıların sahne aldığı mekânları anlamamak gerekir. Düşük gelirlilerin gittiği bazı gazinolarda, müşteriler, pikaptan veya müzik kutusundan gelen parçalara kulak verip çaylarını yudumlardı. Siyah-beyaz televizyonda o akşam yayın varsa, ekranda TRT’nin kadrolu sanatçılarını izlerdi. O yıllarda herkesin evinde televizyon bulunmadığı için beyaz cam eğlence sıralamasında henüz üst sıralara yükselmemişti. Dolayısıyla bu mekânlarda bulunması, müşteriyi çekmek açısından önemliydi.

Eğlence bağlamında çay bahçeleri de fasılsız, şarkıcısız, türkücüsüz gazinolarla aynı işlevi görürdü. Televizyon oralarda da baş köşedeydi. Bugün olduğu gibi o yıllarda da ‘gazinomuz aile yeridir’ veya ‘bahçemiz içkisizdir’ gibi küçük burjuvazinin bağnazlığını yansıtan tabelalara bol bol rastlanırdı. Ayrıca ‘çay bahçemiz televizyonludur’ benzeri tabelalar da işin olmazsa olmazıydı.

Gazinolardan başka tiyatrolar da Fuar gecelerinin bir başka eğlence, sanat alanıydı. Nejat Uygur Tiyatrosu, Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu, Devekuşu Kabare gibi İstanbul toplulukları açık hava salonlarında oyunlarını sergilerlerdi. Dönemin piyeslerinde moda, kara mizah tarzı siyasi eleştiriydi. Devrin Demirel, Erbakan ve Türkeş gibi siyasetçileri bu eleştirilerden nasiplerini alırlardı. Bazı tiyatro toplulukları da bulvar komedisi tarzı oyunlar sunardı.

O ZAMANLAR FUAR’DA KİTAP VARDI

Fuar’a gezip eğlenmeye gidenler, minyatür trenle lunapark turlarına devam eder, cesur olanları paraşüt kulesinin yolunu tutardı. Ağaç altları ve çimenler piknik alanına dönüşürdü.   

Fuar’da bunların dışında ciddi kültürel aktiviteler de olurdu. Yazarlar Sendikası’nın yayınevleriyle açtığı kitap pavyonu bunlardan biriydi, kitap meraklılarıyla dolup taşardı. Pavyona yazarlar da katılır, okuyucularıyla sohbet edip kitaplarını imzalarlardı. O zamanlar şimdiki gibi kitap fuarı olmadığı için imzalı kitap almak, okuyucu için bulunmaz nimetti.

Yabancı dil bilen kitap tutkunlarının uğradığı bir başka yer, Sovyetler Birliği pavyonuydu. İngilizceye, Fransızcaya çevrilmiş Rus klasiklerinden, Marksist eserlere kadar uzanan zengin bir kitap standı vardı orada. Ayrıca klasik müzik plakları bulunurdu. Dileyen form doldurur, kitap ve plak siparişini verirdi.

İşte, Türkiye ve İzmir, yıllarca böyle bir Fuar’la yaşadı. Günümüzde de Fuar boyunca düzenlenen açık hava konserleri ve tiyatro topluluklarının sergilediği piyesler, ilgi toplayan özellikler arasında yer alıyor. Gelgelelim, bu etkinlikler, geçmişte olduğu gibi ülke geneline yayılmış sansasyonel, popüler, kitlesel özellikler taşımıyor artık. Ne de olsa egemen sınıfın bu alanda oluşturduğu yeni uyuşturma araçları, eğlence olgusunu iyice lümpenleştirerek, iletişim araçlarıyla günün her anında evlere kadar getiriyor.               

(Bu yazı İzmir'de yayımlanıp okurlara ulaştırılan Güzel İzmir gazetesinin üçüncü sayısından alınmıştır.)