Başka bir sanat mümkün mü?

Sanatçılar ve aktivistler, artık eşitlik ve özgürlük için planladıkları eylemlerle yeni algılar oluşturup gerçeği görünür kılmakta, üretirken alınan hazzı mücadelesinde de hissetmekte.

İnsel İnal - Özge Türk

Türkiye’de Haziran direnişinden bu yana birçok şey değişti. Bu değişikliklerin en başında halkın, özgürlükler dahil her şeye, rant için yapılan tecavüzlere karşı sokak ve meydanlarda bir araya gelerek, kamusal alanların esas sahibinin kendisinin olduğunu hatırlaması ve göstermesi geliyor. Belki de ülke tarihinde ilk defa meydanlarda halkın varlığından haberdar olduk.

Haziran direnişinde sokakta olan halk, sokakla beraber sanata da sahip olduğunu fark etti. Kendi ifade biçimlerinin sanat kategorisinde olup olmadığını sorgulamadan uygulanan yaratıcı fikirler eylemleri şekillendirdi. Galeri ve müze odaklı tüm bilgileri altüst ederek, kitlelere yaratıcılığın eylemlilik biçimlerinde ne kadar önemli olduğunu yeniden öğretti. Ayrıca bu estetik eylemler, yaşama ait olanla ilişkili dil ile yeni bir sanat biçimini de bizlere müjdeliyordu aslında.

‘Yaratıcılık insani bir güç’
Bolivyalı kolektif Mujeros Creando “Yaratıcılığımızı elitist bir şeye çevirmek istiyorlar sadece sanatçıların yaratıcı esinlenmiş ve birbirlerine ilham verenler olduklarını söylüyorlar. Biz kendimizin bu mücadele aracından mahrum bırakılmasına izin vermiyoruz ve yaptığımız her şeye … yaratıcılık denen ve bizim için çok temel ve önemli olan bu unsuru ekliyoruz. … Yaptığımız sadece tümüyle insani olan bir gücü kullanmak: Yaratıcılık…” diyerek kamusal alan eylemcilerinin sanatla ilişki veya ilişkisizliğini çok güzel özetliyor.

Sanat tarihçisi Rose Lee Goldberg ise performans sanat tarihini, sanatlarını doğrudan topluma sunmayı amaçlayan sanatçılar tarafından icra edilen, sonsuz değişkenli, açık uçlu ve bu nedenle daima bir karşı duruş temelinde şekillendiğini belirtmiştir. Bu bağlamda Joseph Beuys performansın muhalif varoluş nedenleriyle beslenmiş, çeşitli performanslarıyla yaşama sokak ve doğa üzerinden müdahale etmiş, kurum ve iktidarlara karşı çeşitli mücadeleler yürütmüştür. Örneğin, Overcome Party Dictatorship Now (1971) başlıklı performans, sanatçının 50 öğrencisinin katılımıyla, Rochus Tenis Kulübü'nün arazisini genişletmek için Grafenberger Ormanı'ndaki ağaçları kesmesini engellemek amacıyla gerçekleştirildi. Halkın da desteğini alan Beuys ve öğrencileri eylemlerinde başarılı oldu.

‘Sanat kitlelerle buluşuyor’
Sanatçılar ve aktivistler, artık eşitlik ve özgürlük için birlikte planladıkları estetik eylemlerle olaylara müdahale edip yeni algılar oluşturarak gerçeği yeniden görünür kılmakta ve bir resim ya da heykel yaparken alınan hazzı omuz omuza mücadelesinde de hissetmekte. Bundan böyle sanat, sanatın sektörleşmesine ön ayak olan galerilerin ve müzelerin kıskacından kurtularak sadece elit çevreleri değil siyasi bir duruşla doğada, kentlerde, varoşlarda yeni kurgularla yaşamayı vaat ederek, bağımsız sergileme alanlarıyla kendini ortaya koyuyor. Yeni etkileşim ve iletişim stratejileriyle kitlelerle temas eden sanat seyirlik bir temsil olmanın ötesinde yaşam kadar gerçek olma yolunda.

Batıda özellikle 70’lerden beri takip ettiğimiz muhalif sanatçıların politik ifadelerini, bir süredir kendi çevremizde de görebiliyoruz. Tüm kodlamalardan uzak sokak eylemleriyle, ürettikleri işlerle kendi duruşlarını ortaya koyan bu sanatçılar sokaklarda, bağımsız mekanlarda “başka bir sanat mümkün mü?” sorusuna cevap arıyorlar. Daha toplumcu ve politik olan alt yapıları, onları iktidara karşı bir araya getiriyor.

Haziran Direnişi’yle birlikte bir model haline gelen bu performatif eylemler sadece sanatçıların değil, herkesin kendini ifade etme yolu haline geldi. Örneğin, Haziran Direnişi sırasında Hava-İş Sendikası’na bağlı THY personelinin başlattığı grev kapsamında hosteslerin yüzlerinde V maskesi ile uçakta kabin memurlarının okuduğu mesajı bir performans biçimde sundukları eylem, bu yaratıcı eylemlere en güzel örneklerindendir. Yine 17 Mart günü AKP’nin İzmir’de düzenlediği ve yoğun tepkilere neden olan mitingi sonrası Fikir Kulüpleri Federasyonu’nun (FKF) çağrısıyla bir araya gelen insanların yerleri çamaşır suyuyla temizlemesi de bir başka örnek. Bu muhalif estetik eylemler sonrası kurgulanan videolar ise sosyal medyada dolaşıma girerek toplumsal belleğe katkı sağlıyor.

Başka bir sanat örgütlenmesi mümkün mü?
Haziran direnişinin ardından ortaya çıkan örgütlenme arayışından hareketle direniş sonrası mücadeleyi, siyasi platforma taşıyacak politik bir öznenin olmamasından yola çıkarak diğer bileşenlerden farklı bir örgütlenme modelini benimseyen Sol Cephe 15 Aralık’ta Ankara’da yapılan toplantıda kuruluşunu ilan etti. Bu tarihten sonra Sol Cephe Meclisleri farklı yerelliklerde toplanmaya başladı ve Şubat ayı başında da Beyoğlu Meclisi kuruldu. İktidarın sanat düşmanlığının giderek saldırıya dönüşmesiyle ve Taksim’in sanatın merkezi olma özelliğiyle Beyoğlu Meclisi’nin bünyesinde farklı alanlardan pek çok sanatçı ve sanat dostunun bir araya gelmesiyle Sanat Komisyonu çalışmasına başladı.

‘Sanat yaşamla bütünleşiyor’
Sol Cephe Sanat Komisyonu sanatın yaşamla ilişki kurmasını, belli bir kesimin hegemonyasından çıkartılarak herkese temas etmesini ve sanatı siyasetin temel araçlarından olmasına aracılık etmeyi amaçlıyor. Asıl kaygısı tepeden inme bir biçimde sanat aktarmak değil sokakla bütünleşerek, halkla birlikte üretmek olan Sol Cephe Sanat Komisyonu, kamusal alanlarda bir araya gelerek, eylem ve tasarılarını hayata geçirmeyi planlıyor. Bu bağlamda kolektif olarak üretilecek sanat, zaten galeri ve salonlardan taşacaktır.

Sanat üretiminin daha da sıkıntılı bir aşamaya girmesiyle, sanatçının iktidarın baskısına karşı oluşturduğu direnç, üretilen sanatların içeriğinde radikal değişiklikleri tetikledi. Sanat Komisyonu, “böyle heykelin içine tüküreyim” zihniyetiyle hareket eden iktidar tarafından plastik sanatlara, tiyatrolara, opera ve baleye, kısacası sanatın her alanına yapılan müdahalelerle ardı arkası kesilmeyen saldırılara karşı ortak bir mücadele zemini oluşturmayı hedefliyor. İşte bu hedeflerle harekete geçen komisyon da sanatın toplumu dönüştürebilme gücüne inanan herkesi, Sol Cephe’de bir araya gelmeye ve birlikte mücadele etmeye çağırıyor.

Sol Cephe Sanat Komisyonu’ndan işçilere destek
Kadir Topbaş’ın sahibi olduğu Saray Muhallebicisi, düşük maaşlar, ödenmeyen mesai ücretleri, düzensiz izin günleri, uzun çalışma saatleri gibi kötü çalışma koşullarına karşı haklarını aradıkları gerekçesiyle farklı mağazalarda çalışan 14 çalışanını işten attı. İşçiler 16 Mart 2014 Pazar günü Beyoğlu Saray Muhallebicisi’nin önünde haksızlığa karşı kararlı duruşlarını bir eylemle gösterdiler. İşçilerin bir araya gelmesinden önce ikişerli gruplar halinde muhallebiciye giren eylemciler, menülere “Emek Hırsızlarına Boyun Eğmiyoruz!” sloganın yazılı olduğu stickerları yapıştırmaya başladılar. Eylemcilerden birinin fark edilmesi üzerine Sanat Komisyonu’ndan bir kişi çalışanların engellemelerine karşın işçilerin neden atıldığını müşterilere anlattı ve sonrasında orada bulunanların da desteği alınarak, alkışlarla eyleme destek vermek için dışarı çıkıldı.

Sanatın siyasetle kurduğu ilişki temelinde hareket eden Sol Cephe Sanat Komisyonu, bu performatif eylem gibi yine sokağı temel alarak yaratıcı eylemleriyle mücadelenin bir parçası olamaya devam edecek.

Eylemden görüntüler: