Bandosol hem sokakta hem sahnede: Piyasaya ve popülizme teslim olmadan her yerde...

Bundan beş yıl önce İzmir'de doğup gelişen, Haziran Direnişi sırasında kitlelerle daha çok kaynaşan, piyasa müziğine ve popüler kültüre direnerek var olmaya çalışan Bandosol, bugün 10 kişilik kadrosuyla yoluna devam ediyor. Hem kitle eylemlerinde sokakta, hem salonlarda konser düzeninde müzik yapan Bandosol her iki misyonunu da eş zamanlı olarak sürdürüyor. Bu söyleşide soL sordu, Bandosol…

Ahmet Çınar

İzmir'de yaşayanlar hatırlayacaklardır...

Gündoğdu'ya yürürken, Alsancak'ı adımlarken, Kordon'da gezerken, bir yürüyüşte slogan atarken, bir mitinge katılırken... Bir anda patlayan davul sololarındaki görkemli yankılanma, içe işleyen bir saksafonun ritmiyle buluşuyorsa... Timballerde dolaşan bagetler hep aynı kalp ritminde atmaya başladıysa... Klavyenin tuşlarında şelaleleşen ses ırmakları, hıçkırıkla haykırış arasında dolanan gitar köpüklenmelerine karıştıysa... Orada Bandosol vardır. 

İzmir'de yaşayanlar bilirler... Bir toplumsal gösteri, bir protesto yürüyüşü sırasında herkesin ezbere bildiği o sımsıcak ezgiler kalabalığın ortasında bir yerde yankılanmaya başlamışsa... Orada Bandosol vardır. 

Çünkü bir meydanda, bir caddede, bir mitingte, bir yürüyüşte İzmirlilerin karşılaştıklarında yabancılık çekmedikleri bir müzik grubu Bandosol...

Sokakta görülen Bandosol'u, hiç kuşkusuz bir salon konserinde, sahne düzeni içinde görmek de mümkün... Bandosol, doğduktan sonra büyüyen, gelişen, serpilen capcanlı bir organizma adeta... Yaklaşık beş yıl önce doğan, zaman içinde yeni katılımlarla büyüyüp gelişen bir müzik grubu... Şu anda beş avukat, bir makine mühendisi, bir gümrük müşaviri ve üç öğrenciden oluşan on kişilik kadroyla devam ediyor yoluna... 

19 Şubat Cuma akşamı 21.00'de İzmir Nâzım Hikmet Kültür Merkezi'nde bir kez daha sahne almaya hazırlanan Bandosol'la söyleşmek, Bandosol'un öyküsünü bir de kendilerinden dinlemek için, stüdyolarını ziyaret ettik. Prova arasında sorularımızı yönelttik, yanıtlar aldık. Biz sorduk; Mert Saraçoğlu, Tayfun Yılmaz, Kerem Dikmen yanıtladı. 

Bandosol söyleşisiyle başbaşa bırakıyoruz okurlarımızı: 

-  Nasıl kuruldu Bandosol, kısaca anlatır mısınız?

M.S.: Bandosol’un öyküsü 5 yıl öncesine dayanıyor. Grubu oluşturmaya karar verdiğimizde hiçbirimiz müzisyen değildik. Hatta o sıralar bazı enstrümanları çalabiliyor olmak dışında, müzikle aktif bir ilgimizin olduğunu da söyleyemem. Ama sol siyasetle ve sokak hareketiyle hep yakından ilgiliydik. Müziğin gücünü sokağa taşıma fikri hepimize sarıp sarmaladı, çünkü bu aynı zamanda kendimizi ifade etmenin de en iyi yolu olacaktı. O sıralar ortak buluşma mekânımız olan İzmir Nazım Hikmet Kültür Merkezi’ni kendimize mesken tuttuk ve işe başladık.

T.Y.: Başladık derken, hemen çalmaya başlayamadık tabi. İlk olarak hangi enstrümanları kullanacağımıza karar vermemiz, sonra da onları çalmayı öğrenmemiz gerekiyordu. Sokak müziği için güçlü sese sahip bakır üflemelilerin ağırlıkta olması zorunluydu. Çoğumuz, kullandığımız enstrümanlardan düzgün ses çıkarmayı grupla birlikte öğrendik. Alsancak’taki Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nin üst katında, kullanılmayan küçük bir odayı kendimize çalışma mekanı yaptık. Trompet, saksafon, trombon gibi çalgılarla müzik yapmaya kalkınca çevreye verdiğiniz rahatsızlık ciddi boyutlara ulaşabiliyor. Üstelik bir de öğrenme aşamasındaysanız, berbat sesler çıkabiliyor. Buranın ses yalıtımını elimizden geldiğince kendi imkanlarımızla sağlamaya çalıştık, ama yine de zamanın kültür merkezi çalışanları yaydığımız gürültüden az çekmedi.

- İki tür Bandosol oluştu değil mi? Bir sokakta kitleyle çalıp söyleyen Bandosol, bir de kapalı alanda sahne düzeninde Bandosol…

M.S.: Enstrümanlarımızı çalmayı az çok öğrendiğimize karar verdiğimizde hemen kendi repertuvarımızı oluşturmaya başladık. Bizim yoğunlaştığımız hedef başından itibaren hep iki yönlü oldu. Birincisi, kitle eylemlerine tüm katılımcıların bildiği, eşlik edebildiği marş ve şarkılar ile sokakta müzik yaparak renk veren, hatta zaman zaman yön veren bir Bandosol. İkincisi, kapalı alanda, sahne düzeninde sözlü müzik bir başka Bandosol. Biz başından beri her iki Bandosol’u da aynı zamanda ve eşit ölçüde önemsedik. Bu iki formdan her biri için ihtiyaç duyduğumuz enstrümanlar kısmen farklılık gösterse de her durumda bir şekilde altından kalkmaya çalıştık. Sahnedeyken bas gitar veya gitar çalan, hatta şarkı söyleyen arkadaşlarımız sokağa çıktıklarında ellerine tuba, trampet ve zil aldılar. Kimi zaman da bu iki formu iç içe geçirdik. Alanda, eyleme katılan kitlenin içinde bir süre çalıp hiç ara vermeden platforma, yani sahneye çıktığımız da oldu.

- Sözü müziği kendinize ait olan parçalardan söz eder misiniz biraz da?

T.Y.: Sözlü müziğimizde kendi şarkılarımıza ağırlık verdik. 2012 yılında, söz ve müziklerini yaptığımız 6 şarkıdan oluşan “Piyasaya Düşme” albümünü oluşturduk. Albüm derken, oldukça amatör bir kayıtla bir araya getirdiğimiz şarkılarımızı internet ortamında paylaşıma açmaktan bahsediyorum. Şarkılarımızın dinleyeni ve beğeneni öngördüğümüzden daha fazla oldu.

- Sizi İzmirliler daha çok ve yoğun olarak Haziran direnişi günlerinde tanıdılar. Meydanlarda, caddelerde halkla birlikte Çav Bella söylediğiniz zamanları hatırlıyorum, çok etkileyiciydi…

M.S.: Bandosol için dönüm noktası Haziran direnişinin başladığı 31 Mayıs 2013 akşamı oldu. O gün Metin Lokumcu’nun katledilişinin yıldönümüdür aynı zamanda. Gündüz, Metin hocamız için ÖDP İzmir İl Örgütü’nün Karşıyaka Çarşı Caddesi’nde düzenlediği bir etkinlik ve yürüyüşe tam kadro katılarak sokak müziği yaptık. Etkinlik programına göre, Karşıyaka’dan Alsancak’a vapurla geçilip son bir yürüyüş de Kıbrıs Şehitleri Caddesi’nde yapılacak ve dağılınacaktı. Alsancak iskelesine gelip vapurdan indiğimizde, bizi kimsenin beklemediği o muhteşem manzaranın ilk görüntüleri karşıladı.  İlk başta, dışardaki bu hareketi ve onca şamatayı kimin yarattığını anlayamadığımızdan temkinli yaklaşmayı denedik. ÖDP’li arkadaşlarla birlikte önceden belirlenmiş programa uymayı düşündük.  Ama mesafeli durmaya çalıştığımız insanlar da, sloganlar da birdenbire büyüdü, 5-10 dakika içerisinde bizi ve her şeyi içine aldı. Katılımcısı olduğumuz Metin Lokumcu eyleminin Haziran Direnişi’ne, bir rüyaya dönüşme anını birebir yaşadık. Ve sonra bu rüyaya kendimizi bıraktık, ona ortak olduk. Aslında bir bakıma, öylesine hazırlıklıydık ki, direnişin kendiliğinden filizlendiği o ilk anda biz çalgılarımızla sokaktaydık ve repertuvarımız hazırdı. Sonraki 40-45 gün boyunca da istisnasız her akşam İzmir’in sokaklarını Haziran’ın güzel insanları ile birlikte çala çala arşınladık. Gezi’yi bir gün olsun bandosuz, solsuz bırakmadık.

- Haziran Direnişi’ne özgü bir parça yaptınız mı peki?

T.Y.: Haziran direnişi sırasında bir de ‘Siz Kimsiniz Ki’ adını verdiğimiz bir şarkı yaptık ve bir de video-klip çekerek yayınladık. Bu şarkıdaki kayıt kalitesi önceki deneyimlerimize göre daha başarılıydı. Şarkının karşılık bulduğu dinleyici kitlesi ise geçmişte yaptıklarımızla kıyaslanamayacak kadar geniş bir yelpazeye ulaştı. Bu bize müziğimizin ve sözümüzün düşündüğümüzün çok ötesindeki sınırlara ulaşabileceğini göstermiş oldu.

- Bundan sonraki hedefiniz ne? Bandosol nereye doğru yürüyecek?

K.D.: Piyasa müziğinin ve popüler kültürün çerçevesine hapsolmadan geniş kesimlere ulaşabilmenin yollarını aramaya devam ediyoruz. Gezi zamanı Bandosol’un yaptığı "Siz kimsiniz ki" ve yine sonrasında yayınladığı "Montaj bu" şarkılarında bunun ipuçlarına yaklaşıldığını düşünüyorum. Bu saydığım şarkılar sadece birer fikir verebilir, ancak Türkiye’de politik müziğin de kabul edelim ki değişmez sanılan kimi ön kabulleri ve kendi kalıpları var. Bunları gerek müzikal biçim, gerekse sözel anlatımla zorlayabilecek, aşmaya yardımcı olabilecek yaratıcı denemeler yapabilirsek ne mutlu bize.

M.S.: Ülkede toplumsal dinamikler kentleşmeyle birlikte alabildiğine hızlanmış ve çeşitlenmişken on yıllardır değişmeyen müzikal ve kültürel formlarda ısrar etmek yersiz geliyor. Ayrıca siyasal iktidarın giderek artan bir baskıyla müdahalesini yoğunlaştırdığı toplumsal alanda ‘muhalefet’ zemini de kayda değer ölçüde genişledi. Hal böyleyken, yalnızca bize benzeyen, bizim gibi olan insanlara seslenmeyi başardığımızı düşünerek mutlu olamayız.

- Piyasanın koşullarından  kurtulmak, bağımsız durabilmek için neler yapıyorsunuz? Nasıl direniyorsunuz?

K.D.: Müziği paranın ve piyasanın hükmünün geçmediği bir alanda tutabilmek müzisyenler için çok zor bir iş. Bunu başarmak, bizim gibi amatör gruplar bakımından yine kolay değil, ama en azından daha mümkün olabiliyor sanırım. Bandosol, istisnalar dışında bugüne kadar hep amatör çalgıcılardan, yani hayatını müzik dışındaki meslek ve uğraşlarla kazanan insanlardan oluştu. Hatta an itibariyle grupla birlikte müzik yapan 5 avukatımız var. Bunun her koşulda böyle olması gerektiğini savunmuyoruz. Ancak müzikten para kazanmak zorunda değilseniz, müzik-piyasa ilişkisinin dışında kalmak konusunda daha avantajlı oluyorsunuz. Müzik yapmaya devam etmenin de kendi başına ekonomik bir maliyeti var elbette. Her şeyden önce, Alsancak’taki bir işhanında kurduğumuz stüdyonun bulunduğu daireye ödediğimiz kira ve donanım giderleri var. Bu tür giderlerimizi başta kendi içimizde oluşturduğumuz düzenli aidat sistemi ve daha başka yaratıcı yollarla, piyasaya düşmeden aşmaya çalıştık, çalışıyoruz.   

Bandosol'u daha yakından takip edebilmek için grubun Facebook ve Twitter hesapları şöyle: 

www.facebook.com/Bandosol2010

www.twitter.com/Bandosol