'Ayaklar türabı' göçerse, ayaklar başa geçer: Gönül Dağı'mız yıkıldı!

Türkiye'nin bozlak ustası Neşet Ertaş, ardında sayısız eser bırakarak aramızdan ayrıldı. Ertaş, sadece türküleri ile değil, halkın sanatçısı olmayı en büyük değer saymasıyla da sevenlerinin hatırasındaki yerini hep koruyacak.

Türkiye hızla köklerini yitiren bir insanlar topluluğuna dönüşüyor. Bu sabah İzmir'den gelen "Neşet Ertaş vefat etti" haberi de bu iç burkan sürecin tuzu biberi oldu. "Bozkırın tezenesi" bu coğrafyanın kalbine vurulmuş bir mühürdür elbette, sökülmesi kolay olmayacak! Ancak ağzımızda kekremsi bir tat bırakan yanı, sapla samanın birbirine karıştığı, değerlerin altüst olduğu "zamanın ruhu" dedikleri zehrin herşeyin üstüne uğursuz bir eriyik gibi çöreklenmesi...

Değerleri sömürürken kimseye pabuç bırakmayan zevatın, başbakanından bakanına, kasaba tüccarından kentin lümpenine çeşitlilik arzeden figürlerin Neşet Ertaş'ın kimliği üzerinden ülke tarifi yapmasına alışmıştık. Ancak tıpkı Aşık Veysel gibi Neşet Ertaş'ın da kentle kırsal arasında olağanüstü bir altüst oluşun yaşandığı yıllar boyunca yaşadığı vefasızlık bu şaşılası ülkenin baldıranından paylarına düşen zehir gibi duruyor.

Mesela çok çabuk unuttuk, Ergenekon opreasyonlarında Neşet Ertaş cd'lerine bile "el konulduğu" günleri.

Bu yüzden iktidara geldiklerinde "karadonlular ihtilali" diye çığlıkları atanların, en hızlı terkettikleri şeyin karadonluların bizzat kendileri olduğunu anlatmaya koyulmak nafile.

Kurtla bir olup kuzuyu parçalayanların, sonra oturup çobanla yas tutmalarına çoktan alıştık. Bozlakları yaratan coğrafyayı tarumar edenlerin, vicdanlarını bozlakla yıkamaları tuhaf gelmiyor bu yüzden.

Milyonların zihnine kazınan ve adeta marş söyler gibi söylenen 'Zahide'nin zülfünde düğümlenen bütün sevdaların, gönülden gönüle giden gizli yolların, seher vakti çalınan bütün kapıların eşiğinde bir yürek çarpıntısı gibi öylece söylenecek adın...

Ne Ankara'nın sidik kokan üçüncü sınıf pavyonları, ne de Almanya'nın gri ve puslu yalnızlığının söndüremediği yürek ateşinin saçtığı kıvılcımlar, bozkır akşamlarında ufkumuzda beliren yıldızlar olacak.

Yokluğunda, "ayaklar türabı" benzetmesinin yakıştığı, "gonül" gözü açık, binlerce yıllık "datlı dili" tevazunun bizi terkedişi içimizi yakacak.

Bozkırın çığlığı Neşet Ertaş bu sabah aramızdan göçtü. 'Türabı' altından kayıp gitmiş milyonlarca ayak gibi boşluktayız şimdi.

Ruhumuzu besleyen toprakları yitirdikçe insan en çok da onu çiğneyen ayakların baş olmasına içerliyor...

Güle güle gönül ustası. Toprak gibi yaşadın, toprağın bol olsun...

Yusuf Yavuz