Aslı Erdoğan'la arkadaş olmak yetiyor mu?

Aslı Erdoğan için özgürlük nöbeti tutulmasının, Aslı Erdoğan’ın PEN Onur Üyesi seçilmesinin ya da “Aslı’nın Arkadaşları” yazı nöbetinin; Aslı Erdoğan’ın kendisini yalnız hissetmemesini sağlamak dışında bir işe yaramayacağı açık.

Merve Üzel

Yazar Aslı Erdoğan  19 Ağustos’ta  "Örgüt propagandası", "Örgüt üyeliği", "Devletin birliğini ve ülkenin bütünlüğünü bozmak" iddialarıyla tutuklandı.  Tutuklanmasının ardına PEN Türkiye’den gelen açıklamalar bir yana, Uluslararası PEN Aslı Erdoğan’ın sağlık durumundan kaygılandıklarına dair bir açıklama yaptı. İsveç PEN Aslı Erdoğan’a Tucholsky Ödülü’nü verdiğini açıkladı. Ve Danimarka PEN Yazarlar Birliği’nin Onur Üyesi seçildi.

Bütün bu süreç Barış İçin Herkes Platformu adı altında toplanan bir grubun Özgürlük Nöbeti başlatması ve Aslı’nın Arkadaşları yazı nöbetini de kapsıyor.

Aslı Erdoğan’ın tutukluluğundan ülkedeki genel tabloya bakacak olursak; bütün bu yapılanlar nereye oturuyor, neyi çözüyor ya da bu “eylemlilik çeşitleri” işaret fişeğini hangi bağlamdan alıyor?

Yönetmen Sadık Aslankara geçtiğimiz şubat ayında  “Bursa’nın Nazım’ı” adlı belgeselinin galasını yapmıştı. Bursa’da çekilmiş olan belgesel Nazım’ın hapis dönemlerini anlatıyordu. Şüphesiz 40 dakikaya Nazım yeniden hapsedilmişti.

Nazım’ın o dönemlerine şahit olmuş bir adamın torunu,  torununun eşi, oralarda oturan bir Ayşe Teyze’nin amcasının kızı ve bir dolu uzak uzak bağlantılı insan Nazım’ı anlatıyorlardı. Ne kadar yakışıklı bir adam olduğu; mavi gözleri, uzun boyu, sarı saçlarıyla nasıl büyülü bir hali olduğu, Ayşe Teyze’ye o gün ne dediği, dedesiyle nasıl volta attığı… Nazım’ın bütün tarihini; “iyilik meleği” olmasıyla yoğurup, vıcık vıcık bir hamur konmuştu ekrana.

Sonlarına doğru; bir kadın babasının Nazım ile tanışıklığına şöyle giriş yapıyordu;  “Babam bir gün namaz kılacakmış, o sırada Nazım yanına gelmiş.” Babasına orada kılmamasını, odasının temiz olduğunu, odasında kılabileceğini söyleyip, namaz kılması için alan açmış. Ne büyük adammış Nazım! Böyle bitiriyor. Bu değil. Nazım’ın kimin ateşini ölçtüğü, kime namaz kılmak için yer açtığı, kimin dedesiyle volta attığı değil Nazım’ı Nazım yapan.

Edebiyatın gittikçe “bireyciliğe” evrilen, toplumsal olanın neredeyse tu kaka ilan edildiği bir algı yönetimine esir olmasının sonuçlarıdır bunlar. Esaret buyken, yazarların fiziksel esaretine karşı doğan tepkilerin etkisizliği şaşırtmıyor.  Ve bu tablo gösteriyor ki; sanatı sanatçıyı “anma”, sanata sanatçıya “sahip çıkma” meselesi, sahip çıkanların, ananların algılarının karşılığı olarak; “gerçeğe gölge düşüren” bir eylemlilik doğuruyor.

Aslı Erdoğan için özgürlük nöbeti tutulmasının,  Aslı Erdoğan’ın PEN Onur Üyesi seçilmesinin ya da “Aslı’nın Arkadaşları” yazı nöbetinin;  Aslı Erdoğan’ın kendisini yalnız hissetmemesini sağlamak dışında bir işe yaramayacağı açık. Bu bir mücadele biçimi değil çünkü. Yaprak kımıldatmayan rüzgar, olmayagörsün.

Görüldüğü üzere Nazım’a hedeften şaşmış noktalardan sahip çıkma geleneği Aslı Erdoğan için de sürüyor.  Murat Özyaşar için de sürüyor, Necmiye Alpay için de sürüyor. Hedeften şaşmış, “sevgi ve kardeşliğe inanç” ifadeleriyle ılıtılmış, sorunun köküne inmeyen, kökten mücadeleyi söz konusu etmeyen eylemler. 

Kamuoyuna ilettikleri , PEN Yönetim Kurulu imzalı metinde; baskınları, gözaltıları, tutuklamaları demokrasi değerleri adına kabul edilemez buldukları ifade edilmiş. Kabul edilemez olduğu çok açık, fakat Nazım’ın da dediği gibi; “Yeter artık Yenicami tıraşı, yeter!”

Demokrasiyi, barışı kavram olmaktan öte taşımayan;  imzalar, nöbetler resmin bütününü görmekten kaçınmaya, sistemin kabulüne çıkıyor.

Biz kabul etmiyoruz.

Kabul etmediğimiz için ‘özgürlük nöbeti’nde değil, örgütlü bir mücadele ile her gün nöbetteyiz.

Kabul etmediğimiz için; sokağa dökülen halktan demokrasi adına umutlananların imzasıyla değil; sınıfın öfkesiyle; “Bu düzen değişecek!” diyenlerin, “Emeğin iktidarını kurmak” zorunluluğuna işaret edenlerin, korkmadan verdikleri imzalarla, dirençle sokaklardayız.  

Kabul etmediğimiz için Aslı Erdoğan’ın ve daha nicelerinin uğradığı haksızlığa karşı; “Aslı’ya Arkadaş olmak” ile yetinmiyor, örgütlü bir cüretle karşı duruyor, bu cürete davet ediyoruz.

Kabul etmediğimiz için Nazım’ı, Azin Nesin’i, Yılmaz Güney’i ‘iyilikleriyle’ değil, onurlarıyla hatırlıyor, anıyor, sahip çıkıyoruz.

Doğruda durmak derken, doğruda duranlar için imzalar vermekle yetinmiyor, doğruyu örgütlemeye çalışıyoruz. Bütün mesele bu.