11. Ulusal Sosyal Bilimler Kongresi başladı

3 gün boyunca sürecek olan 11. Ulusal Sosyal Bilimler Kongresi, ODTÜ Kültür ve Kongre Merkezi’nde başladı.

Kongre’nin açılış konuşmalarını sırasıyla ODTÜ Rektörü Ahmet Acar ve Türk Sosyal Bilimler Derneği Başkanı Prof. Dr. Galip Yalman yaptı. Kongre’ye akademi dünyasının ilgisinin arttığını belirten Yalman, bu yıl Kongre’ye 500’ün üzerinde bildiri başvurusu yapıldığını söyledi.

Daha sonra açılış bildirisinin sunumunu, “Bilim ve Bilim Politikası” başlığıyla Ergun Türkcan yaptı. Türkiye'de bilimin gelişimini Selçuklu döneminden başlayarak anlatan Türkcan, dünya bilim tarihi ile karşılaştırmalı açıklamalar yaptı. Osmanlı dönemindeki sınırlı gelişimi örneklerle betimleyen Türkcan, Türkiye’nin bilimsel açıdan Avrupa'dan geri olmasını burjuva sınıfının bulunmamasıyla açıkladı. Cumhuriyet Dönemi’ne odaklanan konuşmasında Türkcan, emperyalizme bağımlılık veya NATO’ya girilmiş olmasının Türkiye’nin geri kalmışlığının ana sebebi olarak görülmesinin “meseleyi basite indirgemek olduğunu” söyledi. Ayrıca Türkiye'nin 60’larda uygulamaya başladığı ithal-ikameci ekonomik politikaları da eleştiren Türkcan, “eğer Kore gibi ihracata dayalı ekonomik modeli uygulamış olsaydık daha güçlü bir ülke olurduk” dedi.

Üniversitelerde esnek bir eğitim sistemi olması gerektiğini belirten Türkcan, “üniversitelerin kendilerine özgü yapıları ve yönetimleri olması gerek” dedi. Üniversitelerde tüm akademisyenlerin benzer ücretlendirmeye tabi tutulmasını ise yaratıcılık ve rekabeti eksilttiğini savundu. Bilimin elitist bir kurum olduğundan homojenlik kabul etmeyeceğini belirten Türkcan, sözlerinin sonunda ise “Türkiye’nin neden bir silikon vadisi olmasın” diyerek temel sorunun “vizyon eksikliği” olduğunu vurguladı.

Konuşma sonunda soru bölümüne geçildiğinde ise Yalçın Küçük söz aldı. Salonda dinleyici olarak gelmiş olan Yalçın Küçük soru sormayacağını, yorumlarını söyleyip sonuna da “mı?” ekleyerek yerine oturacağını söyledikten sonra Küçük, Türkcan’ın da çağırması üzerine kürsüye çıktı. Türkiye Bilim Tarihi’nin böyle anlatılamayacağını, sınıflardan bağımsız bir bilim tarihinin kabul edilemez olduğunu belirten Küçük sınıfsız, tarihsiz, toplumsuz bir bilim tarihi yazılamaz sözleriyle salondakilerden büyük ilgi gördü.

Küçük konuşmasına Kore’nin hiçbir biçimde kalkınmış bir ülke kabul edilemeyeceğini, ucuz iş gücüne dayalı bir ihracat ekonomisi modeline sahip olduğunu ve bunun kitleler için sömürü ve yoksulluktan başka bir anlamı olmadığını söyledi. Türkiye’nin kalkınması için kurulan kurumların (TÜBİTAK, DPT, vs.) kuruluşundaki sol etkisini ise Küçük o dönemki deneyimlerinden örneklerle açıkladı. Türkcan’ın üniversiteler için önerdiği yeni modeliyse ‘bunlar şu an Koç ve Sabancı gibi üniversitelerin sahip olduğu özellikler, bunlar üniversite mi şimdi, hepsi aşiret’ sözleriyle yorumladı.

Daha sonra soru alınmayan ilk oturum, “Genç sosyal bilimciler ödül töreni” ile sonlandı.

‘Türkiye emek tarihinden kesitler’
Türkiye emek tarihi üzerine sunumların yapıldığı oturumda ilk konuşmacı Ahmet Makal, erken Cumhuriyet döneminde ücretli kadın emeği üzerinde durdu. Cumhuriyetin genel olarak ücretli emeğe bakışının “sınıfsal” olduğunu vurgulayan Makal, Cumhuriyet’in yaratmak istedği “kadın imajı”nın, tarlada ya da fabrikada ücretli olarak çalışan kadınlardan değil, genel olarak “öğretmen” kadınlardan devşirildiğini belirtti.

İkinci konuşmacı İlker İnan Akçay, iş ihtilaflarının işçi sınıfı mücadelesindeki önemi üzerinde durdu. Sınıfların reddi anlayışının hukuki düzenlemesi olarak gündeme gelen “İş ihtilafları”nın, özellikle 50’li yıllarda işçi mücadelesinin önemli araçlarından birisi haline geldiğini vurgulayan Akçay, 50’li yıllar işçi hareketinin ve sendikacılığının yeteri derecede incelenmediğini belirtti.

Son konuşmacı Aziz Çelik, Türk ve ABD sendikacıları arasındaki yazışmaların sunumunu yaptı. Türk – İş ve Türkiye Maden – İş arşivlerinin kaybının Türkiye sendikacılık tarihinin yazımında büyük kayıp olduğunu söyleyen Çelik, adı geçen mektupları ABD arşivlerinde bulduğunu vurguladı. Yazışmalarda görülen hakim tonun, Türk sendikacıların ABD’deki muadillerine yaltaklanan tavırlar, para talebi, Amerikan etkisi, DİSK’e karşı tertiplenecek çökertme planları olduğunu belirten Çelik, buna rağmen 50’li yıllar sendikacılığının bunu yapmasının “zorunluluk” olduğunu, 60’lı yıllardaki ABD hayranlığının ise “politik bir tercih” olduğunu savundu.

‘Cumhuriyet Dönemi İktisat Tarihi’
Erken dönem Cumhuriyet iktisadına yoğunlaşılan oturumda sunum yapan Recep Boztemur, “Osmanlı, kapitalist üretim koşullarının gerekliliklerini sağlamak için 19. yüzyılın başından itibaren ulus devlet olma ve modernleşme yoluna girmiştir” derken, siyasi modernleşme ile birlikte kurumların da bu yönde düzenlendiğini vurguladı. Osmanlı Devleti’nin üç yoldan kapitalizme eklemlenmeye çalıştığını, bunların dış ticarete açılmak, borçlanma ve sermaye yatırımları ile gerçekleştiğini belirten Boztemur, “milli iktisat” politikasının İttihat ve Terakki kadroları ile Cumhuriyeti kuran kuşağın temel ekonomi politikası olduğunu söyledi.

“Cumhuriyet İktisadının İnşası” başlığıyla bir sunum yapan Serdar Şahinkaya, Türkiye Cumhuriyeti’nin üretim, dolaşım, bölüşüm ve fikir alanlarına sahip yeni ve özgür bir ülke olarak yaratıldığını iddia ederken, temel hedefin “devletçilik ve mali bağımsızlık” olduğunu vurguladı.

“Cumuhriyet sonradan mı devletçi oldu?” diye soran İlter Ertuğrul ise, 1923-1930 arasında Cumhuriyet’in liberal ekonomi ilkelerine göre yönetildiği tezinin şüpheli olduğunu iddia etti.

“Değişen Ortadoğu ve Türkiye”
Ortadoğu’nun yeniden şekillenmesi ve “Yeni Osmanlıcılık”ın ele alındığı panelde, ilk konuşmacı İlhan Uzgel, Ahmet Davutoğlu ve kitabı “Stratejik Derinlik” isimli kitabının bir eleştirisini sundu. Son günlerde Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu’nun ağzından duyulan “biz yeni - Osmanlı değiliz” sözünün hiçbir anlam ifade etmediğini vurgulayan Uzgel, esas meselenin daha önce söylenenlerin ve yapılanların ne anlama geldiğini bilmek olduğunu belirtti. Yeni Osmanlıcılık’a Türkiye ve ABD’deki diğer iktidar bloklarından yöneltilen temel eleştirilerden birisinin, “Batı’dan uzaklaşmak” olduğunu söyleyen Uzgel, “Yeni Osmanlıcılık aksine tam olarak Batı ile uyumludur” dedi.

Yeni Osmanlıcılık’ın “manifestosu”nun Davutoğlu’nun Stratejik Derinlik kitabı olduğunu belirten Uzgel, bu ideolojik söylemin Osmanlı’nın yeniden ihyası ya da bir tür emperyalizm olmadığını iddia etti. Bu söylemin kimi boyutları olduğunu söyleyen İlhan Uzgel, Yeni – Osmanlıcılık’ın ülke içerisinde devlet ve toplum ilişkilerini yeniden düzenlenmesinin bunun başında geldiğini vurguladı. Bu anlayışa göre, eski tip Türk dış politikasının kemalist belirlenimi, Türkiye’nin uluslararası planda esnek hareket etmesini engelliyordu. Aynı zamanda, “kendi halkıyla kavgalı olan kemalist yönetim”, bu sebepten dolayı bir dış politika vizyonu geliştiremiyordu.

Bu eleştirilerin temelsiz olduğunu savunan Uzgel, Yeni Osmanlıcılık’ın bir tür “fantezi”den ibaret olduğunu belirtti.

Türkiye – İran ilişkileri üzerine sunum yapan Atay Akdevelioğlu, Türkiye – İran ilişkilerinde Türkiye’nin “esnek” davranmasının ABD’nin Türkiye’ye biçtiği rolle ilgili olduğunu söyledi. ABD’nin bu ilişkilere dair kaygılarının içeriğe ve biçime dair değil, bu ilişkilerden henüz bir sonuç alınamamasına dair olduğunu söyleyen Akdevelioğlu, İran’ın Suriye’ye benzer bir biçimde Türkiye eliyle ABD’ye uyumlu hale getirilmesinin mümkün olmadığını ve Yeni – Osmanlıcılık’ın İran özelinde karaya oturduğunu belirtti.

11. Ulusal Sosyal Bilimler Kongresi, ikinci gün yapılacak sunumlarla devam edecek.

(soL – Ankara)