Uykusuz Dergisi / Umut Sarıkaya

"Mizah siyaseti ya da siyasetin mizahı"

"Zamanında 'devlet için kurşun sıkan da, kurşun yiyen de şereflidir' diyen ünlü nutku yazarak Çatlılara ve Susurluk'a arka çıkanlar, şimdi Ergenekon soruşturmasını Türkiye'nin umudu olarak gösteriyor"

Haftalık mizah dergisi Uykusuz, yaptığı kapaklarla muhalefete devam ediyor. Bu haftaki kapağını Ergenekon gündemine ayırarak, yine iktidar kanadından tepki ve eleştiri alan dergi, kapak gündemiyle ilgili yazıda, Ergenekon davasının giderek sulandırıldığını, tarihte yapılan bütün katliamların ve cinayetlerin davaya dahil edilerek asıl suçluların isimlerinin temize çıkartıldığını belirtti. Türkiye'nin gelmiş geçmiş tüm siyasi portrelerinin birlikte neşe içinde halay çektiği Uykusuz kapağında, Sivas Katliamı'ndan, 6-7 Eylül olaylarına kadar her şeyin Ergenekon kapsamına alındığı, süreçle ilgili haber bombardımanının kafaları karıştırdığı ifadesi yer alıyor.
Uykusuz ekibinden Umut Sarıkaya, mizah dünyasını, Uykusuz'u ve AKP eleştirilerini değerlendirdi.

Röportaj: Turgay Özçelik

Uykusuz, yayın hayatına başladığı ilk günden itibaren, dozu giderek artan bir şekilde iktidar eleştirisi yapıyor. Buna sadece AKP karşıtlığı diyemeyiz elbette, AKP dahil düzenin tüm öznelerine karşı bir duruş söz konusu. Uykusuz, mizahın siyasetini mi yapıyor?

Aslında bu salt Uykusuz ile sınırlı bir durum değil, bu Türkiye'de karikatür yayıncılığının bir geleneği. Bizlere ağabeylerimizden geçen bir gelenek. "Mikrop"tan beri devam eden, daha sonra "Leman" ile süren bir gelenek. Türkiye'de mizah yayıncılığı hep siyaset ile iç içe olagelmiş, karikatürler de hep eleştiri üzerinden gelişmiştir.

Ama Uykusuz'un şöyle bir farkı var bence, sözünü lafı dolandırmadan, doğrudan söylüyor...

Doğru aslında, bizimki biraz deli cesareti gibi. Deliyiz, dertliyiz, kafamıza takılanı kafamıza göre söylüyoruz. İDO bayilerinde hala Uykusuz sorulduğunda "yok" deniliyor. O haftaki kapağına bakıyor adam, sorana yok, diyor.

Uykusuz'u biraz daha öne çıkartan, başarılı kılan etkenler neler?

Biz okura tepeden bakmıyoruz. "Biz yapıyoruz, her şeyi biz biliriz" havasında değiliz. Okur gözünden bakıyoruz bir olayı düşünürken, ya da çizerken. Onun dışında bizi okuyanların çoğu gençler, özellikle de üniversiteliler. Bizim de yaş ortalamamız düşük, biz de genciz, o yüzden diyalog yakalamamız kolay oluyor. Arkadaş gibi görüyoruz okuru, o da bizi öyle gördüğü için başarılıyız.

Uykusuz'da, bazen medyada yer almayan ilginç haberler ve onlarla ilgili karikatürler görüyoruz. Bu haberlere nasıl ulaşıyorsunuz, okurlardan mı geliyor, yoksa siz mi araştırıyorsunuz?

Okurlardan da geliyor ama biz araştırıyoruz genelde. Bunun için bir ekibimiz var, kapakla, ya da gündemle alakalı konuları araştırıyoruz, üzerinde uzun bir süre çalışıyoruz.

Çizimlerde hangi kaynaktan besleniyorsunuz, belli bir ana tema üzerinden mi gidiyorsunuz?

Her şeyden etkilenebiliyorsun. Günlük hayatında ne yaparsan kaynağın o oluyor aslında. Ne yaşıyorsan ondan etkileniyorsun. Mesela hayvanları seviyorsan, onlarla ilgiliysen, çizimlerinde hayvanlar oluyor, siyasetle ilgileniyorsan çizimlerin o yönde oluyor.

Sanırım bir yandan genç kuşağı da yetiştiriyorsunuz.

Tabii, buna çok özen gösteriyoruz. Dergide sayfamız var bunu için. Onun dışında burada düzenli olarak toplantılar yapılır, görüşler alınır. Hatta yeni iki genç arkadaşı ekibe aldık, muhtemelen köşe verilecek onlara.

Türkiye'deki mizah yayıncılığının dünyada yeri nedir?

Aslında öyle bakmamak lazım, yerel bir iş yapıyorsun çünkü. Bizim yaptığımız yerel. Başka ülkelerle kıyaslanacak bir olay değil. Ama şunu biliyorum ki, Avrupa'da birçok ülkede mizah dergisi diye bir şey yok, yayınlanmıyor. Ama bizde bu işin bir geleneği var.

Mizah dergilerinin okuru hep üniversiteliler oldu. Okul bitince neden mizah dergisi okumayı bırakıyor insanlar?

Üniversiteden mezun olunca bir sürü dert, tasa, sorumluluk başlıyor. İşe giriyorsun, belki evleniyorsun, hayatı birden ciddi yaşamaya başlıyorsun. Düzenin içine dahil oluyorsun bir yerinden. O zaman sana mizah dergisi okumak çocukça geliyor, sen artık ciddi işlerin adamısın çünkü, o yüzden okumuyorsun. Adam da haklı, bir sürü derdi oluyor, ben de öğrenciyken olduğu kadar okuyamıyorum bazen.

Mizah ihtiyacı, mezun olununca ortadan kalkıyor yani...

Kalkmasa da başka bir şeyle geçiştiriyorsun, dizi izliyorsun, magazin izliyorsun.

AKP'nin ve Başbakan Erdoğan'ın size dava açması, İDO bayilerinden derginin kaldırılması gibi gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bence o bize açılan dava sürecinde Başbakan Erdoğan'ın bire bir etkisi yok. Belki okumamış bile olabilir. Ama kraldan çok kralcı olanlar var çevresinde, onların sayesinde gerçekleşiyor bu işler aslında. Kadrolaşma derdi, yaranma sıkıntısı yüzünden.

Size açılan davalar dışında da kültür sanat dünyasına saldırılar var, en son Hayat TV kapatıldı, tiyatrolar kapatılıyor, binaları yıkılıyor, resim sergileri yasaklanıyor.

Belli bir baskı ve bu baskı sonucunda muhafazakârlaşma ya da böyle olması çabası var tabii. Mesela bu haftaki kapağa acayip eleştiriler geldi. Aralarında solculardan gelen eleştiriler de var. Ergenekoncu etiketi yedik bu kapaktan sonra. Oysa derdimizi açık açık anlattık, bir de metin yazdık ki, bu her zaman görülen bir olay değil mesela. Ama belli sınırlandırmalar var, sen bir şey dediğin zaman hemen etiketi basıyorlar. Ergenekon meselesine karşı bir şey dediğin zaman Ergenekoncu oluyorsun. Size de Ergenekoncu, Ergenekon'u destekliyor dediler mesela. Takip ediyorum soL'dan. Tamam, ben de demokrasiden, özgürlükten yanayım ama demokratlık adına niye Osman Yağmurdereli ile aynı safta olayım, AKP ile aynı safta olayım?

Bir mizah çizeri olarak Türkiye'nin geleceğini nasıl görüyorsun?
Türkiye'de, insanlarda şu an acayip bir kafa karışıklığı var. Hiçbir şey anlamıyoruz, ben hiçbir şey anlamıyorum bazen olan bitenden. Demokratsın ya da değilsin, Ergenekoncusun ya da değilsin. Bu saflaşmalar üzerinden bir şeyler dönüyor. Bundan kurtulmak lazım bir şekilde. Böyle giderse gelecek pek parlak değil.

Peki ne yapmalı?
Abi herkes işine gücüne bakacak. Herkes görevini, üzerine düşeni yapacak. Yapabileceğinin en iyisini yapmalısın. Sol da üzerine düşeni yapmalı, daha iyisini yapmalı, ama yapmıyor. Onun yerine başkalarının laflarıyla, başkalarının kavramlarıyla konuşuyor. Onun bunun peşine takılıyor. Oysa senin tezlerin var, kaç yıllık sağlam tezlerin var. Kendi düşünceni söyleyip onları savunsana! Eğer sol üzerine düşeni yaparsa, ancak...

DİSK'in 13 Eylül'de miting çağrısı var, sizin kapak da tam o açıklamanın üzerine geldi.

Evet, biliyorum. Bu ve bundan önceki kapaklar aslında çok net, ne demek istediğimiz ortada ve bu bizim düşüncemiz. Biz de istiyoruz katiller, çeteciler yargılansın, darbeciler yargılansın. Ama şimdi bize Ergenekoncu diyorlar. Tutuklananları, gözaltına alınanları savunmuşuz öyle dediler, ya bizim ne alakamız olabilir o insanlarla, nasıl bir ilişkimiz olabilir. Sinan Aygün ile nasıl bir ilişkimiz olabilir. Ama bizim insanımız seviyor böyle hikayeleri, darbe günlükleri falan. "Aa bak meğer şu şöyleymiş", " vay bak bu ona ne demiş", bayılıyoruz böyle hikayelere. Ergenekon biraz da bu yüzden böyle dallanıp budaklandı. Her şeyi koydular içine, ne buldularsa. Biz Sinan Aygün'le nasıl aynı kafada olabiliriz? Ya da, diğer taraftan, ille demokrat olacağız diye, Kemal Unakıtan ile, Osman Yağmurdereli ile niye aynı safta olalım?