Fatih Terim’e güzelleme…

Türkiye'nin çeyrek finale çıkışından, nasiplenmek isteyen isteyene... İşin "sponsorluk" ya da pazarlama stratejisiyle cep doldurtucu yönü bir yana, kişilik göstergesi oluşu da enteresan...

Meriç Tunca, Hürriyet'teki köşesinde, spor basınını Terim düşmanı ilan edip, kendisinin ne kadar vefalı bir dost olduğunu kanıtlamaya girişti. Millî Takım'ın üç maçını da izlemişti Meriç, "hem de basın tribününde değil, Türk taraftarlar arasında..." Daha "ben onlardan değilim" mesajlı bu girişten seziliyor, terazinin yükselen kefesine kapağı atmak isteği. Sosyal içerik de mevcut: "Köşk'ten değil, sokaktan yazıyorum!" Bu sayede, İsviçre'deki yolculuklarını trenle, gurbetçilerle yapmış ve onların yaşam tarzına kulak kabartmış. Dur bakalım neymiş diyorsunuz, ama "size en basitinden bir örnek vereyim" cümlesinden sonra, yazının devamı şöyle geliyor:

Gurbetçi yaşamı ve penaltı
"Portekiz, Çek Cumhuriyeti ile oynadı ve maçı 3-1 kazandı.. Ardından bizim İsviçre karşılaşması başladı. İlk yarıyı 1-0 geride kapattıktan sonra bizim servisi aradım.. O gece görevli olan arkadaşlarla aramızda şöyle bir konuşma geçti: 'Olur da bizim takım İsviçre'yi 2-1 yenerse Çekler'le attığı, yediği eşit olacak. Peki bu durumda ne olacak?' Aradan 5 dakika geçti geçmedi arkadaşlarım beni aradı: 'Abi Şenes Erzik'i aradık. Ona sorduk. Eğer Çek Cumhuriyeti ile oynayacağımız karşılaşma berabere biterse iki takımın da averajları eşit olduğu için uzatmaya gidilmeden penaltı atışlarına geçilecek. Kazanan çeyrek finale çıkacak.' " Ne ilgisi var demeyin, yok. Gurbetçilerin yaşamından ilgisiz halinde ise, anlamlı verilen örnek. Niye? Kendisinden başka bilen yokmuş bu penaltı meselesini basında. -Gerçi, o da bilmiyormuş ama, sorup öğrenmeme ayıbını işlememiş.- Eee? Bu cahiller, Terim'i eleştirebilir miymiş? Hah, sadede gelindi...

Fatih'le can ciğer...
Herkes Terim'e düşmanmış, o yüzden Türkiye elensin isterlermiş, neyse ki o varmış. Hem halkın içinde gezen mütevazı bir sportif bilgi küpü, hem Terim'i en iyi bilen kişi olarak: "Fatih Terim'i benim kadar kimse yakından tanıyamaz. Kendisiyle sabahın 6'sında evinde röportaj yapmışlığım vardır... Aramızda geçen diyalogları buaralarda yazmaya kalksam herhalde yeni bir yazı dizisi daha ortaya çıkar. Bunların bir çoğuna eşi Fulya Terim de şahittir." İnsanın gözünün önüne, yanındaki Terim'e sarılıp, "öpücemm abii" diyen bir adam geliyor niyeyse...

Titre ve hizaya gel!
Bu minvalde gidiyor, Terim'e "en iyi dostun benim, ötekileri boşver" deme mealindeki yazı... Kuşkusuz, Türkiye Çek Cumhuriyeti'ne yenilip elense de, aynı yazıyı okuyacaktık köşesinde! Hatta, "herkesin yazısını yırtıp attığı 75. Dakikadan" önce, o sürmanşete zafer haberini göndermiştir... Fatih Terim'in basına karşı kükreyişi, mensupların kişilikleri konusunda da bir turnusol olmuş anlaşılan... Yalnız, şuna takıldık: Gazetesinin servisine ettiği telefonda, "Olur da, İsviçre'yi 2-1 yenersek" demiş... "Olur da" ne demek? Terim'e bu kadar yakın olma lütfuna erişmiş bir analizcinin, kuşkusu mu vardı yani? Belki şöyledir: "Ben 2-1 için, 'olur da', dedim... Yoksa, 5-1 yeneceğimiz kanısındaydım..."

Ve yazının muhteşem finali: "Ben kendi adıma söz veriyorum Hırvatistan'a elensek bile Terim'e tek kelime laf etmeyeceğim." E, bu kadar eteklemeden sonra, zaten o zor biraz... A.G.A