Behram: Görevim aydınlık için savaşmak

soL'da da yazan şair-yazar Nihat Behram, "Tanımlar" kitabıyla Melih Cevdet Anday Şiir Ödülü'nü kazanmasının ardından bir açıklama yaptı. Behram, "Jüri bana ödül gibi görev verdi, görevim aydınlık için savaşmak" dedi.

2009 Melih Cevdet Anday Şiir Ödülü Nihat Behram'a verildi. Türkiye Yazarlar Sendikası ve Ören Belediyesi işbirliği ile verilen ödülün jürisi Doğan Hızlan, Gülten Akın, Ataol Behramoğlu, Egemen Berköz, Refik Durbaş, Eray Canberk ve Enver Ercan'dan oluşuyor. Jüri 'Tanımlar' kitabı nedeniyle ödülün Nihat Behram'a verilmesi kararını oy birliğiyle aldı. Behram, ödül nedeniyle yaptığı açıklamada 'mücadele çağrısı' yaptı.

Aşağıda Behram’ın ödülü alması üzerine yaptığı açıklamayı veriyoruz.

Ödül gibi görev verdiler,
Görevi ödül gibi aldım

Seçkin yazar ve şairlerden oluşan Melih Cevdet Anday Şiir Ödülü Jürisi, bana ödül gibi görev verdi ben bu görevi ödül gibi aldım. Görevimin, aydınlık için savaşmak olduğu bilinciyle...

Görevimin, özgürlük için, uygarlık, çağdaşlık için, en başta laisizm, Cumhuriyet’in kazanımları, insan hakları, adalet, emekçi halk için savaşmak olduğunu biliyorum.

“Bıktım bu toplumun yalanlara, palavralara, masallara inanmasından!” diyordu Melih Cevdet. “Aydınlanmayı sürekli ayakta tutulması gereken bir kavram saymalıyız!” diyordu.

İnsanlık tarihinde, şiir ve düşünce adamlığını birlikte at başı götürmeyi başarmış ender insanlardan birisi ve coğrafyamızın evladı olan Melih Cevdet Anday için, ölüm haberini aldığında çağdaşı ve çağının yanardağı Dağlarca, “Bugün yazınımızın kara günüdür. Aydınlık Türkiye’nin başı sağ olsun. Her dakikasını sanatla dolduran bu değeri hep yanımızda bileceğiz. Belki de ona danışacağız!” demişti. İçimde sönümsüz bir ateştir bu söz. İşte danışıyorum, danışıyoruz! Nasıl etsek de dağıtsak bu karanlığı ufkumuzdan, diye!

Hani bir şiirini, “Bari bizden sonra ne olacağını bilsek!” diye bitirmiştin ya, sizden sonra ne mi oldu ustam: Kara bir sivil darbe. Kapkaranlık! Üstelik ‘Işık’la alalanmış!

“Ey haksızlığın ve yalanın amansız düşmanı aklım
Ve ey kalbimdeki sonsuz aşk
İkinize güveniyorum” diyordun ya hani bir şiirinde, aynen öyle! Hayata güveniyorum.

Yazarı olduğum soL’a ‘İçinde kıvılcım taşıyan insanlar, karanlığa karşı görev başına!’ diye bir çağrı yazmaktayken, Melih Cevdet Anday Şiir Ödülü Jürisi’nin kararı iletildi. Tam da o an, içi ölümsüz aydınlık kuyusu Anday’ın anılarımdaki sesini duydum. İlk gençlik yıllarımda Kadıköy’den kalkan vapurda ya da iskeleye doğru inerken. Onca yüceliğe, onca büyük işe rağmen nasıl mütevazi, nasıl zarif ve bilgece nükte dolu. Yapmacıksız, sahi, içten...

Hani, ‘Cumhuriyet kazanımları da neymiş, laisizm ne, uygarlık, aydınlanma neymiş?’ falan diyorlar ya, işte o Melih Cevdet, o Dağlarca... Ve güneş kadar aydınlıklar. Ölümsüz, sönümsüz. Bir de şu karanlık ruhlu adamlara bak, şu kara çarşafçılara, şu aydınlanma düşmanlarına, şu dinci softalığa, şu kapıkulu bezirganlığa, şu yurt sevgisizliğine...

Tıpkı şiirinde “Suda boğulmuş martı ölümsüzdür!” dediğin gibi, ömrünce, şiirden bilime ufkunun aydınlığında yüzerek ölümsüzleştin. Yaşamını yitirdiğin hastahanenin uygar doktorları, kaybımızı, “Cumhuriyet aydınımızı yitirmenin derin üzüntüsü içindeyiz!” diye açıklamışlardı. Bir adım sonrasındayız: Cumhuriyetimizi yitirme gözdağıyla yüzyüze!

Yurdumun seçkin şairleri, ödül gibi görev verdi bana bu görevi ödül gibi alıyor, görevime ve içi aydınlık kuyusu Melih Cevdet Anday’a yaraşır olma duygusuyla sesleniyorum: İçinde kıvılcım taşıyan insanlar, karanlığa karşı birleşin görev başına!

Nihat BEHRAM