Pozantı vahşeti: Bütün koğuş sırayla tecavüz etti!

"Koğuş ağası önce onu bir güzel dövdü. Sonra gel benle dedi. Tuvalete götürdü. Onun bağırmaları duyuluyordu. Sonra bütün koğuş ağanın yaptığını yaptı.” Bu sözler Pozantı cezaevinde, işkence ve tecavüze maruz kalmış bir çocuğun yaşadığı vahşeti net bir biçimde anlatıyor.

Pozantı cezaevinde yaşanan taciz skandalıyla çocukların, cezaevinde cehennemi yaşadığı ve onlar için cezaevinin işkence evine dönüştüğü bir kez daha açığa çıktı. Tahliye edildikten sonra çeşitli sivil toplum kuruluşlarına başvuran çocuklar, yaşadıkları işkenceyi ve kötü muameleyi anlattı.

Fırat Haber Ajansı'ndan Sercan Kaya’nın haberinde yer alan ifadeler şöyle:

“Koğuş ağası onu tuvalete götürdü…”
(…17 yaşında): “Koğuşumda ırza geçmeden gelen üç çocuk vardı. Daha sonra o çocuklar tahliye oldular. Sonra biz gardiyanlardan onların suçunun fiili pota olduğunu öğrendik. Koğuş ağası önce onu bir güzel dövdü. Sonra gel benle dedi, tuvalete götürdü… Onun bağırmaları duyuluyordu. Irzcılar, filipçiler sevilmez cezaevinde… Sonra bütün koğuş ağanın yaptığını yaptı… Cezasını verdik…”

“3 gün hep ağladım”
(…yaş 16): “Müşahedede üç gün kaldım. Üç gün de ağladım. Allah’ım hayal olsa, rüya olsa dedim… Hiçbir şey hissedemiyordum, adliyeden Elmadağ’a kadar diğer arkadaşımla ile birlikte ağladık. Çok duygu yoğunluğu yaşadık. Önce bizi müşahedeye aldılar. Oraya ilk girdiğimizde de ağlamaya devam ettik. Allah’tan… Onunla (arkadaşı) birlikteydim. Yoksa orada yalnız kalmaya dayanamazdım. Hep annemlerin arkamızdan ağlaması gözümün önüne geliyordu…”

“Psikologların bizimle ilgilenmedi”
(…yaş 19): “Psikologların koğuşlara indiğini, bize derdimizi sorduğunu hiç görmedim. Boşuna devletten para alıyorlar. Devlet onlara para vereceğine, o parayı bizim yemeklerimize verse daha iyi olurdu…”

(…yaş 17): “Bir gün psikolog ağabeyimle tanışmış. Yok, ağabeyin şöyle, yok ağabeyin böyle deyip duruyor. Ağabeyimi bana kötülüyor… Masaya vurdum… Dellendirme beni dedim… Elimde kalacaktı psikolog… Bir daha da çağırmadı beni zaten..”

“Olaysız gün yoktu”
(…yaş 21): “Tutukevinde her gün farklı bir olay olurdu. Olaysız gün geçmezdi. Kavgalar, bağrışmalar, her koğuştan farklı bir müzik sesi… Kaynatırdık biz arkadaşlarla. Genelde iyi geçerdi. Zaten her gün aynı şeyleri yapardık. Islahevinde ise işe gitmeye başlayınca farklı oldu her şey. Dışarı çıkmış gibi hissettim kendimi. Yine insanların değişmediğini, onlara yine güvenemeyeceğimi gördüm ve ayrıldım o işten. Islahevinde çalışırken de her gün aynı geçiyordu. Ama orada biraz daha özgür oluyorsun o iyi oluyor.”

“Koğuş ağaları dayak atarlardı”
(…yaş 19): “Cezaevinde ne yiyeceğine, ne zaman ne yapacağına birileri senin adına karar veriyor. Bir gün ben yemekhanede çalışırken beynimi baş memurluktan çaldım. Ben çıktığımda burada öyle biri yatmış desinler diye çabaladım içerdeyken. Her gün olay yaşıyorduk. Değişik kültürden insanlar. Gardiyanlardan birine yedirmemişsin, yedirmediğin için seni müşahedeye atacak. Ya da ..’ in yanına atacak seni ezdirecek. Müdürü sevmiyordum. Personel tiyatrocu, siz geldiğinizde rol yapıyorlar size. Müdürler, gardiyanlar benimle iyi değildi. Ben onların programladığı beyni değiştirdim, bunun için beni sevmezlerdi. Ben yazıp çiziyordum, abim kitap getiriyordu onları okuyordum. Ama anne kuzularının gün be gün eriyişini görmek ve bir şey yapamamak… Biz… İle çok iyiydik. Biz farklıydık. Diğer koğuş ağaları, dayak atarlardı, koğuştakilere boncuk yaptırıp, yapanlara bile parayla satarlardı. Tespih çekemezlerdi ağaların karşısında, ayak üstüne atamazlardı..”