Dilovası raporu kamuoyuyla paylaşıldı

Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu ve ekibinin Dilovası için hazırladığı raporun ön sonuçları kamuoyuyla paylaşıldı ve tartışıldı.

Türk Tabipler Birliği'nin (TTB) Onur'umuzu Savunuyoruz hareketiyle birlikte ''Dilovası Raporu'nun Kocaeli halkı ile paylaşılması'' ana başlığı altında düzenlediği ''Dilovası burada, çevre hakkı nerede'' konulu forum, Kocaeli Yüksek Öğrenim Derneği lokalinde gerçekleştirildi. Foruma, CHP İzmir Milletvekili Oğuz Oyan, Muğla Milletvekili Nurettin Demir, BDP Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü, İstanbul Bağımsız Milletvekili Levent Tüzel, ÖDP Genel Başkanı Alper Taş, EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan, Sosyalistlerin Meclisi üyeleri İzge Günal, Rıfat Okçabol ve Barbaros Tantan'ın yanı sıra kalabalık bir topluluk katıldı.

'Halkın bilgilenme hakkı'
Kocaeli Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Cüneyd Özkürkçügil, forumun açılışında yaptığı konuşmada, TTB'nin destek verdiği Dilovası araştırmasının raporlanmasında emeği geçenlere teşekkür ederek, bilimin önüne set çekmeye çalışan anlayışlara karşı mücadeleyi sürdüreceklerini söyledi. Daha sonra, forumun konuşmacıları arasında yer alan gazeteci Banu Güven, ''halkın bilgilenme hakkı'' başlığıyla sunum yaptı. Dilovası raporunu hazırlayan ekibin sorumlusu Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu'nun, Belediye Başkanı hakkında açtığı hakaret davasının sonuçlanmasına gönderme yaparak konuşmaya başlayan Güven, ''Mücadele burada bitmedi. Bir bilim insanının nasıl yalnızlaştırılmak istendiğine tanık oluyoruz aylardır. Bilmelidirler ki, bundan sonraki sürecin de takipçisi olacağız'' dedi. Bölgede tarihsel süreklilik olduğuna değinen Güven, ''Medya, Dilovası konusunu uzun süre izlenilirlik oranları ölçeğinde değerlendirdi. Konuya ilişkin haberleri yaparken, nasıl karşı basınç oluşturulduğunu gördüm'' dedi.

İfade özgürlüğü
Güven, ifade özgürlüğünü bir bütün olarak düşünmek gerektiğine de işaret ederek, şunları kaydetti: ''Basın özgürlüğü ya vardır ya yoktur. Dolayısıyla bir bütün olarak düşünmek lazım. Ben, barikata takıldım kaldım. Ben bu yayını yapamıyorum, kim yapar acaba diye sorguladığımda, tablo ortada. Alanlardaki mücadelelerde medyaya yansıyan biber gazlı ve joplu saldırılara ait görüntüler, sizin görebileceklerinizin minimumudur. Dolayısıyla, bağımsız mecralar çok önemli.'' Banu Güven, HES'ler konusunda verilen mücadele ve Hasankeyf Barajı konusundaki düzenlemelerin propaganda ediliş biçimleri hakkında bildiklerini de paylaştığı konuşmasının son bölümünde nükleer enerji meselesine de vurgu yapıp, nükleer santrallerin durumuna dikkat çekti ve önlem alınması gerektiğini sözlerine ekledi.

'Teşvikli bölgeydi'
TTB Genel Sekreteri Prof. Feride Aksu Tanık da, sinevizyonla gerçekleştirdiği sunumunda, bu alandaki birikimleri ortaya koymak istediklerini ifade ederek, şunları söyledi: ''Bölgede sanayi yoğunluğu var. 1985'e dek Dilovası teşvik bölgesi olarak ilgi çekiyordu. Bölgede 36 gayrı sıhhi müessese olduğunu biliyoruz. Bunların bazılarının ruhsatı ve emisyon izinleri bile yok. Bölgede, evsel ve endüstriyel atıkların arıtılması da çok yeni, daha 1.5 yıllık bir mesele. Dilovası-sağlık ilişkilerindeki negatif pozisyon, Sağlık Bakanlığı'nın 2007'deki verilerinde de itiraf ediliyor. Bölgede, kimyasal, fiziksel ve biyolojik riskler her an karşınıza çıkabiliyor. Çevresel ve biyolojik örnekler hep farklılaşıyor. Bu yüzden, etki düzeyi ve zehirlenme görece olarak düşük gözüküyor. Biz risk altında olduğumuzu ispat edeceğimize, bize risk altında olmadığımızı ispat etmeliler.''

Sorumluluklarını yerine getirmediler
Tanık, sonuçlar ve öneriler bölümünde ise şunları kaydetti: ''Kocaeli'ndeki bebekler, toksit elementleri açısından çok riskli bölgede, tehlike altında. Sağlık Bakanlığı'nın elinde bulunan 2006 raporlarına bakıldığında, kendilerinin yanı sıra İçişleri ve Çevre Bakanlığı, TBMM Dilovası Araştırma Komisyonu, Kocaeli Valiliği ve Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nın sorumluluklarını yerine getirmediği görülecektir. Bu konuda TBMM'de verilen 16 soru önergesinden 6'sına yanıt alınabilmiştir. Ağustos-2011 raporunda ayrıntı var ama dikkate alınıp alınmadığı önemli. Sanayileşmenin, bu vahşi şehri hangi ekonomik ve politik kaygılarla ortaya çıkarttığını teşhir etmek gerekli, önemli. Burası, sanayileşmenin sürekliliği olmayan ve yönetilemeyen bir şehir.''

Uluslararası çevre hakkı
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Nesrin Algan da ''Uluslar arası Çevre Hukuku açısından çevre hakkı'' konusunda yaptığı konuşmada, çevreyi sadece insanların hakkı ve halk sağlığı penceresinden görmenin yanlış olduğunu dile getirerek, ''Sadece bizim türümüze ait bir hak değil. Bizim türümüzü gezegenden çekip atın, her şey çok daha güzel olur'' dedi.

Dilovası-Körfez-İzmit bölgesinin eko sisteme yönelik bir kırım bölgesi olarak algılandığına da işaret eden Algan, ''Ekolojik soykırım yaşanmaktadır. Bu gidişle gelecek nesil olmayacak galiba. Çevre hakkının Uluslar arası kurallar çerçevesinde yazılı olup olmadığı çok önemli değil, önemli olan beyinlerde yer etmesidir. Uluslararası antlaşmaların bir kısmı bağlayıcı, bir kısmı esnek. Esnek hukuk belgesidir, bizi bağlamaz demek olası değil. Hangi uluslararası düzenlemelerde çevre hakkı var sorusu önemlidir. Sadece bildirgelerde var, uluslararası hukukta yok derlerse inanmayın. İklim değişikliği çerçeve sözleşmesinde, doğayla uyumlu yaşama hakkı yer alıyor'' dedi. Nesrin Algan, çevresel kararlara halkın katılım hakkı bulunduğunu ancak Türkiye'nin bu sözleşmeye henüz taraf olmadığını bildirdi.

Türkiye'de çevre hakkı
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyelerinden Yard. Doç. Dr. Abdurrahman Saygılı ise ''Türkiye'de çevre hakkı'' üzerine konuştu. Çevre hakkının ilk kez 1982 anayasasında yer aldığını ancak insan hakkı olarak tanımlandığını belirterek, bu hakkın, 2005'teki anayasa değişiklikliği sonucu ''sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı''na dönüştüğünü söyledi. Anayasa'nın 56. maddesi gereği koruma görevini üstlenen devletin çevre konusunda ihlaller yapmaması gerektiğini de anlatan Saygılı, ''Çevrenin zarar gördüğünü düşünüyorsak yargıya başvuruyoruz. Ama, unutulmamalıdır ki, toplumsal mücadele ve bilim insanlarının çabası olmadan hiçbir alanda gelişme sağlayamayız, ilerleyemeyiz.'' Forumda, daha sonra katılımcılar da görüşlerini paylaşarak, konuya ilişkin eleştirilerini de ilgili kişilere iletti.

(soL-Kocaeli)