Niye Kürt kadın savaşçılar moda dergilerini süslerken Filistinli kadınlar hor görülüyor?

IŞİD'e karşı Kobanê'de süregiden direnişin ABD dahil Batı dünyasında kutsanması, Kürt kadın savaşçıların da kutsanmasıyla sonuçlandı. Marie Claire'den Elle'ye moda dergilerini, H&M gibi giyim şirketlerinin kataloglarını Kürt kadın gerillaları süslüyor. Roqayah Chamseddine, bu süreçteki ikiyüzlülüğü inceliyor.

Araç olarak kadınlar: Kadın direniş savaşçılarının seçmeli fetişleştirilmesi üzerine

Roqayah Chamseddine
Al Akhbar English
16 Ekim 2014

Savaş zamanlarında kadınların, özellikle de savaşan kadınların fetişleştirilmesi, erkek egemen iktidarın bir “şeyleştirmesi” olarak okunabilir. Erkek egemen bakış açısına göre, kadın şiddeti, bu defa hoşgorülebilir, hatta kabul edilebilir bir kaos gösterisi olabilir – bu şiddet, ister askeri ister başka biçimde olsun, patriyarkaya hizmet ettiği sürece...

Kadın kimliğine şiddeti ifade etme alanı tanınırken, bu alanların ve bu alanı dolduran bedenlerin cinselleştirilmesi normalleştirilir.

Sıklıkla şunu görürüz: Kadınların uyguladığı siyasi şiddetin fetişleştirilmesi hep aynı yöntemle ve aynı tonda yapılmaz, bazı gruplar fetişleştirilirken, diğerlerinin görmezden gelindiğine tanık oluruz. Kadınların uyguladığı şiddetin hedefi erkek egemen kurumlar tarafından aforoz edildiyse, güç kullanımı kaotikten ziyade makbul, memnuniyet verici olarak görülecektir.

Örneğin, Irak Şam İslam Devleti’ni (IŞİD) hedef alma düşüncesi kutsal bir dava haline geldi ve IŞİD’e karşı savaştaki önde gelen kadın gücü, Kobanê savunmasında savaşan Kadın Savunma Birlikleri (YPJ) öne çıktı.

El Ahbar İngilizce’ye verdiği röportajda, şu an İngiltere’de yaşayan ve içlerinde kadınların dünya genelinde yaşam koşullarına eğilen 21 yaşındaki Rojavalı sanatçı Evar Hüseyni, ana akım medyanın Kürt kadın savaşçılara duyduğu “hayranlığın” köklerinin kapitalist yapılarda olduğunu söylüyor. “Kapitalist toplumda paranın akış mantığı budur. Medya, söz konusu savaş olduğunda kadınları, erkeklerle aynı şekilde sunmayacaktır çünkü o kadar çok sattırmaz. İlla ki bir şekilde cinselleştirmeli, işin içine bir ihtilaf katmalısınız.” Kürt kadınların sadece IŞİD’e karşı savaşta değil, kendi kurtuluş savaşlarında da uzun süredir en ön saflarda olduğuna dikkat çeken Hüseyni şöyle ekliyor

“Kadın olsun erkek olsun bu Kürt savaşçıların güzel tarafı, dinleri veya etnik kökenlerinden bağımsız olarak IŞİD’in hedefi olabilecek herkes için savaşmaları. Şahsen ben Batı’nın bunu kaldıramadığını düşünüyordum. Bu güzelliği kabullenemiyorlar. YPJ sadece bir milis gücü değil, aynı zamanda kadın erkek eşitliği için, Kürt kültürü içinde ve dünya genelinde geleneksel olarak kadın rolüne yapışmış önyargılara karşı bir hareket. Batı medyası bunu gösteremedi ve IŞİD’lileri öldüren kadınlar karşısında şaşkınlık yaşıyor – sanki kadın gerilla savaşçılarının olması ilk defa yaşanan ve çok acayip bir şeymiş gibi. Bu sunum utanç verici. Kürt mücadelesinde şimdiye dek mücadele verilen yılları görmezden geldiği gibi, dünyanın geri kalanında kadınların parçası olduğu sayısız mücadeleyi de yok sayıyor.”

İsveç hazır giyim şirketi H&M, yakın zaman önce “Kürtlerden esinlenilmiş tulumlar” olarak adlandırılan ürünlerinden dolayı özür diledi. Ürünü yerel kıyafetlerin bariz şekilde asimile edilmesi olarak gören insanlar sosyal medyada şirkete çok sayıda mesaj yolladı. Şirketin özrü üslubunda nazik olsa da saygısızcaydı ve tüm olan biteni tesadüfe indirgedi. Bu başkasının kültürüne el koyma durumu sadece benzerliği hemen gören Kürt kadın ve erkeklerince fark edilmedi, bir H&M modeliyle bir Kürt kadın gerillanın fotoğrafını yan yana gören başkalarınca da fark edildi.

Hüseyni, bu durumu şöyle yorumluyor: “Kürt kadın milislerin giydiği kamuflaj ve savaş giysileri de buna istisna değil. İster Asyalı, ister Latin, ister siyahi olsun beyaz olmayan kadınlar sürekli kurumsallaştırılmış ırkçılığa ve cinsiyetçiliğe karşı mücadele ediyor. Irkçılık ve cinsiyetçiliğin parçalanması gerekiyor.”

Foreign Policy’de yazan Elias Groll, şunu soruyor: "H&M niye Kürtlerinkine benzer tulumlar nedeniyle özür diliyor?” Groll’a göre bu “yapay bir tartışma”:

“Belki de sahiden Kürt kadın savaşçılar, H&M’nin tulumunun asıl ilham kaynağıydı. Eğer öyleyse, umalım ki daha da fazla ilgi çeksinler. Hayranlık verici bir grup kadın onlar ve şu an IŞİD’e karşı en ön safta savaşıyorlar.”

Groll, H&M’nin Kürt geleneğinden çalınmış 20 dolarlık tulumlar satmasını olumlu gören ve bunun, Kürt kadınların popülerliğini artırmak adına yapıldığını düşünen tek kişi değil ve belli ki sonuncu da olmayacak. Beyaz olmayıp savaşan kadınlar tam olarak böyledir işte – kendi iradelerinden öylesine yoksun bırakılırlar ki, medyada onlara gösterilen her türlü ilgi, alttan alta, hâlâ “hizmet eden” pozisyonunda oldukları ve ilgiye muhtaç oldukları bilgisiyle örülür.

Aslında Kürt direnişi, tarihsel bir olay olarak IŞİD’den çok daha gerilere gider. Fakat Groll da birçok başkası gibi okura sadece merak ettiğini sunar – onların Kürt kadınlara sunacağı desteğin, attığı tezahüratlarla kendini iyi hisseden bir seyirci kadar olması yeterlidir. Kocaman bir tarih, bir film fragmanına sığacak hale gelir: Kürt kadınlar IŞİD’e karşı – Film (2015’te yakınınızdaki bir sinemaya geliyor).

Bu hırsızlıktır ve kültürel kimliklerin bu bölümlerini, para kazanmak adına piyasaya sürmeye uygun olanlar ve olmayanlar şeklinde ayırıp rasyonalize etmeye kadar varmıştır iş. Bu durum moda endüstrisinde yeni değil, örneğin Arapların geleneksel olarak giydiği ve işgal altındaki Filistin halkının direnişiyle özdeşleşen siyah beyaz damalı kefiyede [puşi] gördüğümüz gibi. Bu, makulün çalınmasıdır, makul burada marjinalize edilmiş bir halkın belli bir geleneksel ürünüdür ve bu çalma işlemi, söz konusu halkın bu ürünü tamamen elinden çıkarmak zorunda kalmasıyla sonuçlanır.

Filistinli kadın savaşçılar örneğinde, ki tarihleri İsrail devletinin ilan edilmesinden de gerilere gider, kefiyeleri “trendsetter”lar tarafından kabul edilmiş olsa da direnişleri ve bizzat varlıkları kabul edilmiş değil. Kürtlerle kıyaslandığında Filistinli kadın direniş savaşçılarının inkâr amacıyla cinselleştirildiğini görürüz – eleştirmenler öteden beri Filistinli kadınların direnişini itaat etme ve cinselliğine ket vurmayla özdeşleştiregeldi. Halbuki son zamanlarda gördüğümüz gibi Kürt kadın savaşçılara da erkek egemen topluma itaat edecekleri bir yer öneriliyor, ama onlara tepeden bakılmıyor, küçümseyici yaklaşılmıyor.

Kadınların, toplumun onların doğal statüsü olarak sunduğu, güzellikle özdeşleştirilmiş çocuk yetiştirme rolünün dışına çıkma ve savaşın korkunçluklarında yerlerini almaya izin vardır, yeter ki hedef aldıkları güç, iktidardakiler tarafından cezalandırılmakta olsun. Ama, örneğin Filistinli kadınların direnişini Amerikalılara satmak pek kolay değildir, zira halen İsrail destekçileri utanç verici şekilde ağırlıktadır. İki örnek de kadınları kadınları fethedilecek şeyler veya fetih eyleminde kullanılacak araçlar olarak nitelerken aynı derecede yıkıcıdır. Şu sıralar Kürt şiddetini IŞİD’e karşı direniş paketinde haklı gösterilirken, vahşi yerleşimci sömürgeciliğine karşı sergilenen Filistin şiddetine küfrün bini bir paradır.

Kadınlar uzun süredir işyerlerinde, siyasi partilerde, sendikalarda, akademik kurumlarda eşitliklerinin tanınması mücadelesi veriyor ve hâlâ gidilecek çok yol var. Ama savaşın parçası olarak kadınlar ve savaşın hedefi olarak kadınları diye tarif edebileceğimiz o karmaşık ve katmanlı konu halen bir nesneler tarihi, büyük oranda kadın karşıtı ve neredeyse tamamen sömürücü bir mekanda nesneleştirilmiş bir tarih olarak önümüze sunuluyor.