‘Kadın haklarını bize niye verdiler ki?’

Feministlikten “kurtularak” yazarlık yaşamını devam ettiren Sema Maraşlı’nın yazıları gerçekten “ibretlik”. Maraşlı’ya göre, kadın hakları erkeklerle mücadele etmek için “verilmiş”, ortalık “hakkını bilen” ama “yalnız ve mutsuz” kadınlarla dolu.

Sema Maraşlı, küçükken hayvanları çok sevdiği için veteriner olmak, edebiyatı çok sevdiği için Arap dili veya İngiliz dili ve edebiyatı okumak, gazeteciliği çok sevdiği için de basın yayın öğrenimi görmek isteyen bir kadın. Daha sonra, hepsinden vazgeçip iki yıl boyunca yaptığı Kuran kursu öğretmenliğine devam etme kararı almış. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın imtihanına girerek resmi olarak Kur’an Kursu öğretmeni olarak çalışmaya başlamış. Bir yıl sonra nişanlanmış, on dokuz yaşında da evlenmiş. Anne olunca sekiz yıl devam ettiği Kuran kursu öğretmenliği görevinden ayrılmış. 17 Ağustos depreminde Düzce’de yaşıyormuş. Depremi yaşadıktan sonra yazar olmaya karar vermiş ve çocuklarını büyütürken onlara anlattığı masalları yazmaya başlamış.

Buraya kadar hikayenin çoğu “normal” görünüyor. Fakat ne olduysa bundan sonra olmuş. “O dönemde gelişen bazı olaylar” Maraşlı’nın evliliğini bitme noktasına getirmiş. Boşanma arefesinde “Evliliği Pekmez Sandım” kitabını yazmış. “Evliliği Pekmez Sandım, Yüreğimi Yakmaz Sandım” atasözündeki gibi yüreği yanmış. Boşanmadan önce yazdığı evlilik kitaplarıyla birlikte, “kadınların diline tercüman” olmuş.

Kadınlarla şu yüzden ortak bir noktada buluşabiliyorlarmış:

“Kadınlarla aynı dili konuşuyordum çünkü farklı değildi aslında yaşadıklarımız birbirinden. Benzer şeyleri yaşayıp, benzer şeylerden mutsuz oluyorduk.

Onlar da benim o dönemde yaptığım gibi evlilikte mutluluğun sorumluluğunu erkeklerin üzerine yıktıkları, feminizmin ‘masum kadın-suçlu erkek’ dayatmasıyla hayata baktıkları için ortak noktada buluşmamız pek de zor olmuyordu.”

Aslında Maraşlı’nın kitaplarını tanıtırken, basın-yayın organları yazarı “feminist yazar” olarak takdim ediyormuş. Fakat Maraşlı bunu asla kabul etmemiş. Kafasında, “dindarlık ve feministlik zıt kavramlar” imiş.

Tam o sırada, okul aşkı yeniden depreşmiş ve psikoloji eğitimi almak istemiş. Bunun için özel bir üniversitede “Davranış Bilimleri” bölümünde okumuş. Bundan sonrasını Maraşlı şöyle anlatıyor:

“Okulda okuduklarım ile yetinmeyerek üzerine eklediğim bilgiler, o dönem yaşadıklarım, benimle derdini paylaşan pek çok kişi, çocuk-aile siteme gelen yazılar derken kadın erkek ilişkilerine bakış açım değişti. Feministlikten kurtuldum.”

‘Şu kadın hakları olmasa kadınlık ne güzel şey!’
Sema Maraşlı, cocukaile.net isimli internet sitesinde yazılarını yayınlıyor. Yazılarından birisinin başlığı, “Kadın hakkını değil, aklını kullanmalı”. Kocasıyla sorunlarını anlatan bir hanıma “Eşinizle çok inatlaşmışsınız, biraz alttan alsaydınız, tamam deyiverseydiniz duruma göre” demiş Maraşlı. Kadın da “Aaa biz cumhuriyetten beri bu kadar kadın hakkını erkeklerin karşısında susalım diye almadık” demiş. Bu cevabı veren kadının akıbeti ise ibretlik: “Şimdi boşandı, tek yaşıyor, kedi sesinden bile korkuyor. Pek kıymetli kadın hakları onu korumuyor!”

Maraşlı devam ediyor:

“Sahi, cumhuriyetten beri bu kadar “kadın haklarını” bize niye verdiler ki? Erkeklerle mücadele edelim diye mi? Ortalık haklarını bilen yalnız ve mutsuz kadınlarla dolu. Tabii bir de eşiyle hak mücadelesi yapmaktan yorulmuş bezgin kadınlarla.
Haklar konusu konuşuldukça kışkırtıcı bir etki yapıyor. Hakkım var o zaman almalıyım. Kimden ne alıyoruz? Sevgi ilişkisi olan yerde hak çetelesi tutulur mu? Hak davasının sonu ya mezarda biter ya da mahkemede.”

Daha sonra, “Muhabbet olsun” isimli kitabından bir alıntı yapıyor Maraşlı. Sorunun “psikolojik” yönünü ortaya koyan paragraf şöyle:

“Bunca zaman sonra gelinen sonuca bakalım. Kadınlar haklarını kullanınca mutlu oldular mı? Hayır. Kadın hakkını değil, aklını kullandığı zaman ancak mutlu olabilir. Kadınlar ‘aman kocamız bizi ezmesin’ diye korkularından eşleriyle sürekli mücadele ediyorlar. Bunun sonucunda da kadınları, kocalarının ezmesine gerek kalmıyor, kadınlar kendi kendilerini gayet güzel eziyorlar.”

Demek ki kadın sorunu çok basit. Kadınlar, “aman kocamız bizi ezmesin” diyerek korkularından eşleriyle amansız bir mücadeleye girişiyorlar. Bunun sonucunda da, kocalarının ezmesine hiç gerek kalmıyor, kadınlar kendi kendilerini ezmiş oluyorlar!

Gaz veren feminizm, kadınla erkeği çeken zıtlık
Sema Maraşlı daha sonra feminizmin kötülüklerine ve kadın ile erkeğin nasıl yaratıldıklarına da değiniyor. “Eşit olmak için benzemek gerekir” diyen Maraşlı, “kadın ile erkek birbirine benzemez, o halde eşit değildir” diyerek berbat bir “silojizm” yapıyor:

“Kadınların ellerine ‘kadın hakları’ verip ‘kadın olma hakkı’nı aldılar. Kadın olmayı unutturdular. Hak hukuk davasına düşen kadın, erkekle mücadeleye girdi. Feminizmin eşitlik davası da alttan alta gaz verince işler iyice çığırından çıktı. Eşit olmak için benzemek gerekir. Eşit yapıda olmayanları eşitlemeye çalışmak en büyük eşitsizliktir.

Feminizm duyguda kadın, davranışta erkek yeni bir tip ortaya çıkardı. Bu yüzden feminist kadın farkında olmadan hem kendiyle hem erkekle mücadele halindedir. Bir türlü sukuna kavuşamaz.”

Daha sonra, “Kadınlaşan erkeklere ve erkekleşen kadınlara lanet olsun” hadisinden yola çıkarak şunları söylüyor ve bitiriyor:

“Kadın erkekleştiğinde ya da erkek kadınlaştığında Allah’ın yarattığı sistemdeki düzen bozulur.

Kadın erkek arasındaki çekiciliği sağlayan şey zıtlıktır. Yaratılan her şey zıddı ile kaimdir. Güçler karşıtı olan güçlerle eşlenip bütünleşirler. Ateş ve su, gök ve yer, güneş ve ay, nefes almak ve nefes vermek, itmek ve çekmek, kadın ve erkek, karşıt güçler bütünlüğü oluşturan parçalardır.
Kadın yumuşak yaratılmış, erkek sert. Güce karşı teslimiyet, iddiaya karşı şefkat birbirini tamamlar ve bütünler. Yaratılışın aksine giderek mutlu olmak diye bir şey yoktur.

Bu yüzden kadın haklarını değil, kadın olmalıyı, konuşmalıyız. Feminist kadın kaybedilmiş kadındır. Bu yüzden biz kadınlar birbirimize destek olmalı ve kurulan tuzaklara düşmemek için çalışmalıyız. Bize öğretilen bütün yanlışları unutup, fıtratımızda var olan fakat üzerine toprak atılan kadını ayağa kaldırmalıyız. Modernlik çukurunda boğulmayalım diye.”

Her araziye uygun olmayan araç
Sema Maraşlı bunlarla yetinmiyor. İslam’da çok eşliliği tartıştığı bir yazısında, Türk kadınlarını “her araziye uygun olmayan araç”lara benzeterek şunları söylüyor:

“Araçlarda araziye uygunluk vardır. Tabanı yere yakın olan araçlar ancak asfalt yolda güzel gider. Araziye vurursanız, taşlı, engebeli yollarda gitmeye çalışırsanız, aracın kendisi de zarar görür, sizi de yolda bırakır. Tabanı yerden yüksek, cip gibi araçlarla dağ bayır tırmanmanız daha kolaydır. Fakat o araçların da sorun çıkarmayacağı konusunda bir garanti yoktur.

Türk kadınları ikinci, üçüncü, dördüncü eş konularında her araziye uygun olmayan araçlar sınıfına girer. Bu konuda ilk eş de ikinci olmayı kabul eden eş de sorun çıkarır. İlk eş kocasının hayatını burnundan getirir. İkinci eş ise daha geldiği ilk günden itibaren ‘Nasıl olur da ilk kadının ayağını kaydırır, tek eş ben olurum?’ hayalleri kurmaya başlar. Hani kabul edip gelmiştin? diyemezsiniz, yüzlerce sorun sayar.”

Kadınları “tavuk”a benzeten Maraşlı, “Tavuklar da sabahın olduğunu görürler ama ötmezler" atasözünden yola çıkarak, günümüzde kadınların zorla “öttürülmeye çalışıldığını” iddia ediyor:

“Tavuklar da kör değil, havanın aydınlandığını görüyorlar ama seslerini çıkarmıyorlar. Biliyorlar ki sabahın olduğunu haber vermek için ötmek horozun işi. Saygıyla bekliyorlar.

Günümüzde yapılan ise tavukları kışkırtmak. "Siz niye bağırmıyorsunuz, sizin niye sesiniz çıkmıyor, hep horozlar bağırıyor, siz eziliyorsunuz, mecbur musunuz onların sesini dinliyorsunuz?..." gibi sanki tavuğu düşünüyormuş da tavuktan yanaymış gibi davranıp kümesi birbirine düşürmek maksat. Horozlar, yumurtlamak için kendini parçalamaya çalışmadığı halde tavuklara ne oluyor ki horoz gibi ötmeye çalışıyorlar? Herkes yaratılışına uygun davranmalı.”

(soL - Haber Merkezi)