Annemizin ak sütü bile helal değil!

Türkiye'de, ilk 6 ayda sadece anne sütü ile beslenen bebeklerin oranı sadece yüzde 1,3.

Anne sütü ile beslenmeyen çocuklarda ölüm oranları, beslenenlere göre 4-6 kat daha fazla. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre emziren kadın oranları yüksek olsaydı yılda 1.5 milyon bebeğin hayatı kurtulabilirdi. Anne sütü, böylesi yaşamsal öneme sahip olmasına rağmen, Türkiye’de ilk altı ayda sadece anne sütü ile beslenen bebeklerin oranı sadece yüzde 1,3.

Sağlık Bakanlığı, uzun bir süredir yeni doğan bebeklerin ilk 6 ay sadece anne sütüyle beslenmesi konusunda kampanyalar düzenliyor. Ünlü anne ve doktorların görüşleriyle anne sütünün bebek için ne kadar yaşamsal öneme sahip olduğu anlatılmaya çalışılıyor. Ancak buna rağmen anne sütü ile beslenme oranı oldukça düşük seviyede seyrediyor.

Neden?
Bunun başlıca iki nedeni var: Birincisi, çalışan annelere bebeklerini kendi sütleriyle besleyebilmeleri için gereken olanakların sağlanmaması, ikincisi de kârlı bebek maması sektörü.

Annelere, hamileliğin son ayından doğumdan sonraki 13 haftalık zaman dilimine kadar doğum izni verilmesi yasal bir zorunluluk. Özellikle özel sektörde çalışan birçok kadın, işlerini kaybetmek korkusu ya da baskısıyla bu sürenin hemen sonunda, hatta kimi zaman çok daha erken işe dönmek zorunda kalıyorlar/bırakılıyorlar. Sonrasında ise annelik adına kendilerine verilen yegane “hak” yalnızca günde 1,5 saatlik süt izni olarak karşımıza çıkıyor. Bu süreyi bebeklerine ertesi gün verilmek üzere süt sağmakta kullanmak bile çoğu zaman bir lüks haline geliyor ve yetersiz koşullar ya da işveren baskısı nedeniyle bu da yapılamıyor.

150’nin üzerinde kadın çalıştıran (Dikkat! Anne değil, “kadın”) işyerlerinin kreş imkanı yasalarla zorunlu kılınmış olmasına rağmen, çeşitli kılıflar altında, ya da sebep sunmaya bile gerek duymadan annelerin bu en doğal hakkını ellerinden alıyor. Sonuçta bebekler en iyi ihtimalle sadece 3 ay anne sütü alıp, sonrasında bebek mamasına veya hayvansal süte muhtaç bırakılıyor.

“Sektör”leşen mama

Her yıl %25 oranında büyüme gösteren bebek maması pazarı tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de oldukça hızlı gelişiyor. Bunun en büyük kanıtı da Türkiye’de bir yılda doğan bebek sayısının İngiltere’den 2,5, Polonya’dan 5 kat fazla olmasına rağmen, mama kullanma miktarının bu ülkelerden 5 kat daha az olması. Durum böyle olunca, Türkiye mama firmaları için eşi bulunmaz bir bakir alan oluyor. Pazarda büyük pay sahibi firma yöneticilerinin açıkça söylediği gibi hedef kitle anneler ve doktorlar. Sütlerinin yetersiz olduğuna, bebeklerini beslemediğine ikna olan veya doktorları tarafından ikna edilen anneler, çareyi kendilerince bebekleri için “en iyi, en vitaminli, en organik, en tahıllı, en besleyici” çözümde, yani bebek mamasında aramak zorunda bırakılıyor. Çoğu zaman anne sütünün yeterli olmasına, yetersiz olma durumunda bile buna sebep olan etkenlerin geçici veya ortadan kaldırılabilecek olmasına rağmen, sektörden payını alan tüccar, doktorların ellerine tutuşturdukları mama broşürleri ile marketlere koşuyor. Sonuçta asıl zarar gören, yeterince anne sütü alamayan, bağışıklık sistemi yeterince gelişemeyen, katkı maddeleri ve yapay besinlerle çok erken tanışmak zorunda kalan ve ihtiyacı olan fiziksel teması ve psikolojik doygunluğu yaşayamayan bebekler oluyor.

Dostlar alışverişte görsün!

Bütün bunlar doğrultusunda Sağlık Bakanlığı’nın söz konusu kampanyasının son derece altı boş bir propaganda aracı olduğunu söylemek yanlış olmaz. 6 ay sadece anne sütü verin dedikten sonra, buna imkan verecek maddi ve sosyal koşulları yaratmamak, kadınlara “çalışmayın, evinizde oturun ve çocuğunuza bakın” demekten başka bir şey değil. Kaldı ki bu bile bebekleri 6 ay sadece anne sütü ile beslemek için yeterli değil. Bunun yanı sıra ortaya çıkan bir diğer sonuç ve sorun da, aynı Sağlık Bakanlığı’na bağlı doktorların, anneleri sütlerinin yetersiz olduğu, bebeklerin yeterince gelişmediği ve filanca mamayı kullanmaları gerektiği konusundaki ikna çabaları şeklinde karşımıza çıkıyor.

İşini hakkıyla yapan doktorlar bir kenara ama devletin bu, “dostlar alışverişte görsün” mantığıyla başa çıkmak yine ve yeni bir mücadele alanı doğuruyor.

(soL - Kadın)