Ankara Üniversitesi'nde 'marksizm ve feminizm' söyleşisi

5 Kasım Cuma günü Ankara Üniversitesi Kadın Çalışmaları Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans programı kapsamında, Gülnur Savran açılış dersi için bir söyleşi gerçekleştirdi.

Yüksek lisans öğrencilerinin yanı sıra siyasi partilerden, feminist dergi çevrelerinden, farklı sivil toplum örgütlerinden dinleyicilerin katıldığı söyleşide Gülnur Savran, sosyalist feminist kimliği üzerinden 30 yıllık mücadele geçmişini paylaştı.

Nasıl feminist olduğunu ve bunu marksizm ile nasıl birleştirdiğini "1976 yılında asistan oldum. Asistanlık o zamanlar aidiyeti olan bir meslekti. TÜMAS’a girerek solla tanıştım. Dönem itibariyle demokrat bir yapılanma vardı. Lakin toplantılarda erkekler daha fazla konuşuyor, kadınlara ise evrak toplama, postalama, çocuğu olan arkadaşlarımızla dayanışma organizasyonu gibi işler kalıyordu" cümleleri ile anlatan Savran, ardından, kadınlar olarak bundan rahatsızlık duyduklarını ve bir grup oluşturmaya başladıklarını belirtti. Erkeklerle eşit olma konusunda söylem geliştirdiklerini, kadınlar olarak daha fazla neler yapabileceklerini sorgulama sürecine girdiklerini anlatan Savran şöyle devam etti:

“İngiltere’de doktoramı Marksizm üzerine yapıyordum. Sınıftaki herkes erkekti, hocalar erkekti. Marksizmin içine girdikçe Türkiyeli genç feministler olarak kemalizmin mirasıyla hesaplaşmaya başladık. Kentli, eğitimli kadınlar olarak ‘biz bile eziliyoruz’ düşüncesinden, ‘bütün kadınlar eziliyor’ düşüncesine geldik. 1981 yılında YÖK’ün kurulmasıyla, akademiden istifa ettim. 1981-82 süreci bir yandan feminist literatürün içine girdiğim, bir yandan akademik olarak Marksizm çalıştığım yıllardı. Sosyalist feminist kimliği kendimde oturtmaya çalışmam gerilim yaratıyordu. Politik olarak feministtim, akademik olarak marksist. 1984 yılında Türkiye’de kadın çevresine girerek, 11.Tez adlı dergi çıkartma projesinde rol aldım. Marksizm ve feminizm arasındaki gerilimi hep hissettim ve 1989-90 yıllarında sosyalist feminist dergi Kaktüs’ü çıkardık.”

30 yıllık mücadele döneminin büyük çoğunluğunu marksizm-feminizm ikileminin yarattığı gerginlikle geçirdiğini belirten Savran, hem sosyalistlerden hem de feministlerden basınç hissettiğini belirterek konuşmasına devam etti: “Asıl yalpalanmalarım feminizm açısından oldu. Solun basıncı daha etkiliydi. Marksist kadınları feministleştirmeye çalıştık. Sosyalist olmayan feministleri kendimizden ayırdık. Şimdiden baktığımda bu yanlıştı.”

Gülnur Savran sosyalizme olan inancını hala koruyor. Bugün anti-kapitalist olunmadan toplumsal bir kurtuluş mücadelesi verilemeyeceğini vurgularken, sosyalist toplum inşasının kaçınılmaz olduğunu söylüyor. Özellikle Christian Delphy gibi feministlerin öne sürdüğü kadınların bir sınıf olduğu fikrine ve ev içi üretim tarzının kapitalizmden ayrıştırılarak ele alınması düşüncesine karşı olan Savran, feminist teori ile marksizmi birleştirme çabalarını hep sürdürmüş. Bu anlamda mücadele tarihinde iki önemli kırılma noktası olduğunu belirtiyor: Birincisi, 1992 yılında Kadının Görünmeyen Emeği adlı derleme kitabı çıkarttığı dönem, ikincisi ÖDP’deki örgütlülük deneyimi.

Konuşmasının ardından dinleyicilerden gelen soruları yanıtlayan Savran, türbanın kamusal alanda kullanımına ilişkin gelen soruya “Ben de kadınların kapanmasını istemiyorum ama özgürlükleri sınırlandırılmamalı” diyerek türban kullanımının serbest olması gerektiğine inandığını belirtti.

Sivil toplum örgütlerinde, sol siyasi partilerde kadının ikinci plana itilmesinden kaynaklı kadınların ne yapması gerektiğini soran bir dinleyiciye ise, “mücadele etmeye devam edilmesi ve kadınların hiçbir yeri terk etmemesi gerektiği” cevabını verdi. Soruların ardından, yaklaşık 1,5 saat süren söyleşiye son verildi.

Gülnur Savran Kimdir?
Gülnur Savran, 1951’de İstanbul’da doğdu. 1976 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nde asistan olarak çalışmaya başladı. YÖK’ün kurulması ile beraber tepkisini ortaya koymak için asistanlık görevinden istifa etti. Türkiye'de ilk sosyalist feminist dergi olan ve 1988-1990 yılları arasında çıkan KAKTÜS dergisinin, daha sonraki yıllarda da PAZARTESİ dergisinin yayın kurullarında yer almıştır. 11. tez ve Sınıf Bilinci dergilerinde de çeşitli çalışmaları bulunmakta.

Kadınların sömürülmesini “emek” kavramından yola çıkarak anlatmaya çalışır. Dönemimizin sosyalist feminist kuşağının temsilcisi, kuramcısı olarak nitelendirilebilir Gülnur Savran. Sosyalist hareketlerin feminizme bakışına dair çok sıkıntı yaşadığını belirtse de kadınların kurtuluşunun sosyalizmde olduğu gerçeğini asla reddetmez.

Kitapları: Sivil Toplum Ve Ötesi , Beden Emek Tarih: Diyalektik Bir Feminizm İçin, Kadının Görünmeyen Emeği

(soL - Kadın)