KKE: 'Anti emperyalist mücadeleyi güçlendirin'

Yunanistan Komünist Partisi (KKE) Siyasi Büro, son dönemde Ortadoğu'da yaşanan gelişmelerle ligili olarak bir açıklama yayınladı. Açıklamada, Ortadoğu'ya dönük emperyalist planların bozulması için halkların birlikte anti-emperyalist, anti-tekelci bir mücadele vermesi gerektiğinin altı çizildi.

KKE'nin Ortadoğu'daki gelişmelere dönük yaptığı açıklamanın tam metnini paylaşıyoruz.

Savaş bulutları toplanıyor!
Yer almak yok! Katılmak yok!

1. Kapitalist kriz, AB’de -ABD’nin yanı sıra özellikle Avro bölgesinde- krizin yönetilmesinde yaşanan sıkıntılar ve krizin halen yüksek kalkınma oranına sahip olan ülkelerdeki sonuçları, Güneydoğu Asya’da, Hazar Denizi ve Orta Asya’da, Afrika ve Latin Amerika’da yaşanan rekabeti, çelişkileri ve emperyalist saldırganlığı kızıştırıyor.

Doğu Akdeniz ve daha geniş bir coğrafyada yaşanan gelişmeler bilhassa tehlike arz etmektedir. Bu gerçek, AB üye ülkelerindeki ve ABD’deki büyük işletme gruplarının, Ortadoğu’da, Kuzey Afrika’da ve Basra Körfezi’ndeki etkinliğini artırmayı amaçlayan emperyalist planın gerçekleşmesinin yanı sıra Rusya, Çin ve ABD’nin emperyalist piramitteki üstünlüğünü tehdit eden BRICS ittifakıyla yaşanan rekabette jeostratejik avantajlar elde edilmesiyle gözler önüne serilmiştir.

Bu durum, sermayenin, kapitalist krizin bir kontrol aracı olan askeri çatışmalara yönlendirilmesiyle birleştirilmiştir.

Gelişmeler, sürekli olarak ve daha ısrarlı bir biçimde kapitalizm, kriz ve savaş arasındaki ilişkiyi göstermektedir.

2. Her emperyalist gücün temel amacı, tekellerin kendi pazar paylarını artırarak karlarını yükseltmeleri için doğal kaynakları, petrol, doğal gaz, su, enerji hatlarını ve ulaşım “arterlerini” kontrol etmek ve sömürmektir.

Bu, ön safta Fransa ve Büyük Britanya ile birlikte ABD ve NATO tarafından 2001’de Afganistan’da, 2003’te Irak’ta ve yakın zamanda Libya’da başlatılan emperyalist savaşların temel amacıdır. Bu savaşlar, “terörizmle mücadele” ve “insani yardım sağlama” bahaneleri kullanılarak ve bugün Suriye ve İran’a karşı yeni emperyalist savaşın hazırlığında kullanılan diğer şeylerle birlikte düzenlendi ve yürütüldü.

3. Suriye’de 2011 Mart ayında başlayan ve binlerce insanın ölümüne yol açan silahlı çatışmalar, Suriye’nin içi işlerine yönelik bir dış müdahale ve küresel kapitalist kriz koşulları altında bölgesel ve küresel emperyalist güçlerin çatışmasıyla bağlantılı olarak, sürekli yeni unsurlar ve gelişmeler doğurmaktadır.

Rusya ve Çin’in, yakın zamanda BM Güvenlik Konseyi’nde, Esad rejiminin devrilmesi için yabancı askeri müdahalenin uluslararası alanda “meşrulaştırılmasını” önleyici üç vetosunun ardından, “bölgesel aktörler” özellikle Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan’ın yanı sıra ABD, NATO, Arap Birliği ve Fransa’nın rejim karşıtı güçleri silahlandırma ve daha genel destek sağlama konusundaki çalışmalarını güçlendirdiğini görüyoruz.

“Uçuşa yasak bölge”, “mültecilerin korunması için bölgeler” ve rejim karşıtı güçlerin hükümetinin tanınması konusunda alınan konumlar hazırlanan emperyalist saldırı planının bir parçasıdır.

Aynı zamanda, Irak örneğinde olduğu gibi, Obama’nın, Esad rejiminin ABD’nin “kırmızı çizgi” olarak gördüğü kitle imha silahları (kimyasal, biyolojik) kullanabileceğine ilişkin yaptığı tehlike çağrıları, olası bir provokasyona ve askeri müdahaleye zemin hazırlamaktadır.

Planlanan askeri müdahale çerçevesinde, emperyalist güçler, Doğu Akdeniz ve Basra Körfezi’nde, hava ve deniz güçlerini yoğunlaştırmaktadır.

Şu ana kadar temel bir faktör, özellikle Suriye Tartus limanında bir askeri üsse sahip olan Rusya’nın ABD, NATO ve AB’nin askeri müdahalesini önleyici tutumunun yanı sıra Suriye rejimine destek veren Çin’in tutumu oldu.

Bu güçlerin tutumu Doğu Akdeniz, Basra Körfezi ve Orta Asya’daki ana ekonomik, askeri ve siyasi çıkarları tarafından belirleniyor. Bu çıkarlar, Suriye ve İran’daki rejimlerin Çin-Rusya işbirliğini engelleyecek siyasi güçler tarafından yıkılması durumunda tehlikeye girecek.

İran ve Hizbullah Suriye rejiminin temel destekçileridir. Esad rejiminin yıkılması durumunda, çemberin kendi etrafında daralacağının farkında olan İran, Suriye’ye çoktandır siyasi, ekonomik ve askeri destek sağlıyor. Lübnan’ın yanı sıra Türkiye’nin güneydoğusundaki çatışmalar, Suriye’deki çatışma ve çevre bölgeleri kapsayan daha genel çatışmaların bir parçasını oluşturuyor. Bu durum, İslamcıları aşağılayan ABD’deki provokatif filmin tetiklemesiyle daha da şiddetlendirilmiştir.

İran’a yönelik emperyalist saldırganlığın keskinleşmesi, son dönemdeki petrol ihracatı üzerindeki ambargolar ve yönetimi devirmeye yönelik diğer müdahalelerle birlikte tırmanışa geçmiştir.

İran’ın nükleer programını geciktirmek ya da durdurmak için yapılan bu müdahale ve baskılar, İsrail’in İran’ın nükleer tesislerini vurma tehdidi ve planları ile birleşmiştir.

Suriye’de yaşanacak bir değişimle birlikte Lübnan’da Hizbullah’ın zayıflamasının, İsrail’in İran’a yönelik saldırı planlarını kolaylaştıracağı artık daha belirgin bir hale geliyor. Bunların gerçekleşmesi, bölgemizde vahim olaylarla, insan kayıpları ve maddi yıkımlarla, yeni göçmen ve mülteci dalgalarıyla sonuçlanacak genel bir savaşa yol açabilir.

4. Suriye’de 18 ay önce başlayan olayların arkasında, ülkede işçi sınıfının ve diğer toplumsal sınıfların yaşadığı ekonomik, toplumsal ve siyasi sorunlar yatmaktadır. Son yıllarda, yerli burjuvazinin çıkarlarını artıracak ve böylece uluslararası pazardaki konumunu geliştirecek kapitalist yeniden yapılanmanın izlediği siyasi hat (özelleştirmeler, işçinin, halkın haklarının geri alınması ve ücretlerin düşürülmesi) problemleri şiddetlenmiştir.

Bununla birlikte, ABD, AB, NATO, İsrail, Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan tarafından Suriye’nin içişlerine emperyalist müdahale girişiminde bulunulmuştur. Şu açık hale gelmiştir ki, Suriye yönetimi, Filistin ve Lübnan’daki güçlerin bir müttefiki olmasından ve bölgede halen Filistin, Lübnan ve Suriye topraklarını işgal eden ABD, NATO ve İsrail tarafından teşvik edilen emperyalist planlara ve konumlara karşı durmasından dolayı, ABD, AB ve İsrail, burjuva Suriye rejimi içerisindeki güçler dengesinin zayıflatılması ve istikrarsızlaştırılması ile ilgilenmektedirler.

Suriye rejiminin zayıflaması veya yıkılması bile sadece İran’a yönelik saldırı planları için değil, yeni emperyalist savaşlar ve müdahalelerle sonuçlanacak ve bölge devletlerini yeniden parçalayacak bir domino etkisi yaratmak için iştah kabartabilir.

Sonuç olarak, burjuvazi ve diğer oportünist güçlerin sözde “Arap Baharına” yönelik yaptığı kutlamalar, temelsiz ve değersizdi ya da bunlar “yeni bir Ortadoğu” yaratma konusunda emperyalist planları gizleme işlevi gördü diyebiliriz. Bunun yanı sıra, bu ülkelerin burjuva sınıflarının hedefi, insanların tepkilerini yatıştırmak, maniple etmek ve kapitalist rejimlerin devamlılığını sağlamak oldu. Bu sonuç, bölgedeki gücünü ayrıca artıran Mısır ve Tunus’taki diğer yaşanan gelişmelerle doğrulanmıştır.

Bu koşullarda KKE, Suriye meselesinin bir iç mesele olduğunun altını çizmektedir ve partimiz şu anda en önemli mesele olan emperyalist savaş, bölgedeki benzer müdahaleler ve Yunanistan’ın katılımı konusuna odaklanmıştır. Suriye’de olası bir emperyalist müdahaleye ya da İran’a yönelik benzer bir saldırıya karşı çıkıyor olmamız, diğer ülkelerin burjuva rejimlerine ilişkin olarak partinin savunduğu eleştirel bakıştan geri adım attığımız anlamına gelmez.

5.Kıbrıs EEZ’deki hidrokarbonlar ve Yunanistan’ın burada hidrokarbonlar için yaptığı araştırmalardan kaynaklanan rekabetin keskinleşmesi ve bununla birlikte Türkiye-İsrail ilişkilerindeki gerginlik, bölgedeki durumu gittikçe karmaşıklaştırmaktadır.

İsrail, Türkiye ile bozulan ilişkilerini dengelemek için, Yunanistan ve Kıbrıs’a yönelik ekonomik, siyasi ve askeri müdahalelerini yoğunlaştırıyor. İsrail’in planları, yaz boyunca Yunanistan ve Kıbrıs’a yetkililerinin tekrarlanan ziyaretleri ile harekete geçti.

6. Partimiz, işçi sınıfına ve bölge halklarına şunu söylemektedir: sizin çıkarınız, emperyalist organizasyonlarla ilişkilerin kesilmesi, yabancı askeri üslerin ve nükleer silahların uzaklaştırılması, emperyalist görevlerdeki askeri güçlerin eve dönüşü ve bu mücadelenin iktidar mücadelesi ile birleşmesi için verilecek ortak anti-emperyalist, anti-tekelci bir mücadele ile özdeşleşmiştir. Bu temelde, halklar barış içinde yaratıcı bir biçimde yaşayabilecek ve kendi yararlarına ve kendi ihtiyaçlarını karşılamak için halkın malı haline gelecek doğal kaynakları kullanabileceklerdir.

Şimdi, ülkemizin emperyalist savaşlarda herhangi bir biçimde yer almasının önüne geçmek için verilecek mücadele güçlendirilmek zorundandır.

18/9/2012

KKE Siyasi Büro

(soL- Dış Haberler)