Viyadük'te ölen işçiye kayınvalidesi böyle seslenmiş: Gitme oğlum, biraz kal çocuklarınla

Gebze’de viyadükte beton blokun altında kalan işçilerden ikisi Samsunluydu. Biri hayatını kaybeden, diğeri yaralanan iki işçi akraba idiler. Samsun’da Patronların Ensesindeyiz dayanışma ağı adına Belma Nur Kartal, kendisine ulaşan inşaatlarda çalışmış bir işçinin bu olaya dair değerlendirmesini ve kaza geçiren Samsunlu işçilerin mahallesinden eski bir öğrencisinin işçilere dair anlatımını…

Belma Nur Kartal

“Beni bırakın, benim orada üç tane gardaşım var!..” diye çırpındı yürek burkan sesiyle ağır yaralı inşaat işçisi. Ambulansa binmeyi reddedip sedyeden inmeye çabalarken kaydetti kameralar yaralı işçiyi. Sonra, geride bıraktığı “üç gardaşı”nın ölüm haberini geçti haber ajansları gece yarısı. Saatler, saatler sonra. Kars Digorlu Mehmet Sıddık Canpolat’ın Darıca Nene Hatun Mahallesi'nde cenazesi kaldırıldı. Öztürk Yılmaz Ümraniye’de, Samsun Canikli gurbetçi işçi Bayram Kılıç ise Samsun’da toprağa verildi bugün… 

Samsunlu Kılıç’ın akrabası olan o ağır yaralı işçi Kani Öztürk ise halen Darıca Farabi Hastanesi yoğun bakımında ölüm kalım savaşı veriyor. Çöken viyadük enkazı altında can veren Mehmet Canpolat’ın kardeşleri Mustafa ve Ali tonlarca ağırlıktaki beton blok, 30 metre yükseklikten yere düşerken demirlere tutunarak ölümden kurtuldu. Yaşamını yitiren Canpolat’ın kayınpederi "Bu kaza değil. 30 saat geçti, firmadan kimse gelmedi. Bu insanlık dışı! İnsan en azından gelip bir başsağlığı diler, bir telefon açar. 300 tonluk beton üzerine düşmüş, 12 saatte cenaze tanınmaz hale gelmiş. 3 çocuğu vardı. 20 gün önce de bir akrabamız 3. havalimanında düşerek ölmüştü" dedi. 

Kocaeli’nin Gebze ilçesinde, Limak-Kolin Cengiz Holding'in üstlendiği Kuzey Marmara otoyolu 7 nolu viyadük inşaatında ayak başı denilen parça, 30 m yükseklikten işçilerle birlikte aşağıya düşerken beton blokun altında kalarak korkunç bir şekilde can verdi işte o üç işçi… Düşme ve bundan kaynaklı ezilme sonucunda yüzleri tanınmaz hale gelen, aileleri tarafından tespit edilemeyen, Adli Tıp incelemesiyle kimlikleri tespit edilen üç işçi… 

Patronların Ensesindeyiz dayanışma, haberleşme ve mücadele ağı, bu iş cinayetini takip edip hayatını kaybeden işçilerden birinin de Samsunlu Bayram Kılıç olduğunun duyurusunu yaptığı dakikalarda sosyal medyada “Gebze'deki iş cinayetinde hayatını kaybeden işçilerden Bayram Kılıç ve ağır yaralanan Kani Öztürk Samsun Çarşamba Kabaceviz köyündendir. Ölen ve yaralanan işçi arkadaşlarımıza sözümüz olsun. Limak-Cengiz ve Kolin-Kalyon... Bu cinayetin tüm sorumluları, failleri ve işbirlikçilerinin yakasını bırakmayacağız!” paylaşımım üzerine iki gelişme oldu. İlki, kendisi de halen bir inşaat firmasında çalıştığı için adı bizde saklı PE ağından Samsun’dan bir inşaat işçisinden gelen aşağıda paylaştığım mesajdı: 

“İnşaatlarda can güvenliği sıfır. Bütün tedbirler göstermelik. Özellikle çatı ve dış cephe işlerinde çalışan işçiler her an ölümle burun buruna… Taşeron firmalar işçiye zorunlu olarak emniyet kemeri taktırıyor ama işçinin çalışırken bu kemeri kullanma şansı bulunmuyor. Özellikle çatıda çalışanların bu kemeri herhangi bir yere takması imkansız. İşçiye kemer taktırmalarının nedeni, işçi kaza geçirdiğinde ‘Biz kemer taktırıyoruz, işçi kullanmamış’ diyerek sorumluluktan kaçmaktır. Aslında o kemerin göstermelik ve işe yaramaz olduğunu kendileri de çok iyi biliyor. İnşaat işinde meydana gelen kazaların kaderle uzaktan yakından ilgisi yoktur. Bu olaylar, ön görüş ve tedbir eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Yol veya bina inşaatlarında malzemenin etkisi ve sonuçları iyi hesaplanmadan kullanıldığında bu cinayetler kaçınılmazdır. Bu olay da bu yüzden yaşanmıştır. Tonlarca ağırlıktaki beton blokun yerleştirilmesi anında destek bölümü sanırım sağlam değildi. Bu durum blokun çökmesine neden oldu. Gerekli inceleme ve tedbirin alınmaması anlamına gelir bu. İşin zamanından önce bitirilmeye çalıştırılması da sebeplerden biri bence. Yolun sağlam yapılması yerine bir an önce bitirilip açılması düşüncesi idarenin ve taşeron firmanın hatasıdır. Aslında kaza süsü verilmiş bir işçi cinayetidir. Bu olayı da bir şekilde kapatacaklardır. “

İkinci gelişme de cenaze evindeyken sosyal medyadaki paylaşımımı görüp bana ulaşan lise yıllarından sevgili öğrencim Ayşe… “Bayram Kılıç ve ailesini yakınen tanıyorum. Birlikte çalıştığı iş arkadaşı bize vefat haberini verince olay sonrası Gebze’ye yola çıkan ailesine vefat haberini maalesef ben vermek zorunda kaldım. Çok üzgünüz, cenazeyi bekliyoruz” diyerek başladı söze canım Ayşe’m… İşte bu röportaj da böyle doğdu: 

- Başımız sağolsun Ayşe’ciğim... Hayatını kaybeden Bayram Kılıç’ı yakınen tanıyorum demiştin?

 - Evet, eşi çocukluk arkadaşımın ablası öğretmenim. Birlikte büyüdük biz onlarla. Bayram ağabeyi de 25 yıldır tanırım. Ömrü inşaatlarda, gurbetlerde gece gündüz çalışarak geçti. 54 yaşındaydı, 3 çocuğu var. Eşi ise Samsun organize sanayide Emek Lastik Fabrikasında işçi. Olayı duyunca eşi, kızı ve oğlu birlikte gittiler Gebze’ye.

- Gebze’ye çalışmaya ne zaman gitmişti peki? 

- Bu pazartesi akşam gitti, salı günü firmaya girişi yapıldı, işe başladığı çarşamba günü de bu feci olay yaşandı. Eski işçi değildi bu inşaatta yani Bayram ağabey öğretmenim.

- Gitmeden önce ne yapıyordu, Gebze’de çalışmaya nasıl karar verdi? O süreçle ilgili bilgin var mı?

 - Gitmeden bir hafta önce Ankara’da kızının kayınpederiyle merkeze uzak bir yerde inşaatta çalışmıştı. İş bitince Samsun’a dönüp birkaç gün kaldı. Bu pazartesi ise annem ve Bayram ağabeyin kayınvalidesi birlikteydi. Kayınvalidesi Sündüz teyze Bayram ağabeye “Gitme oğlum, biraz kal çocuklarınla” dese de ikna edememiş. “Gidip bu güzel havalarda çalışayım. İstanbul’dan Necdet aradı, ‘boştaysan gel, 2-3 aylık işimiz kaldı zaten burada’ deyince gitmeye karar vermiş. Çok çalışkan, çocukları ve ailesi için hep mücadele eden bir insandı.

- Bu bir kaza değil, iş cinayetidir. Sen ne düşünüyorsun bu olayla ilgili Ayşe? 

- Ne düşündüğümü ve hissettiğimi anlamanız için aslında tanıdığınız Ayşe’yi size bir kez daha anlatmam gerek sevgili öğretmenim. Babamı kaybettiğimde o da inşaat işçisiydi. Ne zaman bir keser, bir mala görsem içim yanar acıdan. Bir ramazan günü inşaattan geldi babam… Ve o gece kalp krizi geçirdi, 42 yaşındaydı öldüğünde. Ellerimde hâlâ yüzü, elleri… Hiç gitmedi o anlar belleğimden… Üç kardeştik, ağabeyim askerdi babamızı kaybettiğimizde. Bir ay kalıp gitti. O gidince, evin hem babası hem ağabeyi ben oldum. Şimdi gece üçte dışarı çıksam örneğin, hiç korkmam. Üç kardeşiz, kız kardeşim evli. Ağabeyim, eşi, çocukları ve annem aynı evde birlikte yaşıyoruz. Başına vur, ekmeğini al; böyle bir insandı babam. Ama, ben çocukken de içten içe haksızlığı kabul etmezdim. Ben bu ortamda nasıl olmuşsa dik başlı oldum. Yoklukla büyüdüm. Kimseye muhtaç olmadık ama istediğimiz gibi de olmadı hiçbir şey… 

- Şu anda ne yapıyorsun? 

- Hayatımdan bir Belma öğretmen geçmiş, eli değmiş bana… Öyle kolay lokma olur muyuz? Ben de bir şeylere eyvallah demediğim için işsizim şu an. Benim hakkımı yiyen patronlarsa keyifteler. Patronlar ceplerine ne kadar para girer, daha ne kadar kâr ederim, ona bakar zaten hep. Nereden incelecekse orayı kendim koparacağım dedim hep. Hayat çok zor öğretmenim, mücadelesiz olmuyor. 

- Tanıdığım Ayşe’den de anlattığın Ayşe’den ve onun mücadelesinden de onur duyuyorum. Çok teşekkürler sevgili öğrencim…

Bugün Ayşe ile yıllar sonra Samsunlu o gurbetçi işçinin cenazesinde sımsıkı sarılıp ağladık, dertleştik. Birbirimizin elini hiç bırakmamaya, güzel ve haklı günler için birlikte mücadele etmeye söz verdik. Patronların ensesindeyiz! Binleriz biz; Ayşelerimizle, Ahmetlerimizle… Yayın yasaklarıyla dökülen kanın örtbas edilmeyeceği, işçilerin cinayetlerde ölmeyeceği, insanca yaşayacağı günler için yürümekte, yürürken büyümekteyiz. Zafer, 300 tonluk beton blokların altında “Kurtarın bizi” diye diye can veren işçilerin kanıyla beslenen patronların değil, işçilerin olacak.  Sözümüzdür; bu cinayetin tüm sorumluları, failleri ve işbirlikçilerinin yakasını bırakmayacağız!