Türkiye ekonomisi 2017'de büyür ama... Riskleri kim üstlenecek?

Türkiye kapitalizmi ağır bir borç kriziyle karşı karşıya kalmadığı takdirde 2017 yılını da yüzde 3 civarında bir büyümeyle kapatacak gibi görünüyor. Riskler halkın sırtına yıkılmaya devam edildiği sürece bu döngü sürdürülebilir.

Adile Kaya

Türkiye işçi sınıfı için 2017 zor bir yıl olacak. Referandum sonucu zorlukları hafifletmeyecek. Aksine halkın ihmal edilebilir olduğu düşüncesi bir kez daha pekişti ve zaten nefes aldırmadan gelen saldırılar devam edecek. 2016’ya göre daha yoksul, varlık ve kazanımlarına daha fazla saldırıya maruz kalacak, sermayeye yeni alanlar açmanın maliyetleri sırtına daha fazla yüklenecek, işsizlik tehdidiyle ve sınıf kardeşi Suriyelilerin rıza gösterdiği koşullar işaret edilerek kayıtdışı çalışmaya daha fazla zorlanacak. Ancak sermaye sınıfı için tam tersi geçerli, genişleyen sömürü olanakları ve yeni uzlaşma dalgasının vaat ettikleri azımsanmayacak düzeyde.

Türkiye kapitalizmi ağır bir borç kriziyle karşı karşıya kalmadığı takdirde 2017 yılını da yüzde 3 civarında bir büyümeyle kapatacak gibi görünüyor. Artan işsizlik ve düşen alım gücü, borçlanmanın maliyetindeki yükseliş, enflasyon ve kur gelişmeleri, dış talepteki zayıf seyir… Hiçbiri büyümenin önünde engel oluşturmuyor. Çünkü otomotiv ve inşaat etrafındaki ekonomik faaliyet, Kredi Garanti Fonu ile bankalara sağlanan güvencenin yardımıyla çevrilen borçlar ve açılan yeni krediler, büyüme matematiğinin sürdürülmesini sağlıyor. Sermaye girişi yavaşlasa da KGF desteğini alan bankacılık sektörü büyük bir azimle ve yüksek maliyetlerle borçlanıyor. Yüksek maliyeti göze alınca Avrupa bankaları da dahil olmak üzere herkes kesenin ağzını açıyor. Referandum sonrası tabloda, Hazine emre amade kalmaya ve artan maliyetler, riskler halkın sırtına yıkılmaya devam edildiği sürece bu döngü sürdürülebilir.

Ana pazarı Avrupa Birliği, Avrupa Birliği içinde de Almanya olan otomotiv sektörü yılın ilk çeyreğini ihracat rekoruyla kapattı. Sanayi üretimin yaklaşık beşte birini sürükleme, canlandırma kabiliyetine sahip otomotiv sektörünün GSYH’ye katkısı sanayi üretim verisinde gözlenenden çok daha yüksek. Benzer şekilde inşaat sektörü faaliyetlerini desteklemeye dönük, özellikle konut alımına yönelik teşvikler de inşaat büyümesini ve yine etrafındaki faaliyetleri canlı tutmaya yarıyor.

OTOMOTİVİN YARINI TARTIŞMALI AMA BUGÜNÜ KURTARIYOR

Özel Tüketim Vergisi’nde artışa yol açan yeni düzenlemeye bağlı olarak otomotiv pazarı daralmasına rağmen, 2017 yılının ilk 3 ayında otomotiv üretimi yüzde 23, ihracatı ise yüzde 33 artış gösterdi. Hyundai, Tofaş, Renault’nun yeni modellerinden kaynaklanan artışın yılın kalanında da sürmesi ve otomotiv üretiminin yılı yüzde 15 civarında artışla tamamlaması bekleniyor. Yan sanayi başta olmak üzere otomotiv sektörünün doğrudan ve dolaylı bağlantılı olduğu sanayi ve hizmet sektörleri dikkate alındığında GSYH katkısının 1-1,5 puan aralığında olabileceği hesaplanıyor. Otomotiv sektöründe 2016 yılında da yüzde 15 ihracat, yüzde 9 da üretim artışı görülmüştü.

Otomotiv yan sanayi ile birlikte toplam ihracatın yaklaşık yüzde 20’sini oluşturuyor. Sektörün 2017 ihracat performansı, diğer sektörlerdeki belirsizlikleri telafi edebilecek ve 2017 toplam ihracatının 2016 ihracatının üzerinde gerçekleşmesini sağlayabilecek düzeyde. Rusya pazarının kısmen geri dönüşü, Avrupa pazarına yönelik beyaz eşya, hazır giyim gibi sektörlerde kısmi ihracat artışı, emtia fiyatlarındaki artışa bağlı olarak değer bazında ihracatın geçen yılın üzerine çıkacak olması gibi gelişmeler de eklendiğinde büyümeye ihracattan gelecek katkının da önceki yılın üzerinde olacağı söylenebilir.

Otomotiv sektörüne hem ana sanayi üretimi hem de yan sanayide yeni yatırım çekilemiyor. Sektörün 10 yıl sonra eski teknolojili ve artık talebi olmayan bir kapasiteyle karşılaşma riski yüksek. Ancak düşük emtia fiyatları, TL’nin değer kaybı, Suriyeli kayıtdışı işçilerin işgücü maliyetlerini düşürücü etkisi derken hem sektörün hem de Türkiye’nin bugününü kurtardığı söylenebilir. Elbette herhangi bir istihdam artışı olmadan üretimin yüzde 20’ler seviyesinde artmasını da bir kenara not ederek.

İNŞAAT, MEVCUT HALİYLE SANAYİ ÜRETİMİNİN GARANTİSİ

İmalat sanayi üretiminin yaklaşık dörtte biri inşaat faaliyetini besleyen ya da beslenen sektörlerden oluşuyor. Türkiye sanayi üretiminin 2000’li yıllarda iyice pekişen bu yapısı, inşaata dayalı büyümeyi de destekliyor. Konut kredisi faiz indirimleri, kentsel dönüşüme yönelik yeni düzenlemeler ve teşvikler gibi bir dizi gelişme başta olmak üzere inşaat sektörü canlandırmaya yönelik pek çok adım atıldı. 2017’nin kalanında da KGF garanti kapsamının genişletilmesi ve kredi hacmi artışından en çok yararlanacak sektörler arasında inşaat yer alacak gibi görünüyor. İnşaat ve etrafındaki faaliyetlerden de büyümeye 1 puan civarında destek geleceği tahmin ediliyor.

Otomotiv ve yan sanayi, makine, elektrikli teçhizat gibi sektörlerde doğrudan ya da dolaylı şekilde Alman sermayesi başta olmak üzere Avrupa sermayesinin payı yüksek. Türkiye’deki tesisleriyle Bosch’un otomotiv yan sanayi üretim ve ihracattaki payından, makine üreticilerinin önemli bir bölümünün doğrudan Almanya’daki firmalara bağımlı yapısına bağımlı bir yapıdan söz etmek mümkün. Hiç kuşkusuz geçtiğimiz aylarda yaşanan gerilimler esnasında bu yapıya yönelik karşılıklı tehditler de havada uçuştu. Böyle bir restleşme de Türkiye sermayesinin kaybının büyük olacağı da açık. Ancak hem reel sektördeki ilişkileri hem de finansal ilişkileri zedeleyecek hamleler yapılmadı. Önümüzdeki dönemde bu eksende Avrupa sermayesinin elinin biraz daha güçleneceği söylenebilir. Ancak kısa vadede Türkiye burjuvazisi için 1996 Gümrük Birliği’ne benzer bir açılım olanağı sağlayacak bir “yapısal dönüşüm”den söz etmek mümkün görünmüyor.