Tüpraş işçisi, kazanılmış haklarına yönelik patron saldırısını soL'a anlattı...

Kocaeli, Kırıkkale, İzmir ve Batman'daki dört petrol rafinerisini bünyesinde bulunduran ve 2006'da Koç Grubu'na devredilen Tüpraş'ta, işçilerin kazanılmış haklarına yönelik saldırılar sürüyor. Tüpraş işçileri, fazla mesailerle kazandıkları paraların, patronlar tarafından "haksız kazanç" olarak nitelendirilmesinden rahatsız...

soL-İzmir

Kökü 1961'de Türkiye'nin ilk rafinerisi olarak kurulan İpraş'a dayanan ve halen Kocaeli, Kırıkkale, İzmir, Batman rafinerilerini bünyesinde bulunduran Tüpraş'ta, işçilerin kazanılmış haklarına yönelik saldırılar devam ediyor. 

İzmir rafinerisindeki bir grup Tüpraş işçisi, son dönemlerde yaşadıklarını soL'a anlattı. 

Tüpraş iş yerlerindeki rahatsızlık dikkat çekici. Neler yaşanıyor Tüpraş'ta?

Tüpraş toplu iş sözleşmesinde her oturum sonrası sıkıntılar gittikçe artıyor... 1988 yılından beri Tüpraş bünyesindeki dört rafineride, yani Kocaeli, Kırırkkale, İzmir ve Batman'da uygulanan vardiya sistemi, işveren tarafından değiştirilmek isteniyor. Ne olmuştur, ne rahatsız etmiştir de yaklaşık 29 yıldır uygulanan vardiya sistemini değiştirmek istemektedirler? Değiştirilmek istenen sadece vardiya sistemi değil. İşvereni rahatsız eden başka kazanılmış haklarımız da var. Örneğin özel mazaret izinlerinin sayısı ve kullanım şeklinden tutun da, fazla mesai ve hafta tatili mesailerine dek pek çok uygulama değiştirilmek isteniyor. Hatta işveren, hafta tatili ve fazla mesailerle sağladığımız kazançları 'haksız kazanç' olarak adlandırıp bizi bir çeşit hırsızlıkla suçlama cüretini bile gösterebilmiştir.

Peki siz nasıl değerlendiriyorsunuz bu saldırıları, ne yanıt veriyorsunuz? 

Bizler emek-sermaye çelişkisinden yola çıkarak düşünen işçileriz. İşveren tarafının taleplerini normal karşılıyoruz çünkü onlar sermaye yani patron olmalarının gereğini yerine getiriyorlar. En ufak bir hakkımızı bile elimizden almak için çabalıyorlar, patronların işi budur zaten. Asıl sorun, bizlerin bu saldırılar karşısında neler yaptığı ya da yapabildiğidir. Bizler gerek toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde, gerekse iş yaşamında zaman zaman haklar alır, zaman zaman haklar kaybederiz. Bu durum emeğin örgütlü gücüyle doğru orantılıdır. Ne yazık ki günümüzde sendikal hareket bir kriz içerisinde. Bürokrasi denilen virüs maalesef sendikal hareketin bütün organlarını sarmış durumda.

Niçin böyle oluyor sizce? 

Erich Fromm bir kitabında sendikal bürokrasi üzerine şunları dile getirmiştir: "Sendikalar üyelerinin pek söz hakkının kalmadığı büyük bürokrat makineleri haline dönüştüler. Birçok sendika başkanı, tıpkı endüstrideki gibi yönetici bürokratlardır. Bütün bu bürokrasinin planı ve vizyonu yoktur ve tam da bürokratik yönetimin doğası gereği böyle olmak zorundadır. İnsan bir nesneye dönüştürüldüğü ve bir nesne gibi yönetildiğinde, yöneticiler de nesneler haline gelirler ve nesnelerin iradesi, vizyonu, planı olmaz. İnsanlar bürokratik olarak yönetilince demokratik süreç bir törene dönüşür. İster büyük bir şirketin hissedarlar toplantısı olsun, ister bir sendika toplantısı, birey kararları belirleme ve karar alma aşamasında aktif katılımındaki tüm etkisini kaybetmiştir."

Erich Fromm'dan yola çıkacak olursak, sendika üyesi işçiler karar alma süreçlerine katılamaz ise, her yer ve şartta fikirlerini belirtmez ise, işçiler noter onaylı bir A4 kağıdında imzası bulunan ve üye sayıları hesaplanırken sayısal bir istatistikten öteye geçemeyecek ve bununla paralel olarak emek hareketi güç kaybetmeye devam edecektir.

Ne yapacaksınız Tüpraş işçileri olarak? 

Biz Tüpraş işçileri olarak büyük bedeller ödenerek kazanılan haklarımızdan, yine büyük mücadeleler sonucu yazılan toplu sözleşme kitapçığımızın bir virgülünden bile geri adım atmayacağız. Şu anda sendikal görevde bulunan arkadaşlarımızın da bizimle aynı düşünceyi paylaştığını biliyoruz. Tabandaki işçilerle birlikte hep beraber, işverenin bu saldırılarını püskürtüceğimiz inancını ve kararlılığını taşıyoruz. İşçiyiz, haklıyız, kazanacağız...