'TEOG yerine konmak istenen sistem eşitlik ilkesine aykırı'

Eğitim-İş Sendikası İstanbul 1 nolu şube başkanı Ali Saraç'la AKP’nin genel politikasına göre değiştirilen eğitim müfredatının oturduğu zemin hakkında konuştuk.

Caner Şimşek

Yeni eğitim müfredatı yürürlüğe girdiğinden beri hakkında çok konuşuluyor. Okul kitaplarındaki içeriklerin skandalları özellikle velilerin ve eğitimcilerin gündeminden gündemden hiç düşmüyor. Biz de bu konuyla ilgili Eğitim-İş İstanbul 1 nolu şube başkanı Ali Saraç'la görüştük. Eğitimdeki gerici ve piyasacı dönüşümün tek başına ele alınamayacağını söyleyen Saraç, yürürlükteki sürecin AKP iktidarıyla hız kazanan karşı-devrimin yalnızca bir bölümünü oluşturduğunu vurguladı.

Eğitim-İş’in yeni eğitim müfredatıyla alakalı genel değerlendirmesi nedir? Bu eğitim müfredatının ne gibi sonuçlar doğurabileceğini düşünüyorsunuz?

Türkiye’deki siyasal iktidar bir karşı-devrim sürecini tamamlamak istemektedir. Eğitim de bunun en büyük araçlarından birisidir. Bu seneki eğitim kitaplarına dini içerikleri sokarak laik eğitimden ve cumhuriyet devrimden uzaklaşma hedefleniyor. Daha öncesinde eğitimdeki 4+4+4 değişikliğiyle attıkları gerici adımları tamamlamak istiyorlar. Ama bu, tekrar söylüyorum, bir bütün olarak karşı devrim hareketinin yalnızca bir adımı olarak değerlendirilebilir. AKP’nin gelişini düşünürsek, Cumhuriyet devrimiyle hesaplaşması, tek başlarına yapabileceklerini bir şey değil. Emperyalist güçlerin planları karşısında Cumhuriyet devriminin varlığı bir engeldi. Cumhuriyetin içinin boşaltılması ve bölgede ılımlı İslam projesine ihtiyaç vardı. Türkiye’de Ergenekon süreci bunu bir parçasıdır. Ama bölgeye dair planlar Suriye’nin direnciyle tıkanmaya başladıkça, Türkiye’de bu işi yürütenlerin birbirlerine düşmeye başladığını görüyoruz.

Eğitimdeki gericileşmenin kırılma noktası 4+4+4 değişikliğidir. Bu değişiklikle imam hatip ortaokulları getirildi ve sekiz senelik eğitim zorunluluğu da kaldırılmış oldu. Mesela çocuklar, okulda ders görmesi gereken zamanda hafızlık kurslarına gidip sene sonu okula geldiğinde görmedikleri derslerden sınava girip kolaylık sağlanmasıyla başarılı oldu. Çok sayıda çocuğun okul dışında nerede eğitim aldığı okul yönetimleri tarafından takip etmesi gereken bir durumdur ama yapılmıyor. Bu eğitim öğretim birliğine vurulan bir darbedir.

Yalnızca imam hatip okullarıyla değil, eğitim genel olarak gericileştirildi. Normal okullarla imam hatip okullarının ders programlarında çok küçük farklılıklar bulunuyor. Sadece bu değil okul öncesi eğitimde de gözden kaçırılmaması gereken bir gericileşme yaşanıyor.

Milli Eğitim Bakanlığı ile TÜRGEV, İlim Yayma Cemiyeti, Ensar Vakfı gibi gerici kurumların imzaladığı protokoller var. Bu cemiyetler öğrenci yurtlarından uygulamalı eğitimde “ders amaçlı” çocukları şehir dışında kamp alanlarına götürebilir hale geldi. Bu eğitmenlerin ücretlerini de Milli Eğitim Bakanlığı veriyor. Ayrıca bu öyle bir protokol ki müfredatta eksik görülen yerlerde kendi inisiyatifinde eğitim olanağı tanımlanmış durumda. Bunlar laiklik karşıtı cemiyetlerdir ve Anayasa'nın 42. Maddesi'ne aykırıdır.

Okullara genel olarak din içerikli seçmeli dersler kondu. Ancak öğrencinin ilgisini geliştirebileceği seçmeli ders bulunmamaktadır. Din derslerinden yanına diğer seçmeli derslerse fiziki olarak okullarda işlenemeyen veya içeriği boş derslerdir. Yani öğrencinin ilgisini çekebilecek seçmeli olarak resim, müzik, beden eğitimi dersi arasında yoktur.

Şunu belirtmek gerekir; 4+4+4 eğitim sistemini 12 yıl kesintisiz eğitim olarak açıklamışlardı. Ama liselerin durumu hakkında şunu söyleyebilirim. Bir milyonun üzerinde 14-18 yaş grubunda çocuk açıktan okumaya yönlendiriliyor. 12 yıl eğitim kağıt üstünde görünüyor ama okula gelmek gibi bir bağlayıcılığı yok. Bu çocuk işçiliğin yaygınlaşmasına sebep olmakla birlikte, girdikleri iş yerinde gelişimleri için sağlıksız koşullar olacaktır veya her gün televizyonlarda görüyoruz Bonzai gibi uyuşturucu maddelerin tehdidinde olacaklardır.

Geçtiğimiz günlerde TEOG'un kaldırılacağına yönelik açıklamanın ardından sınav apar-topar kaldırıldı. Son olarak Milli Eğitim Bakanı sınav hakkında yaptığı açıklamada, öğrencilerin diploma puanıyla evlerine yakın okula gideceği ama nitelikli okulların kendi sınavlarını yapacağına dair bir açıklaması oldu. Siz bu açıklama üzerine ne söylemek istersiniz?

Milli Eğitim Bakanı'nın bu açıklamasına göre dar kapsamlı bir sınav yapmak istiyorlar. Bu Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırı olduğu gibi, eğitimdeki fırsat eşitliğine de tamamen aykırıdır. Örneğin Anadolu’nun bir ilin kırsalında yaşan çocuk, merkezde bunulan iyi bir okulu sınav sonucuyla kazabiliyordu. Ki genelde merkezde bulunan liselerin başarı düzeyi kırsalda bulunan liselerden daha yüksektir. İkametgaha göre yerleştirme bunu ortadan kaldırmak demek oluyor. Bunu bir de İstanbul gibi büyük şehirde düşündüğümüzde çok ufak farklardan dolayı başarılı öğrenciler, iyi olarak nitelendirilen okullara giremeyecek. Maddi gücü yeten velilerse çocuklarının okulu bitmeden önce, göndermek istedikleri okulun bulunduğu bölgelere taşınmak isteyecektir.

Toplumda var olan sosyo-ekonomik eşitsizlik, sadece yetenekli çocukların değil, bütün çocukların önünde engeldir. Çözüm tamamiyle bu eşitsizliği ortadan kaldırmaktır. Sınav sisteminde yapılan bu değişiklikle bu konu daha görünür olacaktır.

İsmet Yılmaz’ın bu açıklamasının anlaşılır bir yanı bulunuyor elbette. 4+4+4 ile imam-hatip ortaokullarına başlayan öğrencilerin bu sene ilk defa sınav başarılarını görecektik ama bunun ortaya çıkmasına izin vermemiş oldular.

Velilerin eğitimdeki gericileşme hamlelerine karşı özel okullara yöneldiğini görüyoruz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Eğitimdeki gericileşmeyle birlikte bunu arttığını söyleyebiliriz ama bu biraz da okulun fiziki görünümüne aldanmakla da oluyor. Devlet okullarına kaynak aktarılmaması sebebiyle fiziki şartları özel okullara göre kötü görünebiliyor. Ama bu boş bir gerekçe çünkü KPSS’de en iyi puanları alan öğretmenler devlet okullarına atanmaya çalışıyor. En iyi puanlar yine devlet okullarına ait. Yine de devlet özel okullara öğrencilerin yönledirilmesinde maddi teşvikler vermeye devam ediyor. Özel okulların sayısını giderek artması birinin cebini doldururken, eğitimcilerin iş güvencesini ve haklarını elinden almak anlamına gelecektir.

Okullardaki imam hatipleşme genel olarak oldubittilerle yapılıyor. Buna karşı velilerin mücadeleleri medyaya da yansıyor. Siz faaliyet alanınızda bu konularda neler yaptınız?

Biz Eğitim-İş olarak tepkiselliğin oluştuğu okullardaki velilere hukuksal destek verdik. Ama bunun asıl yürütücüleri velilerdir. Biz her türlü hukuksuzluğa karşı destek gerektiğinde yanlarında bulunuyoruz. İmam hatipleşmeye karşı davalar açıyoruz. Siyasal iktidar bu konu başlığında çok sıkışıyor bunu görüyoruz. Ve yaptıklarımızda hiç de sıfır noktasında değiliz. Ayrıca sendikamız sayesinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) din derslerinin zorunlu olamayacağı kararı elde ederek, kişisel başvurularda olumlu sonuç alındığını gösterdik. Okul yöneticilerin yandaş sendika tarafından belirlenmesi ve velilere baskısından dolayı tepkiler yeterli düzeyde değil. Ama bu ivmeli bir hareket gibi; velileri cesaretlendirmek gerekiyor.

Son söz olarak şunu söyleyebilirim: Bu karşı devrim hareketini sonlandırmak için bilimsel, demokratik, laik ve kamusal eğitim mücadelesini savunan tüm eğitimciler ve yurttaşlar bu aydınlanma mücadelesini yükseltmekten başka bir seçeneğimiz yok. Biz Eğitim-İş olarak eğitimdeki gericileşmeyle birlikte ilerleyen özelleştirmelere karşı mücadelemizi yükselteceğiz.