İzzettin Önder: Borç konsolidasyonunun yükünü halk çeker

İktisat profesörü İzzettin Önder, dün Cumhuriyet gazetesine verdiği röportajda hükümetin, uluslararası sermayeyle anlaşmaya gidip ‘borç konsolidasyonu’na gitmesi durumunda yükü halkın çekeceğini söyledi. Bugün Resmi Gazete’de yayımlanan ‘finansal borçların yeniden yapılandırması’ yönetmeliği Önder’in sakıncalarına dikkat çektiği ‘borç konsolidasyonu’nun ilk adımı oldu.

Haber Merkezi

İktisat profesörü İzzettin Önder, dün verdiği bir röportajda kısa vadeli borçların yeniden yapılandırılması, devletin özel sektörün borcunu üstlenmesi gibi düzenlemeleri içeren bir “borç konsolidasyonu”na gidilmesi durumunda bunun yükünü halkın çekeceğini vurgulamıştı. Bugün Resmi Gazete’de yayımlanan “Finansal Borçların Yeniden Yapılandırılması Yönetmeliği” bu konuda siyasi iktidarla uluslararası sermaye çevreleri arasında bir anlaşmanın sağlandığını ve ilk adımın atıldığını ortaya koydu.

Cumhuriyet gazetesinden Pelin Ünker’in İzzetin Önder ile yaptığı röportajdan bölümler şöyle:

‘YANLIŞ ALINAN KARARLARIN YÜKÜ BİR HALKIN OMUZLARINDA OLMAMALI’

Türkiye ekonomisindeki sorunların bu kadar basit olmadığına değinen Önder, “Aslında bu Türkiye’yi üretimden uzaklaştıran projenin devamı. Özal zamanında finans kontrolünün ortadan kalktığı dönemde başlayan bir süreç. Bundan büyük rant sağlayanlar oldu, bazı kesimlere kaynak aktarıldı. Bu, bütün ekonomiyi güçlendirmedi. Farkına varmadık. Bugün borç sorunu doların yükselmesi nedeniyle çok öne çıktı. Cari açık çok yüksek seviyede. Son dönemde seçimler nedeniyle de büyük harcamalar yapıldı” dedi.
Eğer bu borçlar bir şekilde dışarıyla anlaşarak konsolidasyona gidilecekse (kısa vadeli borçların yapılandırılması, devletin özel sektörün borcunu üstlenmesi gibi) bunun yükünü halkın çekeceğini vurgulayan Önder şöyle devam etti: “Yanlış alınan kararların, tek bir kişi tarafından alınan kararların yükü bir halkın omuzlarında olmamalı. Eğer özel sektörün borçları 2000 yılında olduğu gibi kamuya aktarılacaksa insanlar doğrudan kabul etmek zorunda kalırlar. Bir insan kendi sorumluluğu altında yapılanların yükümlülüğünü kabul eder. Bu eğer geniş çevre kararlarıyla gerçekleşmiş olsa ağlarım ama benim kararım diye kabul ederim. Diğer partilerin söz hakkı yoksa ve ben o partilerden birine oy vermişsem bu ahlak dışı adaletsiz bir durum. Kapitalizmin bile bir ahlakı vardır. Yöntemi vardır. Parlamentoda benim de söz hakkım var. Tek adam ya da tek parti devletinde bu kabul edilirse adaleti yaralar.”

‘GÜÇLÜ BİR EKONOMİ YOK’

“İş çevresinin bugünkü (dünkü) açıklamasında söylendiği gibi güçlü bir ekonomi yok” diyen Önder sözlerini şöyle sürdürdü: “İthalata dayalı ihracatı yapan da bu iş çevresiydi. Büyük holdingler borçları ertelenirken de halkı dayanışma içinde olsaydı. Yüzde 100’e varan vergi borcu iptalleri var. O zaman kaynak geliyordu, bol para vardı. Bir gün bu noktaya zaten gelecektik. Ekonomi sağlam olmayınca ya formel olarak IMF’ye gidersiniz ya da yurtdışından yatırımcı ararsınız. Bir yandan yabancı yatırıma muhtaç olacaksınız diğer yandan ekonomimiz sağlam diyeceksiniz. Halka başka yatırımcıya başka anlatılıyor. Yabancı bunu görmüyor mü, görüyor.”

‘ÜRETİMDE ÇOK CİDDİ AKSAMALAR OLABİLİR’

Eldeki kaynaklar eğitimi, sağlığı geliştirmek ve kalkınma için kullanılsaydı bu noktaya gelinmeyeceğini ifade eden Önder, AKP’nin bunu yapmak yerine mega projelere kaynak aktardığını vurguladı. 

“Kötü olan ekonomiyi alçıyla sıvarken beton çürük malesef” diyen Önder sürecin devamında neler olabileceğine ilişkin şunları söyledi: “Bundan sonra kur artışları ücretlere yansıyacak. Mekanik ve psikolojik etkileri olacak. İş çevreleri ücret artışlarını durdurabilir. Emekçi kurun ne kadar arttığını bildiği için bir şey diyemeyecek. Kamu hizmetlerinde kalite zaten düşük, daha da düşecektir. Diğer yandan bazı önemli sağlık ürünlerinin iç piyasaya girememesi gibi çok ciddi ve acı sonuçlar ortaya çıkabilir. Üretimde çok ciddi aksamalar olabilir, gerekli hammadde alımları yavaşlayabilir. Kur artışının ihracata olumlu katkısı beklense de bu sadece katma değer oranına bağlı olarak olabilir. Faizler daha da yükselecek. Borçların konsolidasyonuna eğer gidilmezse bir tür morotoryum ilan edilebilir. Küreselleşmeden sonra bu ikinci büyük dalga olabilir. Yabancı şirketler Türkiye’den ucuz şirket satın alımları yapabilir.”