İşten çıkarılan Real işçileri anlatıyor: Yumruk olmadığı sürece o parmaklar çok kolay açılıyor!

​Real’de işten çıkarılan ve eylemleri sürdüren işçilerle mücadelenin seyri, sektörün genel sorunları, örgütsüzlük ve Türkiye’nin durumu üzerine sohbet ettik. İşçiler, “bu saatten sonra biz rahat uyumuyorsak, onlar da rahat uyuyamayacaklar” diyor…

Görüşme: Egemen Karadeniz-Yıldız Koç

Real hipermarketler zinciri pek çoğumuz için bilindik bir isim. Pek çoğumuzun ya alışveriş yapmışlığı var ya da en azından önünden geçerken, “burası pahalı, başka yerden alırız” demişliği. Büyük marketlere girdiğimizde, genelde bir anda çok sayıda işçiyle karşılaşmıyoruz. O kalabalık içinde neredeyse görünmez oluyor, uzun saatler boyu, zor koşullarda çalışan işçiler. Oysa, 21. yüzyılın fabrikaları gibi işliyor hipermarketler. Adı geçen Real’in 12 mağazasında, 1700 işçi çalışıyordu mesela. İflas kararının ardından, çoğu ücretini ve tazminatını alamadan kapının önüne koyulan 1700 işçi… 

Ünlü perakende devi Metro Group, üç yıl önce Kayserili Beğendik’e sattı Real mağazalarını. Kısa süre sonra da Real hipermarketler zinciri için iflas kararı verildi ve yeni adı ALVİ olan marketler, Ağustos ayı başı itibariyle kapatıldı. İşçiler ve avukatlar, Real’in iflası hakkında soru işaretleri bulunduğunun ve durumun büyük olasılıkla “hileli iflas” olduğunun altını çiziyor. 

Real’de işten çıkarılan ve eylemleri sürdüren işçilerle mücadelenin seyri, sektörün genel sorunları, örgütsüzlük ve Türkiye’nin durumu üzerine sohbet ettik. İşçiler, “bu saatten sonra biz rahat uyumuyorsak, onlar da rahat uyuyamayacaklar” diyor. 

PROTOKOLLERE UYULMADI, TAZMİNATLAR ÖDENMEDİ

İşten atılma süreciniz nasıl gerçekleşti? İşten atıldığınızı nasıl öğrendiniz?

Okan: Yaklaşık 2,5 yıldır Gebze Real'de çalışmaktaydım. Önce kayyum kararı çıktı. Bu süreçte her şey olağan şekilde devam ediyordu. 27 Temmuz'da ise iflas açıklandığı haberi geldi. Devam edeceğimiz, içerdeki mallar satıldıktan sonra mağazanın kapanacağı bilgisi verildi. Fakat biz çalışmaya devam ederken, daha önceden kapatılan mağazalardaki arkadaşlarımız paralarını alamadıkları için eylemlere başladılar ve biz de arkadaşlarla bu konuda görüşmeler yaptık. Ardından, biz çalışmaya devam edeceğimizi sanırken, iş sözleşmemizin feshedileceğini öğrendik. İki aydır ücretimizi alamıyoruz. Yönetim sürekli gün veriyor ancak ödemiyor. Gebze, Fulya, İzmit ve Bilkent mağazası bu süreçlerden mağdur oldu. 

Ahmet: Ben Bayrampaşa şubesinde çalışıyordum. 2017  Haziran ayı itibari ile iş sözleşmem feshedildi. 10 yıl 3 aydır bu şirkette çalışıyordum. Bizde de Temmuz ayında protokol yapıldı ve mağazamız kapandı. Fakat bu protokollere uyulmadı. Bizden önce Kartal, Beylikdüzü, Ümraniye ve Antalya’da yapılan protokollere istinaden ödenmesi gereken kıdem ve ihbar tazminatları öngörülen tarihlerde ödenmedi. 

‘KENDİ ÖRGÜTLENMEMİZİ KENDİMİZ YAPTIK’

Öncesinde neler yaşadınız? Yönetimin tavrı nasıldı süreç boyunca? Kendi aranızdaki iletişimi nasıl sağlıyorsunuz?

Ahmet: Marketler iflas erteleme kararı ile kapanmaya başladı fakat biz “tazminatlarımızı alacağız, protokoller düzenleniyor” diye düşünüyorduk. Üst yönetimden ise bir açıklama gelmiyordu. Bir yandan da  işsiz kalma korkusuyla karşı karşıyayız. Yani biz günlerimizi sinir stres, dedikodu ve belirsizlikle geçirmeye başlamıştık. Yaklaşık bir yıldır tüm çalışanlar huzursuzluk içindeydi. 

Okan: Daha önce kapanan marketlerdeki arkadaşlarımızın başına gelenlerden sonra artık paramızı alamayacağımızı anladık. İflas ve adli süreçlerimiz başladıktan sonra bütün mağazalarda temsilciler seçtik. Mağazaların tümünden ikişer temsilci seçerek telefondan gruplar kurduk ve bundan sonra yüz yüze görüşmelerle, telefon görüşmeleriyle, sürekli bir araya gelerek  neler yapabileceğimizi, hakkımızı nasıl savunabileceğimizi konuşmaya başladık. Ben Gebze’den geliyorum, İzmit’ten gelen arkadaşlarımız var. Her gün belli bir noktada buluşup görüşüyoruz. Fikir alışverişi yapıyoruz, durumu değerlendiriyoruz. Biz tamamen kendi imkânlarımızla, kendi örgütlenmemizi kendimiz yaptık. 

SENDİKA-PATRON: AHBAP ÇAVUŞ İLİŞKİSİ

Real’de Tez-Koop-İş Sendikası yetkili. Bu süreçte sendikanın tutumu ne oldu, direnişe destek veriyor mu?

Ahmet: Real’in açılışından bu yana Tez-Koop-İş Sendikası örgütlü. 2015'e kadar bir problem yoktu. Sendika aidatlarını alıyorlar, bir iki kez işverenle masaya oturuyorlar... 3-4 yıldır zaten masada bizi iyi temsil etmiyorlar. Son süreçte de ne işçilerin bilgilendirilmesinde ön ayak oldular ne de bu marketler kapanırken bize destek oldular. Marketlere geldiler, işletme müdürleriyle masaya oturdular, kapanma kararını beraber imzaladılar, kağıdın panoya asılmasından sonra arkalarına bile bakmadan çekip gittiler. Ortada “ahbap çavuş ilişkisi” diyebileceğimiz bir işveren sendika ilişkisi vardı. Son marketlerin kapanmasıyla, sendikadan bağımsız olarak bir araya gelmeye başladık. İlk başlarda kendi imkânlarımızı kullandık. Daha sonra DİSK'e bağlı Nakliyat-İş Sendikası bu mücadelede bizimle beraber olacağını söyledi. Sektörümüzle alakası olmayan başka bir sektörün sendikasının bizim mücadelemizde bize destek vermesi bizi çok mutlu etti tabii.

Okan: Yarın öbür gün bu insanlar yaptıkları eylemlerle Tez-Koop-İş’in karşısına çıkacak. En kısa zamanda bu yanlışlarından dönmelerini bekliyoruz. Acı olan bir durum şu ki, bizim sendikamız Türk-İş'e bağlı Tez-Koop-İş olmasına rağmen, bize DİSK'e bağlı Nakliyat-İş destek oluyor. 

‘HAYAT KİMİLERİNİN SÖYLEDİĞİ GİBİ TOZ PEMBE DEĞİL”

İşten ayrıldıktan sonra neler yaşadınız, hayatınızı nasıl etkiledi bu süreç?

Ahmet: Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik koşullar belli. Çoğu arkadaşımız, ben de dahil, iş bulamadık. Üstelik hayat şartları ortada ve krediye bulaşmamış kimse yok. Hayat birilerinin söylediği gibi tozpembe değil. Biz tazminatlarla biraz rahatlayabileceğimizi düşünüyorduk ancak oradan da bir gol yedik. Tazminatlarımız yatmayınca kredilerimizi ödeyememeye başladık, ev sahipleri ile arası bozulan kapı önüne koyulmakla tehdit edilen arkadaşlarımız var. 

Okan: Gebze, İzmit, Fulya ve Bilkent şubeleri iflas sürecine kadar, Temmuz ayı ücretlerinin tamamını ve Ağustos ayında çalıştıkları 15 günün parasını alamadılar. 45 gündür ceplerine para girmiyor bu insanların. Krediye başvuruyorlar ancak paraları ödenmeyen ve borcunu ödeyemeyen çoğu arkadaşımız bankalardan kırmızı yemişler. Ülkenin durumu belli ancak bizim durumumuz ülkenin durumundan da beter. 

‘BEĞENDİK İŞÇİLERİNİ MÜCADELEYE ÇAĞIRIYORUZ’

Beğendik mağazaları da aynı gruba ait. Beğendik işçileri için süreç nasıl devam ediyor?

Okan: Real çalışanları sendikal haklarını kazanmıştı ama aynı gruba ait Beğendik çalışanlarının sendikal hakları gasp edilmiş durumda. Beğendik'te çalışan arkadaşlarımızın bir kısmı zamanında örgütlenmeye çalıştıklarında işten çıkarılmış. Orada kalan arkadaşlar neden işten çıkarıldıklarını sorgulasalardı böyle sonuçlanmazdı. Bugün bizim başımıza gelenlerin aynısını yarın onlar da yaşayabilir. Onlar bizim kardeşlerimiz. Yarın zor durumda kalsalar yanlarına ilk koşacak yine biz Real çalışanları oluruz. Bizim onlara naçizane tavsiyemiz örgütlenmeleri. Maalesef bu süreçte yanımızda değil karşımızda durdular. Bizim karşımızdalar şu anda ve “siz bizden daha az çalışarak daha fazla para alıyorsunuz” diyorlar. Bunun yerine “sizden daha fazla çalışıp, neden daha az alıyoruz” diye sorgulasalar bize değil, işverene karşı olurlar, haklarına sahip çıkarlar. Bilsinler ki, yarın bizim gibi kapıya koyulurlarsa, iki ay ücretlerini alamaz, tazminatları ödenmezse, emin olsunlar ki biz yanlarında olacağız. 

Ahmet: Beğendik işçilerini bizimle beraber mücadele etmeye çağırıyoruz. 

‘YUMRUK OLMADIĞI SÜRECE O PARMAKLAR ÇOK KOLAY AÇILIYOR’

Genel olarak bu sektördeki sorunlar nelerdir?

Okan: Ben iki yıldır zam alamıyorum. Ülkenin durumu, marketlerin kiraları, asgari ücrete yapılan zam bahane edilerek bizim geleceğimizden çalınıyor. Perakende sektörü tamamen ticarete dayalı olduğu için borsadaki günlük ufak bir oynama, firmalardan gelen malların kısılmasına neden oluyor. Müşteriler aradıkları ürünü bulamadıklarında yaşanan sıkıntıyı biz çekiyoruz. Bu sektörde şirketin cefasını işçi çeker, her zaman müşteri ile patron arasında kalan işçi olur, şirketin problemlerini müşteriye kendi sorumluluğuymuş gibi anlatmak ve açıklamak zorunda olan işçidir. Buna ek olarak çok az işçiyle maksimum düzeyde iş yapılmaya çalışılıyor sektörde. İşçiler bir kasaya, bir reyona koşuyor, bir bakmışsın yerleri paspaslıyor. Bu tamamen örgütsüzlüğün bedeli. Biz daha evvelden örgütlü davranabilseydik bu sorunları yaşamazdık. Herkes hakkını aramalı, sesini çıkarmalı, örgütlü olmalı. Yumruk olmadığı sürece o parmaklar çok kolay açılıyor, biz bunu gördük.

Ahmet: Benim arkadaşlara tavsiyem bu tarz işletmelerde çalışmaya başlamadan önce mutlaka sosyal hakları ile bilgi almaları ve bunu bir yazı altında, imza karşılığında almaları. Kesinlikle sözlü bir ifadeyle işe başlamamaları. 

Okan: En büyük sorun örgütsüzlük. Örgütlenmeye çalışan işçi işten çıkarılmakla tehdit ediliyor. Ben bunu eski işyerimde yaşadım. Örgütlenmek istedik. Şirketimizde 2000-3000 çalışan vardı. Örgütlenmek isteğimizi duyduklarında bizi direk kapının önüne koydular. Ancak arkamızdan işçi arkadaşlarımız bize destek verirlerse, neden atıldığımızın hesabını sorarlarsa, gerekirse üretimi durdurarak destek verirlerse, işveren geri adım atmak zorunda kalır. Ülke geneline bakınca görüyoruz, maden ocaklarında onca insan ölüyor, hakları hukukları yok. Aldıkları askeri ücret... Tozun dumanın içinde siyah beyaz hayatlar... İnanılmaz derecede kötü koşullar altındalar. Gölcük taraflarında eylemleri gördük. TOFAŞ, Reno fabrikalarında eylemler oldu. Bu mücadelelerin hepsi, hepimizin mücadelesi olmalı. Ülkedeki bütün çalışanlar olarak bunun yanında olsak, gerekirse iş bıraksak, eylem yaparak destek olsak işçilerin birliği sağlanmış olur zaten. 

BUZDAĞININ GÖRÜNMEYEN YÜZÜ…

Cumhurbaşkanı ve bakanlar kurulu kararıyla grevler erteleniyor. Gerekçe ''milli güvenliği tehdit'' etmesi. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Ahmet: Emekçinin, işçinin emeğinin elinden alınması iyi bir şey değil. Biz de ulusal kanallara başka mercilere ulaşmamıza rağmen maalesef içinde bulunduğumuz OHAL'in de etkisiyle kimse gelip yayınlamadı. Yani tamamen bir hükümet korkusu söz konusu.

Okan: Akşam izlediğim haberlerin yüzde 70’i saçma sapan şeyler. Kedi ağaca çıkmış, itfaiye gelmiş, insanlar bakıyor. Burada 1700 işçinin hakkından bahsediyoruz. Biz dün bir yürüyüş yaptık ve çağrı yaptığımız ulusal kanalların hiçbiri gelmedi. Oysa onların da başına gelebilir, iktidar yanlısı haber yapan kanalların muhabirleri bile baskıyla işten alınıyor. Aslında ortak nokta aynı ve iş işten geçmeden yan yana gelmek lazım.

Ahmet: Dün gece düşündüm. Ulusal kanallar Türkiye'yi toz pembe hayaller ülkesi olarak gösteriyor. Her şey yolunda, insanlar mutlu, problem yok, dert yok, tasa yok. Ama maalesef buz dağının öbür tarafına bakınca başka bir şey görüyorsun: İşçiler aç, insanlar mücadele ediyor… Buzdağının görünmeyen kısmında mama bekleyen bebekler, yemek bulmaya çalışan aileler var mesela. 

Okan: Arkadaşlarımıza çağrı yapıyoruz, “eylem yapacağız, hakkımızı arayacağız” diyoruz. Bir kısım arkadaş “polisten tepki alırsak ne olur” diye soruyor. Oysa biz hakkımızı arıyoruz, bunda anormal bir şey yok ki. Sadece elimizdeki pankartlarla, hakkımız gasp edilmesin, emeğimizin karşılığı verilsin diye uğraşıyoruz. Yürüyüş izinleri alınmış olsa bile insanlarda bir korku var. Buna bir çözüm bulmazsak bugün bizim direnişimizde çıkan sorunlarla, başka direnişlerde de karşılaşılır.

‘İKTİDAR DA MUHALEFET DE PATRONUN YANINDA’

Bu süreçte iktidar veya muhalefetten bir beklentiniz var mı?

Ahmet: Bana göre iktidar da muhalefet de patronun yanında. Biz onurlu mücadelemizde hem iktidar yanlısı hem muhalefet yanlısı merkezlere çağrımızı gönderdik, yanıt bile vermediler. Kendilerinin, işverenlerin geleceğini ön planda tutarak karar alıyorlar. 

Okan: Konu olan işçiyse, emekse muhalefetin de iktidarın da farkı kalmıyor. Kendi direnişimizde gördüğümüz gibi işçinin emeği hiçe sayılıyor. Ortada bir emek var, ortada Real işçisi var. Ortada hak arayan insanlar var. 1700 tane insan aç, susuz sokaklarda kendi imkânlarımızla sefaletle mücadele ediyoruz ama bizim sesimizi duyan, bizim çağırılarımıza cevap veren hiç kimse yok.

‘BİZ RAHAT UYUMUYORSAK, ONLAR DA UYUMAYACAK’

Siz asgari ücretle ev geçindirmeye çalışırken, Real patronu yeni mağazalar açıyordu. Şimdi iflas etti ve zararı paylaşmak zorunda kalıyorsunuz. Yani kârı paylaşmadan, zararı paylaşıyorsunuz… 

Ahmet: Ben bu iflasın bedeline razı değilim. Mücadeleye devam edecek ve bu yolda benle beraber olacak arkadaşlarla aynı yolda yürümeye devam edeceğim. Emeğime saygısızlık gösteren bu kapitalist işverenlere karşı bir emekçi olarak kesinlikle suskun kalmayacağım.

Okan: Bizler kesinlikle yaşamış olduğumuz duruma sessiz kalmayacağız. Bu saatten sonra biz rahat uyumuyorsak onlar da kesinlikle rahat uyumayacak. O kazandıkları paralar, o rantlardan sağladıkları gelirler onların cebine kalmayacak. Bu işin yasal boyutu uzun zaman alacak. Biz meydanlarda omuz omuza mücadelemizi sürdüreceğiz. Şimdiye kadar iki eylem gerçekleştirdik. Önümüzde bir Konya ve Ankara eylemi var. Oralar daha da güçlü olacak. Pazartesi günü, Ankara’da olacağız. Ankaralı işçilerin ve basının bize destek olmasını bekliyoruz.