Hayat daha da pahalı hale gelecek

Tüm dünyada fiyatlar düşerken Türkiye'de fiyatlar artıyor. Ekonomik veriler gelecek yıllarda bugünleri bile arayacağımızı gösteriyor.

Adile Kaya

Yeni açıklanan 2017-2019 Dönemi Orta Vadeli Program’da her yıl olduğu gibi dönem sonu enflasyon hedefi yüzde 5 olarak açıklandı. 2016 yılında yüzde 7,5 olacağı öngörülen TÜFE’nin (2016 Eylül itibariyle yüzde 7,3), 2017 yılında yüzde 6,5’e, 2018 ve 2019’da da yüzde 5’e inmesi bekleniyor. Aynı hedef ileriye ötelenerek son birkaç yıldır korunuyor. İki yıldır tüm dünyada fiyatlar düşerken Türkiye’de enflasyonda ancak çok kısmi bir düşüş oldu ve geçmiş iki yıldaki ortamın gelecek yıllarda yakalanması daha da zor görünüyor.

Dünyada genel fiyat düzeyi, petrol ve emtia fiyatlarındaki düşüşle birlikte geriledi. 2014 yıl ortasından 2016 yılına kadar geçen sürede ham petrolün varil fiyatı 100-110 dolar seviyesinden 35-40 dolara kadar indi. Benzer şekilde en temel emtialardan olan demir cevherinde de fiyatlar yarı yarıya düştü. Türkiye ve bazı Latin Amerika ülkeleri haricinde bir tür düşük enflasyon dönemi nitelemesi yapılabilir. Çin büyümesindeki yavaşlama, ABD ve AB ekonomilerinde krizin tam olarak aşılamaması ve gelişmekte olan ekonomilere de aktarılmasına bağlı olarak 2014 yılı ortasından başlayarak petrol, demir cevheri, diğer metaller gibi emtia fiyatları önemli ölçüde geriledi. (Petrol ve demir cevheri gibi ürünlerde arz yönlü gelişmeler de fiyat düşüşünü destekledi, mümkün kıldı.) Gıda fiyatlarında da hem talep zayıflığı hem de rekolte gelişmelerine bağlı olarak düşüşler yaşandı. Global ölçekte düşük enflasyon ve bununla da ilintili olarak “negatif faiz” dönemine girilirken Türkiye’de enflasyon bir türlü düşmedi.

GIDADA İPLER KİMİN ELİNDE?

2015 yılında tüm emtia fiyatları düşerken Türkiye’de enflasyonun sınırlı düşüşünde gıda fiyatlarındaki artış etkili oldu. Dünyada gıda fiyatları da düşüyordu ancak Türkiye’de tarımın adım adım gıda tekellerine entegre edilmesi ve market zincirleri üzerinden pazar, dağıtım kanalları tarafında da tekelci bir yapıya ulaşılmış olması, tarım girdilerinin fiyatlarındaki düşüşe rağmen Türkiye’de gıda fiyatlarının artmasına yol açtı. 2001 sonrasında tarımda “yapısal dönüşüm” adı altında üretimin tamamen piyasanın ve dolayısıyla market zincirlerin kontrolüne bırakılmasının çok çarpıcı bir sonucu görülmüş oldu. 2000’li yıllar sözleşmeli çiftçilik, kredilendirme mekanizmalarının yanı sıra tüketim kanallarında da market zincirlerin ağırlığının arttığı, toplam tüketimde “organize perakende” olarak adlandırılan ucuzluk marketleri de dahil market zincirlerinin payının yüzde 50’ye ulaştığı bir dönem oldu. Hem üretimde hem de tüketimde gıda tekellerinin ve market zincirlerin ağırlığı muazzam şekilde arttı.

SORUN SEPETTE GIDA PAYININ YÜKSEK OLMASI MI?

Son günlerde gıdanın enflasyon sepetindeki ağırlığının düşürülmesi konuşuluyor. Oysa ki ilk 3 gelir diliminin (nüfusun yüzde 60’ı) harcamalarında gıda-içecek harcamalarının payı yüzde 25-30 aralığında. TÜSİAD’in Eylül ayında kamuoyuna sunduğu “Yapısal Sorunlar Perspektifinden Gıda Enflasyonu” başlıklı rapor kapsamlı bir çalışmaya dayanıyor. Tarımsal yapıdan aracılara, dağıtım kanallarına pek çok boyutun incelendiği çalışma, gıda tekellerini kadraj dışında tutarken yapısal sorunları da olabildiğince dışsallaştırarak tarif ediyor. Tarımdaki dönüşüme bağlı olarak tarım ve gıda girdisi ithalatının artışı ve ithalat bağımlılığının fiyat artışlarına yol açtığı gibi saptamalarla, Türkiye’de tarımın uluslararası ortamdan fazla “yalıtılmış” olduğu da vurgulanıyor. Ancak gerçek yapının resminden uzak duruluyor.

BAŞKA SORUNLAR DA VAR

Türkiye’de imalat sanayinin genel yapısı da enflasyonun bir diğer temel nedeni. Demir cevheri fiyatları düşüşünden Erdemir ve Kardemir dışındaki demir çelik üreticileri yararlanamadı. Türkiye’de kurulu demir çelik tesislerinin yüzde 60-65’inin hurdadan üretim yapan tesisler ve düşen demir cevheri fiyatlarıyla birlikte hurdadan üretim yerine ara mamul ithal etmeye başladılar. Emtia fiyatlarındaki düşüş işlenmiş ürün fiyatlarına daha düşük oranlarla yansıyor. Demir çelik ürünleri girdi olarak kullanan sektörlerde maliyet düşüşü de sınırlı kalmış oldu. Benzer şekilde petrol fiyatlarındaki düşüşün en fazla etkili olduğu petrokimya sektöründe de Petkim ihtiyacın ancak üçte birini karşılayabildiği için ara mamul ithalatı devam etti ve daha düşük fiyat avantajı sağlanmış oldu. İhracat fiyatları dünyadaki gelişmelerle belirlendiği için ihracatta düşüş ve ihracat kayıplarının iç pazardan karşılanması gibi etkenler de fiyatları artırıcı etkide bulundu. Tüm bunlarla birlikte hammadde fiyatları düşse bile kurdaki gelişmeler, TL’nin değer kaybı da ithalata bağımlı ekonomide maliyetlerin artmasına neden oluyor.