Ekonomiyi 'seferberlik' kurtarır mı?

Türkiye ekonomisinin taşıdığı kırılganlıklara “piyasa”dan ayrışmadan, sadece işaret etmek AKP iktidarının altı boş “kalkınma” söylemini güçlendirmeye hizmet ediyor.

Adile Kaya

Siyasi iktidarın dolar yerine TL kullanımı, yatırımları artırmaya yönelik destekler, kredilerin yeniden yapılandırılması ve kredi hacminin artırılması gibi konulardaki söylemi ve atmaya çalıştığı adımları burjuvaziye yeni bir ekonomi programı sunma çabası olarak okumakta, tartışmakta yarar var. Burjuvazinin ikna olup olmayacağı, Türkiye’de düzen siyasetiyle burjuvazi arasındaki ilişkilerin, ekonomi de dahil, koordinatlarının fazlasıyla kaymış olduğu bir yana…

Türkiye ekonomisine ilişkin 2017 tahminleri havada uçuşurken “ekonomiyi kurtarmaya” yönelik düzenlemeleri ve siyasi iktidarın söylemini iki ayrı düzlemde değerlendirmeye çalışacağız. İlk düzlemi “2017’yi kurtarmak” olarak tanımlayabiliriz, ikinci düzlemde ise Türkiye kapitalizminin orta vadeli “sürdürülebilirliği” bulunuyor.

2017'Yİ KURTARMAK

2017’yi patronlara kamu fonlarını akıtarak kurtarmak… 8 Aralık 2016 tarihinde Başbakan Binali Yıldırım ve ekonomiyle ilişkili bakanların katılımıyla açıklanan Ekonomi Koordinasyon Kurulu Ek Destek Paketi, fazlasıyla “yılı kurtarmaya” odaklı hazırlanmış bir paket.

Paketin hiç kuşkusuz en önemli ögesi Kredi Garanti Fonu (KGF) vasıtasıyla yaratılması planlanan yeni kredi hacmi oldu. 2017-2019 yılları arasında KGF üzerinden sağlanan kredi garanti tutarının 25 milyar TL’ye çıkarılması, buna bağlı olarak da sistemde 250 milyar TL yeni kredi hacmi yaratılması hedefleniyor. Esas olarak kamu bankaları, özel bankalar ve hatta kredi sigorta şirketleri tarafından elbirliğiyle “takipteki krediler”e atılmamış ama aslında “batık” olarak nitelenebilecek kredilerin yeniden yapılandırılması amaçlanıyor.

Aralık ortası itibariyle banka kredilerinin yüzde 3,5’i takipteki kredilerden oluşuyor, ancak söz konusu oranın iki katına yakın olduğu tahmin ediliyor. KGF garantisinin artırılarak daha etkin devreye sokulmasıyla birlikte yüzde 7-7,5 düzeyinde olduğu düşünülen takipteki kredilerin yeniden yapılandırılacağı ve yine “sürdürülebilir” bulunan yüzde 3,5’lik takipteki kredi oranının da korunabileceği öngörülüyor.

PARA ENJEKSİYONU

Toplam banka kredilerinin 1,6 milyar TL civarında, kısa vadeli kredi toplamının da 650 milyar TL civarında olduğu göz önünde bulundurulduğunda yıllık 75  milyar TL’lik yeni kredi hacminin batık kredilerin yeniden yapılandırılmasının ötesinde bir para enjeksiyonu anlamına geldiği de açık.

KGF’nin bankalara sağlayacağı garantiyle yaratılması beklenen yeni kredi hacminin yarıdan fazlasının yeniden yapılandırmaya, kalan bölümünün de yeni kredilere dönüşmesi bekleniyor. Yeni kredi hacminden hem tüketime hem de üretim ve yatırımlara katkı gelmesi olası. İşin bu boyutu, elbette yeni kredi hacmi için bankaların daha yüksek faizle borçlanmasının yanısıra (sendikasyonlar ya da kamu tahvilleri aracılığıyla) enflasyon, kur ve emtia fiyatlarındaki gelişme gibi makro değişkenlerle yakından ilişkili.

Ancak yeni kredi hacminin yanına yine Ek Destek Paketi’nde yer alan ihracat, istihdam ve diğer destekler de eklendiğinde 2017’nin kamunun doğrudan harcamalarının yanısıra artırılan kamu fonlamasıyla kurtarılmaya çalışıldığı görülüyor.

İhracat desteklerinin nasıl çalışacağı henüz bilinmiyor, ancak ihracatını önceki yıla göre artıran firmalara destek sağlanması öngörülüyor. Dış pazarlardaki gelişmeler, kur ve emtia fiyatlarındaki artışın maliyet yapısını bozması, Türkiye imalat sanayiindeki yapısal tıkanıklıklar gibi faktörler büyük bir ihracat hamlesine izin vermese de otomotiv, otomotiv yan sanayi, tekstil-giyim, savunma-havacılık gibi sektörlerde ihracat artışı bekleniyor, destekler de ayrıca teşvik edici olabilir.

İstihdam desteklerinde ise orta-yüksek ve yüksek teknolojili sektörlerde yaratılan her ek istihdam için asgari ücretin yarısı tutarında destek öngörülüyor. Ayrıca işveren sigorta prim ödemeleri yılın ilk 3 ayında 9 aylık ertelemeye tabi tutuluyor. Sermayeyi rahatlatacak bu desteklerin özellikle orta-yüksek, yüksek teknolojili sektörlerde yatırım ve istihdamı ne kadar teşvik edeceği tartışmalı.

KOBİ’lere 50 bin TL tutarında 1 yıl ödemesiz, 3 yıl vadeli kredi, KOSGEB-KGF-Denizbank-Ziraat Bankası’nın ortak kullandırdığı “nefes kredisi” gibi destekler de bulunuyor.

2017'DEN SONRASI

2017 yılında yüzde 3’ün üzerinde büyüme oranına ulaşılması güç görünüyor. Ancak kamunun tüm olanaklarının patronlara bol kepçe sunulması “batık yıl” beklentilerini biraz boşa düşürüyor. Geçtiğimiz hafta Commerzbank tarafından yayımlanan “Türkiye: Ekonomi Çöküyor” başlıklı raporda özellikle 2017’nin ilk yarısında 2016 yılının ilk yarısındaki yüksek büyüme oranları nedeniyle pozitif büyüme görmenin imkansız olduğu vurgulanıyor. Ancak durum yılın ikinci yarısında da tersine dönebilir ve yukarıda sözü edilen bonkör paket sayesinde 2-3 puanlık büyüme yakalanabilir.

Otomotiv sektöründen ihracattaki kuvvetli seyrin devam etmesinin beklenmesi, inşaat sektöründen de kamu harcamalarıyle desteklenmesi yoluyla pozitif katkı gelmesi mümkün. İki ana sektörün etrafındaki sektörlerle birlikte büyümeye katkısının yüksek olduğu da not düşülmeli.

Ayrı bir yazı konusu olmakla birlikte Türkiye kapitalizminin esas sorunu katma değeri görece yüksek, uluslararası pazarlarda rekabet gücü sahip olunan sektörler de dahil imalat sanayi üretim kapasitesini geliştirme, teknoloji düzeyin artırma konularında sınıfta kalması. Kamu belgelerinden Tayyip Erdoğan’ın 24 Aralık DEİK Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmaya artık herkesin malumu olan “teknolojik dönüşüm” ya da “yapısal dönüşüm” ihtiyacı konusunda son 10-15 yılda alınan mesafe çok kısıtlı.

Daha sonra açmak üzere belirli sektörlerde uluslararası tekellere entegrasyonu artırmadan alınabilecek yol kalmamış durumda. İşin bu boyutu da ekonomiden, sermaye giriş-çıkışlarından, kurdan bağımsız, teknoloji transferinin hangi ülkeden yapılacağı, uluslararası işbölümünün kısmen çözüldüğü bir dönemde nasıl yapılandırılacağı gibi konularla ilgili.