Economist: Türkiye’de işler ne kadar kötüleşebilir?

Economist’in yeni sayısında yer alan Türkiye değerlendirmesinde krizin gelişmekte olan ülkelere yayılması, Türkiye ekonomisinin durgunluğa girmesi ve Batı ile Türkiye’nin bağlarının tamamen kopması risklerine dikkat çekildi. Üç olasılığa çok yüksek olasılık verilmezken esas sorunun ‘Erdoğan’ın otokratik tarzı’ olduğu öne sürülüyor.

Haber Merkezi

Economist’in bugün yayımlanan yeni sayısında"Türkiye'deki kargaşa ne kadar endişe verici?" başlıklı bir makale yer aldı. Makalede Türkiye’de yaşanan krizin diğer gelişmekte olan ülkelere yayılması, Türkiye ekonomisinin durgunluğa girmesi ve Batı ile Türkiye’nin bağlarının tamamen kopması şeklinde üç önemli risk barındırdığına dikkat çekiliyor. Döviz krizinin yayılmasını, diğer gelişmekte olan ülkelere bulaşmasının çok düşük risk olduğu öne sürülürken ikinci olasılığa ilişkin de henüz faiz artırma ve IMF’ye gitme seçeneklerine başvurulmadığı, bir anlamda “denizin tükenmediği” değerlendirmesi yapılıyor. Batı ile ilişkilerde Avrupalı siyasetçilerin Erdoğan’ı uyararak “hizaya getirme” olanağı olduğu ancak mülteci politikasına ilişkin dengecilik nedeniyle bunu yapmadıkları belirtiliyor. Trump’ın Erdoğan ile “saçma bir böbürlenme yarışı”na girdiği belirtilerek “Trump ve Erdoğan, ikisinin de zaferini ilan edeceği ve durumu kurtaran bir yol bulmalı ve tansiyonu düşürmeli” değerlendirmesi yapılıyor. Makalede temel problemin “Erdoğan’ın otokratik tarzının kötü politikaları teşvik etmesi” olduğu öne sürülüyor. 

BBC Türkçe’nin aktardığı makalede Türkiye'nin Batı'dan uzaklaştığı, ekonomi politikalarında ise ılımlılığı terk ettiği belirtiliyor: 

"Bir zamanlar laik, demokratik Türkiye'nin sonunda Avrupa Birliği'ne ve Batı olarak bilinen zengin liberal ülkeler arasında katılacağı düşünülürdü. Ve yine bir zamanlar, henüz birkaç yıl önce, Türkiye gelişmekte olan ülke yatırımcılarının gözdesiydi. Ama artık o günler geçmişte kaldı. 

‘TÜRKİYE BATI’DAN UZAKLAŞIYOR’

Siyasi olarak ülke yıllardır Batı'dan uzaklaşıyor: giderek daha İslamcılaşan, NATO'daki müttefikleriyle kavga eden ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yönetimi altında kendisini otokratik bir ülkeye çeviren bir Türkiye var. 

Ekonomi politikalarında ılımlılık çöpe atıldı. Yüksek büyüme verileri dışarıdan alınan borçlara bağlıydı: Şirketlerin döviz borcu 2009'dan bu yana neredeyse iki katına çıktı. Yüksek faiz oranlarının enflasyonu iyileştirmek yerine 'sihirli bir şekilde' enflasyonu artırdığına inanan Erdoğan, Merkez Bankası'nın makul bir yol izlemesine de izin vermedi. 

Ama artık işler son haddine vardı. Türkiye döviz krizine girdi. Türkiye'nin saçma bir şekilde terörle suçladığı Pastör Andrew Brunson'un serbest bırakılmaması üzerine ABD'nin uyguladığı yaptırımlar bu durumu kısmen hızlandırdı. ABD Başkanı Donald Trump Türkiye'den alınan metale ek gümrük vergisi getireceğini açıklayarak durumu daha da kötüleştirdi."

‘KRİZ ÜÇ FARKLI RİSK İÇERİYOR’

Economist'e göre mevcut kriz üç farklı risk içeriyor. Buna göre öncelikle sorunun diğer gelişmekte olan ülkelere de yayılması ve yatırımcıların kaçmasından korkuluyor. 

İkincisi ise Türkiye'nin ekonomisinin derin bir durgunluğa girmesi riski. Üçüncü risk olarak ise Batı'nın Türkiye ile yıpranan bağlarının artık tamamen kopabileceği belirtiliyor. 

‘BÜYÜK BİR DÖVİZ KRİZİ RİSKİ ÇOK DÜŞÜK’

Dergi daha sonra "İşler ne kadar kötüleşebilir?" diye soruyor: 

"En az kötü olanla başlarsak... Liranın çöküşü Türkiye ile yetersiz tasarruf oranı, büyük bütçe açığı ve döviz borcu ve yüksek enflasyon gibi benzer özellikleri taşıyan bazı gelişmekte olan ülkelerin de sendelemesine neden oldu. Güney Afrika ve Hindistan para birimleri değer kaybetti; bu yıl içinde kendi krizini yaşayan Arjantin yeniden faiz artırdı. ABD'nin para politikasını sıkılaştırmasıyla güçlenen dolar ve Çin'in büyüyen ekonomisi ile, gelişmekte olan piyasalar için ortam daha az affedici hale geldi. 

Ancak yine de büyük bir döviz krizi riski çok düşük. Gelişmekte olan büyük ekonomiler arasında sadece Mısır ve Arjantin'de enflasyon iki haneli sayılarda ve hiçbirinin bütçe açığı Türkiye'ninki kadar büyük değil. Diğer piyasaların politika manevraları daha geniş. Ve benzer sorunlar yaşayan diğer ülkeler, bunlarla başa çıkmak için daha şevkli görünüyor. 

Türkiye için de, ülke ekonomisi benzer dar boğazlara girince izlenecek görece standart bir plan mevcut: faiz artırmak, Uluslararası Para Fonu'ndan (IMF) acil finansman aramak gibi. 

Ancak Türkiye şu ana kadar ateşe ateşle karşılık vermekten çok da fazlasını yapmadı; bankacılık sistemine yardım önerdi, liraya yönelik spekülasyonlar yapmayı zorlaştırdı ve Katar gibi, dolar sağlayan ancak güvenilirlik vermeyen yatırımcıları çekmeye çalışıyor. 

Erdoğan'ın yüksek faize gösterdiği direnç ve IMF'ye başvurmanın ABD önünde de eğilmeyi gerektirecek olması, Türkiye'nin işleri yoluna koyması şansını azaltıyor. Bu da gözetimli bir ayar ile kaotik bir çöküş arasındaki fark olabilir." 

'TÜRKLERİN ÇOĞU SORUNLARIN BATI’NIN ENTRİKALARINDAN KAYNAKLANDIĞINA İNANIYOR'

Economist, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın otokratik tarzının kötü politikaları teşvik ettiği yorumunu yapıyor:

"Kendisine karşı çıkması gereken kurumların temelini çürüttü. Bağımsız ve teknokrat olması gereken Merkez Bankası, uçuk görüşleri olan bir lidere boyun eğdi. Maliye Bakanlığı'nın başında Erdoğan'ın damadı var. Erdoğan'ın hatalarını göstermesi gereken medya o kadar korkmuş ki sadece onun komplo teorilerini tekrar ediyor. 

Gerçek haberlerden mahrum olan Türklerin çoğu, sorunların Batı'nın entrikalarından kaynaklandığına inanıyor. Onu frenleyecek kimse olmadığından Erdoğan iç güdülerine göre hareket etmenin keyfini sürüyor. 

Normal bir zamanda olsaydık, Türkiye'nin Batılı müttefikleri belki Erdoğan'a yolunu değiştirmesini söyleyerek yardım edebilirdi. Ama onlar da Suriyeli mültecilerin Avrupa'ya akın etmesinden korktukları için Erdoğan'ı sinirlendirmek istemiyor. 

Trump ise Türkiye'nin lideri ile saçma bir böbürlenme yarışına girişti. İkisi de, zayıf görünmemek için, geri adım atmak istemiyor. 

Kısa vadede Türkler krizden çok daha fazla zarar görecektir. Birçoğu şimdiden çok daha fakir hissediyor. Ama uzun vadede ABD de zarar görecektir. Türkiye kritik bir coğrafyadaki önemli bir müttefik. Eğer Batı ile arası daha da açılırsa, Rusya ve Çin'e daha da çok yaklaşabilir. 

Trump, Pastör Brunson'un serbest bırakılması için baskı yapmakta haklı olabilir ama ek gümrük vergilerini bir baskı aracı olarak kullanması hatalı. 

Trump ve Erdoğan, ikisinin de zaferini ilan edeceği ve durumu kurtaran bir yol bulmalı ve tansiyonu düşürmeli. Erdoğan bunu daha önce Rusya ile, Trump da Kuzey Kore ile yaptı. Bu, IMF de dahil Batı'ya Türkiye'ye yardım etme imkanı sağlar. 

Ülkenin başının neden dertte olduğunu anlamayan bir lideri olan Türkiye'yi kurtarmak zor olacaktır. Ancak Türkiye terk edilemeyecek kadar önemli bir ülke."