DTK'nin 'kapitalizmi sınırlayacağız' söylemine Boratav ve Önder'den yanıt

Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Ekonomi Komisyonu’nun dün Diyarbakır’da düzenlediği “Yerelde Ekonomi” konulu çalıştayda Hatip Dicle’nin “Özel mülkiyete evet, tekelleşmeye hayır” sözünü ülkemizin önde gelen iki iktisatçısı Prof. Dr. Korkut Boratav ile Prof. Dr. İzzettin Önder’e sorduk. Boratav ile Önder, bu söylemi "kapitalizmin doğası gereği hiçbir zaman uygulanamayacak ütopik bir model…

Ahmet Çınar

Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Ekonomi Komisyonu tarafından düzenlenen “Yerelde Ekonomi” çalıştayında DTK Eş Başkanı Hatip Dicle’nin dile getirdiği “Özel mülkiyete evet, tekelleşmeye hayır” şeklindeki yaklaşımı, iktisatçı Prof. Dr. Kotkut Boratav ve Prof. Dr. İzzettin Önder tarafından eleştirildi.

Prof. Dr. Boratav, “özel mülkiyete evet tekelleşmeye hayır” yaklaşımının ütopik olduğunu belirterek, “Böyle bir model bugüne dek uygulanmamıştır. Bu aşırı liberal veya neo-liberalizmin en uç noktalarında söz konusu olabilir” dedi. Prof. Dr. Önder ise böyle bir söylemin teorik olarak doğru olmadığını ifade ederek, “Bunu söyleyen kişi muhtemelen iktisatçı değildir” diye konuştu.

ÇALIŞTAYDA "ÖZEL MÜLKİYETE EVET, TEKELLEŞMEYE HAYIR" DENİLMİŞTİ!

DTK’nin “Yerelde Ekonomi” çalıştayında konuşan Hatip Dicle, istedikleri demokratik özerklik sisteminde “özel mülkiyete evet, tekelleşmeye hayır” diyeceklerini ifade ederek şunları dile getirmişti:

“Önderliğimizin reel sosyalizmi nasıl tarif ettiğini biliyoruz. Mülkiyete yaklaşım özel mülkiyeti kabul etme ancak tekelleşmeye karşı durmaktır. Topluluk mülkiyeti tekelleşmeyi hedeflemeyen, kontrolü kendi elinde tutan, üretimle bağ içinde olan ve toplumsal ihtiyaçlar üzerinden gerçekleşmiştir. Kapitalizmi sınırlamak komünal ekonomide esastır.”

PROF. DR. BORATAV: BU MODEL PRATİKTE HİÇBİR ZAMAN MÜMKÜN OLMAYACAKTIR

Dicle’nin bu görüşlerini sorduğumuz Prof. Dr. Korkut Boratav, soL’a yaptığı açıklama şunları söyledi:

Özel mülkiyetten bireysel, kişisel mülkiyet kastediliyorsa, yani konut, araba, radyo gibi üretim aracı olmayan kişisel mülkiyet kastediliyorsa, böyle kullanılabilir. Ama özel mülkiyet denilince genellikle üretim araçları üzerindeki mülkiyet kastedilir. Kongrede kullanılan “özel mülkiyeti kabul etme ancak tekelleşmeye karşı durma” ifadesi, aslında teorik ve ütopik bir toplum anlayışıdır. Özel mülkiyetin herkese eşit ve aynı imkanlar altında dağıtıldığı küçük, bağımsız  üreticilerden oluşan bir toplum tahayyülüdür. Ancak, bu ifade kapitalizm için yakıştırılıyorsa, tanım gereği üretim araçları üzerindeki mülkiyet kapitalist sınıfın tekelindedir ve  bu mülkiyetten yoksun kalan emekçi sınıfların varlığı gerekir. Aksi halde kapitalizm zaten olmaz. Dolayısıyla bu ifade, ‘kapitalizmi reddediyoruz’ ifadesiyle bütünleşirse, ütopik ama teorik olarak savunulabilecek bir çerçeve taşır. Ne demektir? Bütün emekçilerin aynı zamanda mülk sahibi oldukları; üretim araçları mülkiyetinin parçalanarak herkese eşit hisseler, eşit tarlalar, bahçeler dağıtıldığı bir model düşünülebilir. Bu ütopik model yerine, sosyalizmi savunmaya geçersiniz. O da üretim araçları üzerinde  kolektif, tüm topluma ait, mülkiyet anlamındadır. 

"SERMAYENİN AZ SAYIDA ELDE TOPLANMASI YANİ TEKELLEŞMESİ KAPİTALİZMİN GENEL EĞİLİMİDİR"

Prof. Dr. Boratav, "komünal ekonomi" teriminin ise ne olduğunu belli olmadığını belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü: 

Hatip Dicle, ‘Kapitalizmi sınırlamak komünal ekonomide esastır’ diyor. Burada da kavram karışıklığı var. Komünal ekonomiyi tanımlasınlar o zaman! Komünal ekonominin ise ne demek olduğu belli değil. Ben bilmiyorum. Kapitalizmin varlığını kabul ediyorlarsa, şu anlama geliyor: Üretim araçlarına sahip olan sınıflar ve bu mülkiyetten yoksun olan emekçi sınıflar yan yana ve (tanım gereği) karşıt konumlarda var olacaklar. Kapitalizm budur. İşçi sınıfı olmayan bir kapitalizm olamaz. İşçi sınıfı da tanım gereği üretim araçları üzerinde mülkiyeti olmayan sınıftır, sadece iş gücünü satarak yaşayabilen bir sınıftır.

Eğer meram kapitalizmi sınırlamak ise, tröstleşmeyi, bazı piyasalarda tekelleşmeyi  önlemek istiyor olabilirler. Bununla şu kastedilebilir: Sanayi devriminin ilk dönemindeki İngiltere iyidir, yani, çok sayıda kapitalistin; daha da çok sayıda (yani toprak mülkiyetlerini, zanaatlerini yitirmiş olan), yüzbinlerce proleteri sömürdüğü kapitalizm ehvendir; buna karşılık soyguncu baronların, Rockefeller’lerin, Morgan’ların  hakim olduğu 19’uncu yüzyılın ikinci yarısındaki Amerika kötüdür demektir. O zaman Türkiye için de Koç, Sabancı, Ülker, Şahenk gibi dev sermaye gruplarını; yabancı ve yerli bankalarda oligopolleşen sermayeyi parçalamanın modellerini geliştirsinler. Ostim-türü bir finans kapital hayal edilemez; olsa olsa sosyalistlerin istediği gibi bankaların kamulaştırılması savunulabilir. Hele hele finans kapitalin yükseldiği dönemlerde sermayenin merkezileşmesi, az sayıda elde toplanması, kapitalizmin genel bir eğilimidir. Bunu frenleyecek yasal düzenlemeler vardır. Bizde Rekabet Kurulu gibi… Ancak, son tahlilde ana eğilimi önleyemez. Kapitalizmin ana yasaları hakim olur. 

PROF. DR. İZZETTİN ÖNDER: BU SÖYLEM TEORİK OLARAK DOĞRU DEĞİL, SÖYLEYEN MUHTEMELEN İKTİSATÇI DEĞİLDİR

Aynı soruyu yönelttiğimiz soL yazarı Prof. Dr. İzzettin Önder, şunları söyledi:

‘Özel mülkiyete evet, tekelleşmeye hayır’ diye bir şey teorik olarak doğru değil. Bu söylem, ulusalcıların, Vatan Partisi grubunun ‘milli sermaye’ söylemine benziyor. Yabancı sermayeyi istemiyoruz, milli sermaye olabilir diye bir şey olamaz. Sermayenin millisi falan olmaz. Kısa sürede öyle görünebilir, ama kısa sürede de olsa sömürür o sermaye. Sermaye kendi dinamikleri gereği mutlaka büyüyecektir. Büyümesi demek de, birinci aşamada ülke içinde oligopolleşecek veya monopolleşecek; ikinci aşamada emperyalizme açılacak, dış dünyaya gidecektir. Sermaye kârını artırmak için dış dünyaya gidecek ve emperyalist yöntemlerle oraları sömürecektir. Hatta ilk olarak sömürdüğü ülkedeki kaynakları alarak sermayeye dönüştürerek yatırım yapacak ve sömürüsünü devam ettirir. Hatip Dicle bunu nasıl böyle söylüyor ki? Bizim burdaki ilaç fabrikalarına baksa ya… Petrol şirketlerine baksın… Nasıl söylüyor bunu böyle? ‘Kapitalizmi sınırlayacağız’ ne demek? Kapitalizm sınırlanır mı sınırlanmaz mı tartışmasını yapmak için kapitalizmi bir dünya sistemi olarak anlamak lazım. Kapitalizm artık ulusal güçlerde değil. Bu küreselleşmiş kapitalizmi, ülkeye gelen yabancı sermayeyi nasıl sınırlayacak? Hadi kendi bakkalını sınırlasın, kendi kumaş üreticisini sınırlasın, peki yabancı sermayeyi nasıl sınırlayacak? Muhtemelen ‘büyümelerini engelleriz, büyüdüklerinde tehdit ederiz’ demek istiyor, büyümeyi engelleyecek yasalar çıkarırız demek istiyor olabilir. O zaman o küçük sermaye grupları, küresel sermaye tarafından satın alınır, yutulur; büyük sermaye küçük sermayeyi yer. Kapitalizmi sınırlayacağım demenin hiçbir mantığı yok. Muhtemelen bunu söyleyen kişi iktisatçı değildir.