İş Bankası kimin: Emekçiler anlatıyor

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İş Bankası’nın CHP kontrolündeki hisselerinin Hazine’ye devredilmesi gerektiğini söylemesiyle başlayan tartışmaya emekçiler ne diyor? İş Bankası emekçileri, bankanın ya da iştiraklerinin gerçek sahiplerinin, o değeri üretenlerin olduğu çizgisinden savunulması gerektiğini vurguluyor.

Haber Merkezi

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın CHP'nin kontrolündeki İş Bankası hisselerinin (“Atatürk hisseleri”) Hazine'ye devredilmesi konusunu gündeme getirmesi İş Bankası'nın ortaklık yapısını tartışmaya açtı. Bankanın şu anki ortaklık yapısında hakim ortak yüzde 40'lık payla Munzam Sandık Vakfı, yüzde 28 CHP kontrolündeki hisseler, yüzde 32’lik hisse de halka açık işlem görüyor. Munzam Sandık Vakfı hisselerinin sahibi aslında bankanın emekçileri ve emeklileri olarak görünüyor. Ancak bu hak İş Bankası emekçileri adına BASİSEN (Banka-Finans ve Sigorta İşçileri Sendikası) tarafından kullanılıyor. 

İş Bankası Türkiye’nin en eski ve en büyük sermaye gruplarından biri. Erdoğan’ın açtığı gündem üzerinden oluşan taraflaşmalardan daha farklı bir yaklaşımı, banka emekçileri cephesinden bir değerlendirmeyi hak ediyor. soL Haber, bugün “İş Bankası’nın sahibi kim” sorusunu İş Bankası emekçileriyle de konuşarak yanıtlamaya çalışıyor. Yarın da İş Bankası grubunun kısa tarihçesi, AKP döneminde nereden nereye geldiği, grubun Türkiye sermayesi içinde nasıl bir yere sahip olduğuna ilişkin bir değerlendirmeye, Erdoğan tarafından hisse tartışmalarına dahil edilen Şişecam’ın yapısı ve gelişimiyle birlikte yer verilecek. 

BANKANIN SAHİBİ KAĞIT ÜSTÜNDE EMEKÇİLER

soL Haber’in görüştüğü İş Bankası emekçileri, “anonim” sermaye yapısının ve “Cumhuriyet kurumu” algısının banka yönetimi tarafından iyi kullanıldığını vurguluyor. Türkiye’deki diğer büyük sermaye grupları ve bankacılık sektörü ortalamasına göre daha “kurallı” görünmesine özen gösterilen “insan kaynakları politikası”nın da “İş Bankası farklı” düşüncesini kuvvetlendirdiğini vurgulayan emekçiler bu durumun hem Erdoğan’a serbest atış rahatlığı verdiğini, hem de banka yönetimine hareket alanı sağladığını ifade ediyor. 

İş Bankası emekçileri Munzam Sandık Vakfı hisselerini fiilen yöneten BASİSEN’in banka emekçilerinden ziyade yönetimin çıkarlarını temsil ettiğini, emekçiler arasında kötü bir şöhrete sahip olduğunu söylüyor. 1960’lı yıllarda doğrudan İş Bankası bünyesinde kurulan BASİSEN’in kurucusu ve 1975 yılına kadar sendika genel başkanı olan Cahit Kocaömer’in, daha sonra, “sendika kuruculuğu”nun da ödülü olarak İş Bankası genel müdürlüğü, önemli iştiraklerden Sınai Yatırım Bankası ve Türkiye Sınai Kalkınma Bankası’nın da yönetim kurulu başkanlıklarını yaptığı belirtiliyor. Banka emekçileri, 1960’lı ve 70’li yıllarda BASİSEN’in yükselen toplumsal muhalefet ve sınıf sendikacılığına karşı banka yönetiminin kontrolünde, “bariyer” işlevi gördüğünü de dile getiriyor. BASİSEN temsilcilerinin seçiminden sendika yönetiminin belirlenmesine banka yönetiminin doğrudan dahlinin bulunduğunu vurgulayan emekçilerden biri “BASİSEN’in 1984 yılından bu yana genel başkanlığını yürüten Metin Tiryakioğlu ve çevresi, genel müdür de dahil olmak üzere banka üst yönetimini, kredi ve insan kaynakları politikalarını belirleyen en önemli odak durumunda” diyor. 

Sendika yönetiminin toplu sözleşme sırasında banka ile danışıklı bir şekilde politika belirlemesi ve çalışanların kazanılmış haklarının giderek gerilemesinin BASİSEN’in kötü şöhretinin en önemli kaynağı olduğu vurgulanıyor. Bunun dışında sendikanın, adı çeşitli kredi yolsuzluklarıyla anılan 34 yıllık başkanının emekçilerin kreş gibi çeşitli yasal hak taleplerini bile tehditle karşıladığı iddiaları dile getiriliyor. 

MUNZAM SANDIK: ZORUNLU BİREYSEL EMEKLİLİK SİSTEMİ 

1974 yılında Emekli Sandığı'na ek olarak kurulan Munzam Sandık Vakfı (TİBAŞ Vakfı), ana gelir kaynağı personel maaşlarından yapılan kesintiler olan dev bir şirket görünümünde. Emekliler de dahil olmak üzere 45 bin civarında üyesi bulunan, emekçilerden yapılan kesintilerden oluşan fonu yöneten vakfın İş Bankası dışında çeşitli başka iştiraklerin sermaye ve yönetimlerine katılan Efes Holding ve Tecim Limited adlı iki iştiraki daha bulunuyor. İş Bankası emekçileri, "İş Bankası çalışanlarının geleceğe güvenli bakması" amacıyla kurulan bu vakfın aslında bugünkü koşullarda bir tür zorunlu BES gibi değerlendirilebileceğini söylüyor. Bu tip özel emekli maaş fonlarının kamusal bir hak olan emekliliğin özelleştirilmesi ve sosyal güvenliğin piyasalaştırılması açısından pek çok ülkede uygulanan bir model olmasının yanısıra emekçilerden yapılan kesintilerle sermayeye kaynak aktarılmasını da sağladığını, Munzam Sandık Vakfı yapısında da banka hisselerinden bünyedeki fonlara, varlıkların getirilerinin emekçiler ve emeklilere değil, sermaye birikiminin genişlemesine yaradığını vurgulayan emekçiler hele işe yeni başlamış, 40-45 yıl sonra ancak emekli olabilecek bir emekçi için Munzam Sandık üyeliğinin eline geçen net ücretin asgari ücretin bile altında kalmasına yol açacak büyüklükte bir ek yük olduğuna dikkat çekiyor. Yeni işe başlayan bir şube çalışanının asgari ücretten az bir ücretle işe başladığı bankada, uzak bir gelecekte emekli maaşı vadederken geçim derdi yaşayan bankacıların seçim hakkı tanınması halinde cayma konusunda BES'te görülen bir senaryoyu Munzam Sandık Vakfı'na yaşatmasının muhtemel olduğunu ekliyorlar. 

Sohbet esnasında İş Bankası emekçileri, Erdoğan’ın yaptığı çıkışın çalışırken yapılan kesintiler ve fonun nasıl değerlendirildiği dikkate alınmadığında Türkiye ortalamasına göre emeklilerine iyi koşullar sağlayan Vakfın tartışılmasına da gölge düşürdüğünü, özellikle emekliler üzerinde mevcut yapıyı olduğu gibi sahiplenme yönünde bir ek basınç yaratıldığını da vurguluyor. 

HALKA AÇIK HİSSELER ULUSLARARASI FİNANS TEKELLERİNİN ELİNDE

Halka açık yüzde 32'lik hissenin esas olarak Deutsche Bank, CitiBank gibi uluslararası finans tekellerinin elinde olduğu da göz önüne alınınca aslında bankanın AKP yönetimine daraltılamayacak şekilde Türkiye sermaye sınıfı ve uluslararası finans kapitalin yöneliminde olduğu görülebiliyor. 

BANKA YÖNETİMİ KİMDEN YANA?

İş Bankası yönetiminin kritik virajlarda attığı adımlar ve aldığı tavırlar banka yönetiminin eğilimleri konusunda fikir veriyor. 15 Temmuz'dan sonra Genel Müdür Adnan Bali basına yaptığı açıklamalarda hükümetin çeşitli vesilelerle arkasında olduğunu belirtmişti. Kredi derecelendirme kuruluşlarının Türkiye ekonomisinin yüksek performansını görmediğini ifade eden açıklamalarının dışında basına 15 Temmuz'u milli – gayrimilli çatışması olarak değerlendirerek siyasi iktidara destek verdi. Sermayenin kredi borçlarının kamu kaynaklarıyla çevrilmesini sağlayan Kredi Garanti Fonu uygulaması başta olmak üzere hükümetin aldığı önlemleri bankanın iç yayınlarında Adnan Bali tarafından övüldüğünü belirten İş Bankası emekçileri, ekonomideki dışa bağımlığın sonucu olarak yaşanan sermaye çıkışlarını Erdoğan'la paralel olarak “spekülatif atak” olarak yorumlaması İş Bankası yönetiminin eğilimlerini ortaya koyduğunu vurguluyor. Bali'nin olağanüstü hali normal bulduğu, AKP dönemindeki iyi giden işler sayesinde refahın arttığı söylemleri ise kamuoyunda tepki yaratmıştı.

Banka yöneticilerinin son yönetim kurulu toplantısında CHP üyelerini istifaya çağırması ve istifanın bu üyeler tarafından reddedildiği söylentilerinin bulunduğunu dile getiren banka emekçileri, CHP hisselerinin devri için AKP'nin hamlesinin banka yönetiminin bir tür fırsat olarak değerlendirilmesinin mümkün olduğuna işaret ediyorlar. Bir siyasi partinin yönetimde temsil edilmesini yabancı yatırımcılara anlatmakta sıkıntılar yaşanabildiği, Hazine’ye devir sonrasında hisselerin halka arzının söz konusu olabileceği ve çoğunluk hissesinin kontrolünün garantiye alınabileceği belirtiliyor. Hazine kasasına 1,5-2 milyar dolar girmesini sağlayacak, İş Bankası yönetimine de 650-750 milyon dolarlık ek maliyet yaratacak bir operasyona kalkışılır mı tartışmalı. Ancak İş Bankası emekçileri, bankanın sermaye yapısını değiştirme, kamu kontrolünü artırma, Körfez sermayesine “peşkeş çekme” gibi çokça dile getirilen ihtimalleri gülümseyerek değerlendiriyor: “AKP iktidarı döneminde ekonomi politikaların şekillenmesinde belirleyici olmuş, bankacılık sektörü ortalamasından hızlı büyümüş, kredi politikalarında uluslararası sermayeyle uyumu gözetmiş ve hepsinden önemlisi elinde çok daha doğrudan müdahale enstrümanları bulunan siyasi iktidar tarafından bankacılık sektörünün bütünüyle birlikte kayırılmış bir yapıdan söz ediyoruz. Sadece bankacılık aktiflerindeki payı yüzde 11,3 olan bir bankadan değil, son 16 yılın inşaat ve otomotiv büyümesinden aslan payını almış, cirosunu 10 kattan fazla artırmış, ülkenin cam tekeli, Şişecam’ı da bünyesinde barındıran bir gruptan bahsediyoruz.”

‘MİLLETİN HAKKINI  SAHİBİNE TESLİM ETMEK’

Basına Hazine’ye devir konusunda yapılan çalışmaların devam ettiğini söylediği açıklamasında Erdoğan milletin hakkını alıp sahibine teslim etme arayışında olduklarını açıkladı. Aynı açıklamada İş Bankası şemsiyesi altında yer alan Şişecam'dan da Hazine'ye pay gelmesi gerektiğini ifade etti. Şişecam ve iştirakleri (Trakya Cam, Soda Sanayi vb.) dışında İş Bankası iştirakleri içinde Anadolu Sigorta, Türkiye Sınai Kalkınma Bankası, Milli Reasürans gibi binlerce emekçinin üretimiyle onlarca yıldır büyüyen büyük iştirakler de yer alıyor.

İş Bankası emekçileri banka yönetimini ele geçirmenin ya da varlıklarını Hazine'ye devretmenin halkın çıkarlarıyla hiçbir alakası olmadığını, Uzanların ya da Fethullahçı patronların mal varlıklarına el konmasının mülkiyetlerinin başka bir patrona devredilmesi anlamını taşıdığının görüldüğünü vurguluyor. Böyle bir çekişmede “miras hakkı”nı savunmanın emekçilerin değil patronların varlıklarını korumanın bir yoluna dönüştüğüne, mülkiyet devri tartışmasında mülkiyet hakkını savunmanın emekçilerin çıkarlarını savunmak anlamı taşımadığına dikkat çekiyorlar.

‘ÇİZGİYİ ‘İŞ BANKALILIK’TAN DEĞİL EMEKÇİ KİMLİĞİNDEN ÇEKMEK GEREKİYOR’

İş Bankası emekçileri hisse tartışmalarının bankanın ya da iştiraklerinin gerçek sahiplerinin, o değeri üretenlerin olduğu çizgisinden savunulması gerektiğini vurguluyorlar ve çeşitli çevrelerde dile getirilen Emekli Sandığı'nın SGK'ya devri ve bu yolla bankanın ele geçirileceği konusuna da değiniyorlar: ‘Aslında Emekli Sandığı’nın devri Munzam Sandık Vakfı'nı ek sandık olma özelliğinden dolayı kapsamıyor. Bu durum Munzam Sandık Vakfı’na dönük oldubittileri engelleyemeyeceği gibi Emekli Sandığı'nın devri yoluyla maaş, zam, sağlık hakları gibi konularda büyük gerilemelere denk düşeceği açık. ‘İş Bankalılık’ kültürü ve ideolojik atmosferinden çıkılıp ‘İş Bankası emekçileri’ ve Türkiye işçi sınıfı penceresinden bakıldığı oranda bankanın zaten AKP'nin ve temsil ettiği sermaye sınıfının çizgisinde olduğu görülürken, hakların korunmasının yolu emekçilerin kendi saflarının güçlendirmesinden geçiyor.”

YARIN: İŞ BANKASI GRUBU AKP İKTİDARINDA NASIL BÜYÜDÜ?