Asgari ücrette pazarlık başladı, yine patronların istediği mi olacak?

Asgari ücrette Aralık ayı boyunca sürecek maraton başladı. Taraflar mesajlarını verdi, taleplerini sıraladı. Bu çalışmalar sırasında, çeşitli mizansenler izleyecek ama sonunda hiç şaşırmayacağız. Milyonlarca işçiyi ilgilendiren asgari ücret pazarlığından emekçilerin de beklentisi yok. İşçiler “ben bu oyunda yokum” demezse asgari ücrette hep patronlar kazanacak.

Aşkın Süzük

2019 yılında uygulanacak asgari ücret, krizin gölgesinde ve yerel seçimlerin öncesinde belirlenecek. Kriz döneminde sınıf refleksi daha fazla bilenen patronların, görüşmeler sırasında hükümet temsilcileri ile “memleket ekonomisinin zor şartları”na işaret etmekte ortaklaşacaklarını biliyoruz.

Nitekim bugün yapılan ilk toplantıda, patronları temsilen Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) Genel Sekreteri Akansel Koç konuşmasında, kriz koşullarının işyerlerini olumsuz etkilediğine vurgu yaparken diğer yandan sermayedarların asgari ücret konusunda bilindik taleplerini tekrarladı. Asgari ücretin gerçekleşen enflasyon değil hedef enflasyon oranında artırılması gerektiğini söyleyen Koç, hükümetin üstü kapalı bir biçimde “kemer sıkma” yılı olarak ilan ettiği 2019'dan beklentilerinin ortak olduğunu ortaya koydu.

Eylül ayında ilan edilen Yeni Ekonomik Program'ın (YEP) sermaye örgütleri tarafından tutarlı ve gerçekçi bulunarak onaylanması da benzer bir nedenleydi. Patronlar kriz koşullarında, işyerlerinde ve fabrikalarda kendilerinin vidaları sıkarak alacakları tedbirlerle hükümetin ekonomik ajandasının tutarlı olmasını istiyorlardı. İstedikleri sinyalleri aldılar. Elbirliğiyle emeğin üzerindeki baskıları artıracak ve “emek maliyetleri”nden tasarruf etmenin yollarını bulacaklar.

Asgari ücretin ne kadar artırılacağı konusu, bu çerçeveden bağımsız düşünülemez. Yaklaşan yerel seçimlerin etkisiyle hükümetin asgari ücrette popülist davranabileceği beklentilerinin karşılık bulması imkansız. Sermayenin kendisini hazırladığı oranın üzerinde bir asgari ücret zammı ise önceki yıllarda olduğu gibi ancak patronların bazı maliyetlerinin devlet tarafından karşılanması yoluyla mümkün olabilir.

Asgari ücretin, bir işçinin ailesiyle birlikte insanca yaşayabileceği bir seviyeye çıkmasının temel şartı ise milyonlarca emekçinin “bu oyunda yokuz” demesi ve örgütlü biçimde mücadele ederek ülke siyasetinde ağırlığını hissettirmesi olacak.

ASGARİ ÜCRETTE BU MİZANSEN NEDEN?

Toplantıların sonucu baştan belliyse bunca mizansen neden kurgulanıyor? Çünkü, asgari ücretle çalışanların sayısı SGK verilerine göre 7 milyonun üzerinde. Asgari ücretin altında ve kayıtdışı çalışanlar ile bu sayı 9 milyonun üstüne çıkıyor. Emekçilerin yarısından fazlası asgari ücret ya da asgari ücrete yakın bir maaşla çalışıyor.

Asgari ücretin düzeyi, genel ücret seviyelerini doğrudan belirliyor. Asgari ücretin düşük tutulması, tüm emekçilerin ücretlerinin baskılanması noktasında önemli bir işlev görüyor. Dolayısıyla, asgari ücretin mevzuatta da ifade edilen işçinin insanca yaşaması için emeğinin karşılığında alması gereken gelir olarak belirlenmeyeceği açıktır.

Asgari Ücret Yönetmeliği'nin 4. maddesinde asgari ücret “İşçilere normal bir çalışma günü karşılığı ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücreti ifade eder” şeklinde tanımlanıyor. Oysa asgari ücret yıllardır yoksulluk ve açlık sınırının altında hesaplanıyor.

Fakat milyonlarca emekçiyi doğrudan, on milyonlarcasını da dolaylı olarak etkileyen asgari ücretin, meşruiyet arayışı nedeniyle, “sosyal tarafların” da katıldığı uzun müzakerelerden (!) sonra belirlenmesine ve asgari ücrette böyle bir fotoğrafın verilmesine ihtiyaç duyuluyor.

KOMİSYONDA KAÇ TARAF VAR?

Asgari Ücret Tespit Komisyonu, 15 üyeden oluşuyor. Hükümet, işverenler ve işçi olmak üzere üç taraftan beşer üyenin katılımıyla oluşan komisyonda kararlar oy çokluğuyla alınıyor. Bu nedenle, taraflardan ikisi aynı yönde tavır geliştirdiğinde sonucu belirleyebiliyor. Hükümetlerin sermayenin sözcüsü pozisyonunda olması, komisyonun baştan kurgulanırken “emekçiler lehine” sürprizlere kapalı oluşturulduğunu gösteriyor.

Yıllardır patron tarafı ile hükümet temsilcileri, birlikte hareket ederek asgari ücreti sefalet ücreti düzeyinde tutuyorlar. Komisyonda asıl olarak iki taraf var. Asgari Ücret Tespit Komisyonu'nda, ülke nüfusunda küçük bir azınlık olan patronlar hükümet temsilcileriyle birlikte çoğunluğu oluşturuyorlar.

Komisyonda işçi tarafını temsil eden Türk-İş farklı olarak, bu yıl toplantılara asgari ücretle çalışan bir işçiyi de kattı. Yalova Üniversitesi'nde asgari ücretle özel güvenlik olarak çalışan Gülden Görmez, Türk-İş heyetinde yer aldı. Asgari ücretli Dönmez'in toplantıda, çektiği geçim sıkıntısına dair samimi açıklamaları toplantının en dikkat çeken ve sahici kısmını oluşturdu.

ASGARİ ÜCRETİN GERÇEK DÜZEYİ NE?

Asgari ücretin düzeyi geçtiğimiz on yıllarda, enflasyon oranlarının üzerinde artışlarla yükseltildi. Kağıt üzerinde asgari ücret, reel olarak arttı. Bu durum, asgari ücretin sefalet ücreti seviyesinden çıkmasını sağlayamadı. Örneğin, Kasım 2015 seçimlerinde asgari ücretle ilgili vaatlerin havada uçuşmasının ardından 2016 yılında olduğu gibi, asgari ücrette enflasyona oranla yüksek artışlar yapıldı.

Asgari ücrete bu artışlar yapılırken, aynı anda çeşitli teşvik ve kolaylıklar ilan edilerek patronlar kollanıyor. Ayrıca, patronların eksik sigorta primi yatırması, çalışanların asgari ücretten gösterilmesi, kayıtdışı çalıştırma, ücretlerin bir kısmının elden ödenmesi gibi uygulamalarla “maliyet” artışlarından kendilerini korumalarına göz yumuluyor. Böylece, sadece asgari ücret artışları değil asgari ücretin düzeyi dahi kağıt üzerinde kalıyor.

Bir diğer aldatmaca ise asgari ücretin gerçek seviyesine ilişkin oluyor. 2008 yılından itibaren kaldırılan vergi iadesi uygulaması yerine Asgari Geçim İndirimi (AGİ) ücretlere giydirilmeye başlandı. Bugün Türkiye'de asgari ücretin düzeyi, AGİ dahil edilerek telaffuz ediliyor. İşçinin eline geçen net asgari ücret AGİ dahil edilerek hesaplanıyor. AGİ, işçinin bakmakla yükümlü olduğu kişileri gözeterek ödediği gelir vergisinin devlet tarafından işçiye geri verilen kısmı olarak tanımlanıyor. Yani işçinin kazandığı gelirin bir kısmının vergi dışı bırakılması anlamına geliyor. 2018 yılında geçerli olan 1.603 TL düzeyindeki asgari ücretin, bekar bir işçi için 152 TL'lik bölümünü AGİ oluşturuyor. Patron tarafından değil devlet tarafından ödenen AGİ düşüldüğünde asgari ücretin gerçek seviyesi 1.451 TL'ye düşüyor.

Patronlara türlü vergi indirimleri gündeme gelirken, Asgari Ücret Tespit Komisyonu'nda asgari ücretin vergiden muaf tutulması talebi karşılık bulmuyor. Türkiye'de gelir ve kazanç üzerinden alınan vergilerin yaklaşık üçte ikisi ücretlilerden toplanıyor. Bu tutarın da önemli bir kısmı asgari ücretlilerin sırtından sağlanıyor. Gelir vergisi dilimlerindeki kademeli artış, asgari ücretliyi de vuruyor ve bu nedenle yıl sonuna doğru işçinin eline geçen ücrette 295 TL'lik yeni bir kayıp oluşuyor. Asgari ücretli, yılı başından sonuna yüzde 15-20 vergi dilimlerine göre 259 TL'den 345 TL'ye değişen tutarda aylık vergi ödüyor. Asgari ücretlinin yıllık ödediği vergi toplamda 3.400 TL'yi buluyor.

ASGARİ ÜCRETTEN ALIP SERMAYEYE DAĞITMAK

Asgari ücrete bir yandan onu sefalet ücreti düzeyinden çıkarmayacak zamlar yapılırken, diğer yandan patronlara SGK prim destekleri, vergi indirimleri, teşvik ve kolaylıklar getirilerek “yükleri” itinayla alınıyor. Asgari ücretlinin ödediği vergiler ise daha kaynaktan kesilerek, patronların sık sık başvurduğu vergi kaçırma yolları işçiye baştan kapatılmış oluyor.

Ancak patronların vergi kaçırmasına gerek bırakmayacak düzenlemeler, bizzat hükümet tarafından hızla hayata geçiriliyor. Asgari ücretin AGİ dahil net 1.300 TL'ye çıkarıldığı 2016 yılından itibaren, patronlar için de derhal bir düzenleme yapıldı. 2015 yılı itibariyle brüt 2.550 TL'ye kadar olan ücretler için işverene 2016'da aylık 100 TL çalışan başına destek verilmesi kararlaştırıldı. 2016 yılında, patronlara verilen bu desteğin bütçeye toplam maliyetinin 11 milyar TL'nin üzerinde olacağı açıklanmıştı. Söz konusu destek izleyen yıllarda da devam ettirildi.

Patronlara, asgari ücretteki artışla birlikte verilen bu desteğin oluşturduğu maliyet tutarı, pekala 3 milyonun üzerinde asgari ücretlinin bir anda vergi dışı bırakılması için kullanılabilirdi.

Üstelik sermayeye, halen 11 ayrı kalemde uygulanan vergi istisnaları, teşvik ve kolaylıklarla aktarılan diğer kaynaklar bu hesabın dışında. Ortada siyasal ve sınıfsal bir tercih var. Asgari Ücret Tespit Komisyonu da, vergi ve bütçe politikaları da sermaye sınıfı için çalışıyor, çalıştırılıyor.

ASGARİ ÜCRET İNSANCA BİR DÜZEYE NASIL YÜKSELİR?

Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarına başlamadan önce, işçi konfederasyonları Türk-İş ve DİSK asgari ücret taleplerini çeşitli biçimlerde kamuoyuna duyurdu. Buna göre Türk-İş, asgari ücret zammının 2 bin TL üzerinden belirlenmesini ve bu düzeyin enflasyon oranı ve refah payı ölçüsünde artırılmasını istedi. DİSK ise asgari ücretin net 2.800 TL'ye çıkarılmasını talep etti. Konfederasyonların bu taleplerinin birer deklarasyon niteliğinde kalması halinde, Asgari Ücret Tespit Komisyonu'nda karşılık bulması yukarıda çizilen tablo düşünüldüğünde mümkün değil. Asgari ücretin bir mücadele konusu haline getirilmesi ise dar “ücret artışı talebi” çerçevesinden sağlanamaz.

Bugünkü krizin ve düzenin sınıfsal özünü deşifre eden, şeklen yapılan müzakere ile belirlenen asgari ücretin emekçilerin üzerindeki baskı ve sömürüyü artıran işlevini ortaya koyan, patronları bir bütün olarak karşısına alan bütünlüklü bir mücadelenin güç kazanması ile sağlanabilir. Böyle bir mücadele örgütsüz işçi kesimlerini örgütleyecek sabırlı bir çaba ile başlayacak ve ücretin niteliğinin tümüyle değişeceği yeni bir düzen hedefiyle etkisini artıracak.

Tersi, yüksek enflasyon koşullarında asgari ücrete yapılan kaşıkla zammın, bütçe düzenlemeleri yoluyla kepçeyle geri alınarak patronlara aktarılmasına seyirci kalmak olacak...