Arkadaşlarını kaybeden Tüpraş işçileri anlattı: Karşımızdaki koca bir silah ve petrol karteli!

Aliağa’daki Tüpraş rafinerisinde çalışan biri saha operatörü, diğeri mühendis iki işçi soL’a konuştu, dört iş arkadaşlarının ölümüne neden olan Koç Holding'i anlattı.

Evrim Gökçe

Geçtiğimiz hafta Çarşamba günü, Koç Holding’e bağlı Tüpraş’ın Aliağa’daki rafinerisinde bir patlama meydana geldi. Depolama tankındaki patlama, 4 işçinin ölümüne neden oldu, 1 işçi de yaralandı. Ocak 2006’da Koç grubuna devredilen Tüpraş, Türkiye’de kamu iktisadi teşekküllerinin hızla özelleştirildiği dönemde, sermaye gruplarının iştahını en çok kabartan kurumlardan olmuştu.

4 işçinin yaşamını yitirmesine giden sürecin, sermaye sınıfının ihtiraslarıyla ilgili olduğunu görmek hiç de zor değil. Kağıt üzerinde kusursuz görünen ancak hiçe sayılan iş güvenliği kuralları, 1 yıl içinde 6'ya katlanan dönem kârı ile yan yana getirildiğinde, ölümleri neden "iş cinayeti" olarak nitelediğimiz de anlaşılır.

Aliağa’daki rafineride çalışan biri saha operatörü diğeri mühendis iki işçi, soL’a konuştu. soL’un haberlerinden, yayınladığımız yanmış tank fotoğrafından çok rahatsız olduğunu bildiğimiz şirkete karşı, güvenlik nedeniyle isimlerini paylaşmamayı tercih ettiğimiz EH ve YB, Tüpraş’ta çalışmayı, iş arkadaşlarının ölümüne giden süreci anlattı.

Tüpraş’ta yaşanan ölümleri anlamak için, öncesini kavramak önemli gözüküyor. Ne oldu da o tankın patladığı bir sürece gidildi sizce?

EH (saha operatörü): Bu olay “geliyorum” dedi. Rafineride kime sorsanız işlerine yetişemediğini söyler. Bunu sendikamız aracılığıyla da, amirlerimize de sürekli söylüyoruz. Ama personeli artırmak bir yana, bizlere daha çok iş yükleniyor. Bir iş izni verilmeden önce, bizlerin de o ortamı kontrol etmesi gerekir. Ama bazen o kadar iş oluyor ki, yerinde görmeden onay vermek zorunda kalıyoruz.

YB (mühendis): Bu yaşanan olay ilk değil. Uygun izolasyon yapılmadan daha önce de iş izinleri verilmişti. Hatta bazı örneklerde iş güvenliği uzmanları açıkça onay vermese de, diğer yetkililer sorumluluğu üstlendi ve işe devam edildi. Bu örneklerin bazılarında şans eseri hiçbir şey olmadı. Bazılarındaysa ucuz atlatıldı, yani kimse yaralanmadan ufak yangınlar ya da patlamalar yaşandı. Ama sonunda böyle bir olay yaşandı. 

'KOÇ AİLESİ UYANIK, BAKSANIZ HER ŞEY DÖRT DÖRTLÜK'

Peki benzer olaylar tekrarlanmasına karşın, neden hiçbir düzenleme yapılmadı?

YB: Koç ailesi çok uyanık. Standartlara, kurallara bakarsanız; her şey dört dörtlük. Hiçbir boşluk yok. Ama ne bunları düzgünce uygulayabilecek personel var, ne de bunların uygulanmasına izin var. Örneğin bir bakımın kaç gün süreceği, yapacağınız işin çapına bağlıdır. Ne kadar yeni eleman takviye ederseniz edin, bir işin kaliteli ve güvenli bir şekilde yapılması için asgari bir süre vardır. Bakım sürelerinin bunlara göre belirlenmesi gerekir. Ama işler Tüpraş’ta hiç de böyle olmuyor. Bakım süresi, maliyetler baz alınarak hesaplanıyor. Örneğin yıllık planda, o ünite için kaç günlük bir duruş mali olarak tolere edilebiliyorsa, ünite o kadar duruyor. İşlerin de bu süre içerisinde bitirilmesi isteniyor. O süreler çok kısa olduğu için başta iş güvenliğinden ve sonra kaliteden sürekli ödün veriliyor. 

Kalite ile neyi kastediyorsunuz?

YB: Bakım yapılan ünitelerin birkaç yıl sağlıklı çalışabilmesi için, uygun, kaliteli malzemelerin kullanılması; imalatların kaliteli yapılması gerekir. Ama bu konuda da herkes şikayetçi. Masraf olmasın diye ya kötü malzeme kullanılıyor ya da yapılması gerekenin yarısı kadar iyileştirme yapılıyor. 

EH: Evet doğru söylüyor. Örneğim benim olduğum ünitede CCCP yazan vanalar, makineler var, Sovyetler Birliği zamanında konmuş. Bazı bakımlarda bunların değiştirildiği oluyor. O kadar kalitesiz işlere imza atılıyor ki, biz artık bunların değişimini istemiyoruz. 40 yıllık vana rahatça çalışırken, yeni takılan vana 2 yılda bozuluyor. Bu da güvenlik sorunları yaratabiliyor. 

‘KOÇ YALAN SÖYLEDİ, ARKADAŞLARIMIZ TANKTAN ÇIKARILDIKLARINDA YAŞAMIYORDU’

Siz patlama sırasında rafineride miydiniz? Duydunuz mu patlamayı?

EH: Evet rafinerideydim. Bir sarsıntı oldu, sonra da ambulans sesi duyduk. 

İlk anda yaşananlara tanık oldunuz… Neler gördünüz tam olarak?

EH: Biz görev yerimizi terk edemiyoruz, o nedenle sadece telsizden dinleyebildik olanları. Ama büyük bir karmaşa vardı.

YB: Ben de sarsıntıyı hissettim. Arkadaşlarımla olay yerine gittim. Tankın yanına gittiğimizde, üzerinden duman çıkıyordu. Biraz daha yaklaştığımda, büyük bir koşturmaca gördüm. Tankın içinden insanların çıkarıldığını gördüm. Yaşamıyorlardı. Patlama esnasında tankın etrafında olan çalışma arkadaşları varmış. Onlar arkadaşlarını görünce feryat ettiler. Patlama esnasında şans eseri tankın dışında olan çalışma arkadaşlarının hepsi bir yerde ağlıyordu. Tanktan teker teker çıkarıldı insanlar, hiçbiri yaşamıyordu. Koç bu konuda da yalan söyledi, işçilerin tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadığını söylediler. Bu bir yalan. 

Yönetimden yapılan açıklamada, işçilerin ‘yapılan tüm müdahalelere karşın kurtarılamadığı’ iddia ediliyor, siz aksini söylediniz, başka tanıklar da öyle. Bu yalanla hedeflenen ne?

YB: Bu kesinlikle yalan. Yaşanan olayın büyüklüğünü gizlemeye çalışıyorlar. Halbuki yaşananlar çok büyük, şiddetli bir şey yaşandı ve muhtemelen daha ilk anda yaşamlarını yitirdiler. Tanktan çıkarılanlar cansızdı. 

‘İŞ GÜVENLİĞİNDEN ÖDÜN VERMEK, BİR İŞ KÜLTÜRÜ OLDU’

İşi hızlandırmak için, tanktaki izolasyonun söküldüğünden söz ediliyor. Bu ne kadar hızlandırır orada yürüyen işi? Kime ne kazandırır?

YB: Pek bir şey kazandırmaz, birkaç saatlik bir hızlanmadan bahsedebiliriz olsa olsa. Ama işi hızlı yapmak için bir takım adımları by-pass etmek, iş güvenliğinden ödün vermek bir iş kültürü olmuş durumda. İzolasyonun erken sökülmesi ilk defa olan bir şey değil, onlarca kez yapıldı, birçoğunda bir şey olmadı ya da ucuz atlatıldı. Sonunda da bunlar oldu.

Peki buna izin veren bir yöneticiyi, bu kararlarda imzası olan mühendisi düşünelim. Sizce izin vermeme, böyle bir işin yapılamayacağını iddia etmek gibi bir lüksü var mı? Yoksa üst yönetim böyle bir durumda, ilgili kişileri işi yavaşlatmakla suçlar mı?

EH: Hiçbirimizin böyle bir şansı yok. Bize iş güvenliği derslerinde, emniyetsiz bir durumda, herkesin işi durdurma hakkı vardır diye öğretirler. Ama bunu yapan arkadaşlarımın, kaç defa sözlü olarak uyarıldığına şahit oldum. Bazı örneklerde müdürlerin tehdit ettiğini duyduk.

'SUÇ ÖRGÜTÜ GİBİLER, HEDEFLER UĞRUNA GÜVENLİK YOK SAYILIYOR, YÖNETİME PRİMLER DAĞITILIYOR'

YB: Evet arkadaşımın dediği doğru. Zaten bu konuda bir saadet zinciri kurulmuş durumda. Rafinerinin kapasite üzerinde çalıştırılması ve iş güvenliğinden ödün verilerek, bakım sürelerinin kısaltılmasıyla büyük kârlar elde ediliyor. Bu kârlarda aslan payını Koç ailesi alıyor. Ama Koç ailesi bu kâr artışının daim olması için adeta bir suç örgütü kurmuş durumda, bunu da “Performans ve Hedef Sistemi” ile yapıyor. Her sene beyaz yakalılara, o sene ulaşmaları gereken hedefler konuyor. Rafinerinin toplam çalışma süresinden, ilgili işin zamanında bitirilmesine kadar… Birkaç da göstermelik iş güvenliği hedefleri konuyor ama kimsenin bunu dikkate aldığı yok. Bu hedeflerin gerçekleşmesi durumunda, üst yönetime ve özellikle müdür pozisyonundaki kişilere çok büyük primler dağıtılıyor. Mühendis ve şef pozisyonundaki insanlara da yansımaları oluyor ama asıl payı müdürler ve üst-yönetim alıyor. Bunlar da bu primleri elde etmek için tüm çalışanlara çok büyük baskı uyguluyorlar. Koç’ta çark böyle dönüyor.

EH: Evet, bununla ilgili bir örnek var. Patlama olduktan sonra, rafinerinin diğer bölgelerinde insanlar iş bırakmışlar acaba neler oluyor diye. Söylenene göre müdürlerden birisi, çalışmaya devam ediyoruz, paydos yok diye bağırıyormuş telsizden. Bu kadar insan ölmüş, söylenene bakın. 

Yönetimin topu personele atma gibi bir eğilimi de olabilir. Nasıl hissediyorsunuz bu durum karşısında?

YB: Her zaman oluyor. Ben gerekli standartları yazdım, siz buna uymuyorsunuz diyorlar. Hepimiz gerginiz bu konuda. Yarın başka bir tankta hayatımızı kaybedebileceğimiz gibi, arkasında olmadığımız bir kararı vermek zorunda kalabiliriz, başkasının ölümüne neden olabiliriz. Patlamadan sonra mahkemeye çıkarılan arkadaşlarımız oldu, şimdi sorumlu onlarmış gibi bakılıyor. O arkadaşlarımızın bir suçu yoktur. Tutuklanan arkadaşımız iş güvenliği uzmanı. O arkadaş kocaman bir tank sahasında yalnız başına çalışan bir iş güvenliği uzmanı. Geniş bir sahada, sabah 9’dan sonra birden fazla ve bazen on yere iş izni vermek zorunda. Hepsini tek tek kontrol ederse ki yapması gereken bu, 12’den önce işe başlanamaz bazı yerlerde. Böyle durumlarda da kendisine baskı yapılıyor. Burada sorumlu kişiler değil arkadaşlarımız değil, Koç ailesinin kâr hırsı.

‘KOÇ’UN İMAJI VAR AMA ASLINDA SİLAH VE PETROL KARTELİ’

İşçilerin hakları konusunda, Koç grubu sorumluluk alacak mı? Yoksa taşeron firma mı işaret edilecek yalnızca?

EH: Koç Grubu sorumluluk almamak için elinden geleni yapacaktır. Şu anda görünen, iş güvenliği uzmanı ve taşeron firma sorumlu tutulacak gibi görünüyor. Koç Grubu “biz bütün kuralları koyduk, her zaman uyardık ama kuralları delmişler” deyip işin içinden çıkmaya çalışacak.

YB: Koç Grubu’nun bir imajı var. Demokratik, laik, Gezi’de ayaklananlara destek vermiş, insan canlısı, çağdaş bir aile olarak yansıtıyorlar kendilerini. Aslında durum hiç de böyle değil. Arap Emirlikleri’nde silah fabrikası kuran, Irak’ta Suriye’de ucuz petrol kovalayan, sonra Türkiye’de işleyen ve kârlarının çoğunu bunlardan elde eden bir şirket bu. Kısacası koca bir silah ve petrol karteli karşımızdaki, hatta söylentilere göre tarihi eser kaçakçılığında da varlar. İşlettikleri her iş yerinde emekçilerin haklarını hiçe sayıyorlar. Yaşananlara “gaz sıkışması” deyip geçeceklerdi, gerçeklerin basına yansımasından, sizin gazetenin konuyu gündeme taşımasından çok rahatsız oldular. 

‘HER YERDE KARŞILARINA DİKİLECEĞİZ’

Yaşananların ardından Koç ailesinin tutumu, işyerinde tartışma yarattı mı? 

EH: Evet herkes bunu konuşuyor. Orada biz de olabilirdik, tankın içinde ya da hakim karşısında. Halbuki her iki durumda da suçlu biz değiliz.  

Sizce 4 işçinin ölümünün ardından, Tüpraş işçileri ne yapacak, bir öngörünüz var mı?

EH: Bu yaşananlar birtakım korkuları kırmamıza neden oldu. Ya işimden olursam deyip de, boyun eğdiğimiz o kadar iş var ki. Artık bunları kabul etmeyeceğiz, her yerde karşılarına dikileceğiz.