Anı Tur'u bir de onlardan dinleyin: 16 yaşındaki çocukların başına gelmedik kalmadı

Anı Tur bir süredir haksız işten çıkarmalarla, ödenmeyen ücretlerle ve yapılan direniş sayesinde hakları ödenen işçilerle gündemde. Alacakları için bir araya gelen bir grup da, liseli stajyerler. Anı Tur’da staj yapan, günde 16 saate varan sürelerde çalışmaya zorlanan, beş ayda sadece dört gün izin kullanabilen liselilerle yaşadıkları haksızlıkları ve ödenmeyen ücretleri için bir araya…

Yıldız Koç

Dans eden mutlu insanlar, güneş, deniz, palmiyeler, gülen çocuklar... Geçen yıl 14 trilyonluk bütçe ayrıldığı patron Veli Çilsal tarafından dile getirilen Anı Tur’un reklamları bunlardan oluşuyor. Ama bir de o reklamların arka yüzü var. İşten atılan Anı Tur çalışanları sabah gelip özel eşyalarını çöpten topluyor, “erken rezervasyon imkânlarını kaçırmayın, şimdi al az öde” diye çağırılan müşteriler, otellerde türlü haksızlığa uğruyor… Bunlar da yetmiyor, Anı Tur patronu, 16-17 yaşında gencecik lise öğrencilerini “staj” adı altında kölelik koşullarında çalıştırıyor. Üstelik kötü çalışma koşullarına, ödenmeyen ücretler ekleniyor.

Ülkede çalışma koşullarını düzenleyen yasalar mı varmış? Kimin umurunda. O yasalar genç işçiler için yetersiz de olsa koruma hükümleri mi içeriyormuş? Salla gitsin. Nasılsa bu genç çocuklar haklarının peşinde koşacak değiller…

Ama öyle olmadı… Veli Çilsal’ın hesabı, bu sefer çarşıya uymadı. Bu genç arkadaşlarımız fazlasıyla kararlı ve inatçı çıktılar. Haklarının peşinde koşmaya karar verdiler. Üstelik önlerinde örnek var, daha birkaç hafta önce direnip haklarını alan Anı Tur işçileri… Onların mücadelesini soL’dan okuyunca, Patronların Ensesindeyiz Haberleşme, Dayanışma ve Mücadele Ağı ile iletişime geçecek kadar kararlı gençlerden söz ediyoruz. “Kiminle konuşsak şirketin tarafını tutuyordu, ilk kez bizim tarafımızı tutanlarla bir aradayız” diyorlar.

ANI TUR KANDIRMACASI

Hepsi lise öğrencisi… Kimi 11inci, kimi 12inci sınıfta. Zorunlu stajlarını nerede yapacaklarına karar vermeden önce okullarında seminer veren Anı Tur’un büyüsüne kapılıp, başvuru yapmışlar. Aileleri kaygılı, 16 yaşında çocukları beş aylığına başka bir şehre gönderecekler. Çocuklar umutlu, heyecanlı, “turizmin başkentine” gidiyorlar. Çok uğraşmışlar ailelerini ikna etmek için. Çok heyecanlı çıkmışlar yola.

Gittikleri yerde onları bekleyen ise anlatılanların tam tersi. Kalacakları lojmana götürüldüklerinde önce çok sevinmişler, her şey var, çamaşır makinesi, buzdolabı, klima... Ama bu sevinç sadece birkaç dakika sürüyor, “çünkü” diyorlar, “bir baktık, buzdolabı çalışmıyor, çamaşır makinesi bozuk, formalar elde yıkanıyor, hatta deterjanı bile bizim kendi paramızla almamız gerekiyor. Gittiğimizde ev eve benzemiyordu, gece üçe kadar temizlik yapıp, sabah işe gittik”.

GÜNDE 16 SAATE VARAN ÇALIŞMA SÜRESİ

Havaalanında çalışanlar, kimi zaman sabah altıda kalkıp gitmek zorunda kaldıklarını, havaalanında işleri bitince otele geçtiklerini, oradan lojmana ya da kendi deyimleriyle “eve” geçebildiklerinde saatin 21.00’i bulduğunu söylüyorlar. Otelde çalışanların da durumu farklı değil. Sabahın yedisinde kalkıp işbaşı yapıyorlar ve kimi zaman lojmana vardıklarında saat geceyarısına yaklaşmış oluyor. Her akşam lojmanda bir toplantı yapılıyor: “En erken 21.00’de eve giriyorduk, üzerine toplantı: ‘neden tur satamadın’. Satmayınca bağırıp çağırıyorlardı. “En fazla baskı yapılan görev, müşterilere tur satmak. Tekne turu, dalış vb. Turun ne kadar pahalı olduğundan bağımsız olarak, her bir tur için 7 lira prim alıyorlar. Ve yeteri kadar satamazlarsa, akşamları onları bekleyen, hakaretler, “satamazsan akşam eve gelme” tehditleri. Kaldı ki, lojmana girince de çile bitmiyor ve burada da hizmet etmek zorunda bırakılıyorlar, “markete git, sigara al” gibi.

‘AÇIK BÜFEYİ ÇÖPE DÖKÜYOR AMA STAJYERE VERMİYOR’

“Yemek yiyemediğimiz günler oluyordu” diye anlatıyorlar. Tanıtım toplantısında “üç öğün yemek” diye anlatılanın gerçekliği olmadığını daha ilk gün öğrenmişler. Havaalanında çalışanlara Setcard veriliyor, günlük 13 liralık yemek yiyebiliyorlar bu kartla. Yani simit ayran bile yeseler, yine de günlük yemeklerine yetmeyecek bir para. Kaldı ki, Setcard sadece kimi yerlerde geçiyor ve oralara gitmek için kilometrelerce yol yürüyorlar. Ayın ortası gelmeden bitiyor haliyle karttaki para. Oteldekilerin durumundaki tek fark, onların Setcard’ı olmaması. Kimi otel üç öğün yemek veriyormuş ama çoğunlukla tek öğün. “Açık büfeyi çöpe döküyor ama stajyere vermiyor. Setcard da yok, yemekleri kendimiz alıyorduk” diye anlatıyor, otelde misafirleri karşılamakla görevli bir liseli.

BEŞ AYDA DÖRT GÜN İZİN!

Tüm bu sürede kullanabildikleri izin sadece dört gün. Bayramlarda, cumartesi ve pazar günleri onlar hep mesaide. Yorgunluktan hasta olduklarında dahi, zar zor bir günlük izin koparabiliyorlar, hastaneye dahi gidemiyorlar. Tekrar tekrar hatırlatmak istiyorum, bu çocuklar 16 yaşında… Müşterilerle ya da onların deyimiyle “misafirlerle” birlikte tura gittiklerinde şirket bunu izin kabul ediyor. Bu “izin”ler şöyle geçiyor: “Turda az da olsa denize girebiliyorduk ama aslında misafirleri topluyor, gemiye bindiriyorsun, problemi olan misafirlerle ilgileniyorsun. Şaklabanlık yapıyorsun. Buna izin deniyor.”

Üstelik Anı Tur yalnızca çalışanların değil, müşterilerin de hakkını yiyor ve kazıklanan müşterinin otelde gördüğü direk muhatap liseli stajyerler. “Anı Tur müşterilerle de sorunlu. Örneğin bir otele rezervasyon yapılıyor ama o otelle anlaşma bitiyor, başka otele naklediliyor. O zaman kimi müşteri üzerine yürüyor, ‘sizin hatanız’ diye” sözleriyle anlatıyor bir öğrenci arkadaşımız yaşadıklarını. Bir başkası, müşterinin kendini kovaladığını söylüyor. Riskler bunlarla bitmiyor elbet. Kimi zaman servis almadığı için otel-lojman arasını otostopla gitmeleri gerekiyor. Takip edilen oluyor mesela ve hiç umursamıyor sorumlular. 16 yaşında gençler olarak başlarına neler gelebileceğini varın siz düşünün…

Tüm bu tabloda, Ağustos ve Eylül maaşlarını, Temmuz, Ağustos ve Eylül primlerini alamamış durumdalar. Zaten aylık 900 liraya çalışan bu gençler, ailelerinden de para istememeye çalışmış.

‘SON DÖNEMDE HER GÜN AĞLIYORDUM’

Bu beş aylık sürenin onların hayatında neleri değiştirdiğini anlamak için, giderken ve son günlerde hissettiklerine kulak vermek yeterli: “Giderken, ‘çok iyi geçer’ diye düşündüm, çok heyecanlıydım, tatil yerine gidiyorum sonuçta, ama ilk kez ailemden bu kadar uzun ayrı kalacaktım, ona üzülüyordum. Başta izin vermek istemedi ailem ama ben öyle heyecanlıydım ki izin verdiler sonunda. Gözümüzü boyadı çünkü Anı Tur yaptığı sunumda. Bir de uzağa gidip, kendimizi kanıtlamak istedik. Böyle gittim. Ama son dönemde artık her gün ağlıyordum. Çok üstümüze geliyorlardı. Telefon konuşmalarında bu psikolojiyi ailemize yansıtmamaya çalışıyorduk. Ama sesimden anlıyorlardı tabii.” Bir diğeri şöyle anlatıyor: “Psikolojik ve fiziksel olarak çok yıprandık. Aile baskısı, iş stresi, baskı… Gün be gün içimizi kararttı.” Bir diğer genç arkadaşımız ise ilk günlerde akşamları arkadaşlarıyla yemek yemeye çıktıklarını, yürüyüş yaptıklarını anlatıyor ve “son günler geldiğinde ise ‘bunu nasıl yapıyormuşuz, nasıl enerji buluyormuşuz’ demeye başladık” diyor.

Aileleri durumu fark ettikçe, “geri dön, bırak stajı” diyor. Ama bırakamıyor çocuklar. Çünkü bırakırlarsa stajları büyük olasılıkla yanacak ve yıl tekrar etmeleri gerekecek. Hiç birinin böyle bir lüksü yok hayatta.

‘ŞU ANDA GÜÇLÜ HİSSEDİYORUM, ÇÜNKÜ BİR ARADAYIZ’

Bunca ağır çalışma koşullarında, bir de yaşanan eşitsizlik çarpıyor tabii yüzlerine. Yaşıtları aileleriyle birlikte tatil yaparken, kendileri onlara tur satmaya çalışıyor. Çocukken ailesiyle tatile gittiği otelde çalışan var aralarında mesela, “tuhaf hissettim” diyor, “her şey aynıydı otelde, hepsini hatırlıyorum ama bu sefer ben orada çalışıyordum”. Bir diğeri şöyle anlatıyor hissettiklerini: “Kendi emeğimizle bir şeyler yapmaya çalışıyorduk, bu güzeldi. Ama ailesiyle gelenleri görüyorsun. Senin yaşında. Onlara tur satmak zorundasın, buna uğraşıyorsun, rencide edici.” Diğer bir genç arkadaşımız ise “eşitsizlik kötü hissettiriyor. Geçen yıl da çalıştığım için yazları çalışmaya alıştım ama aileler çocuklarıyla birlikte geliyor ve ben istedim ki, ben de ailemle birlikte burada tatil yapayım” diyor.  

Uzun uzun anlattılar çalışma ve yaşam koşullarını. Kemalettin Tuğcu hikayesi tadında bir hüzünle değil; tam aksine yaşadıklarına gülerek, ama çok büyük öfkeyle, bir o kadar kararlılıkla anlattılar. “Tek başına kimse bir şey başaramaz, bir arada durmak önemli. Anı Tur’dan çok şey öğrendik. Bu yaşımızda bize çalışma yaşamının ne olduğunu, hakkımızı nasıl arayacağımızı öğretmiş oldu” diyorlar. “Son dönemde artık her gün ağlıyordum” diyen arkadaşın sözleriyle bitirelim: “Şu anda ise güçlü hissediyorum. Çünkü bir aradayız. Peşini bırakmıyorum. Kazanamasam bile uğraştım, kenara çekilmedim demek önemli”.