8 Mart vesilesiyle tekstil emekçisi Fatma'yla işçi olmak ve mücadele üzerine...

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü dolayısıyla günün esas sahibi bir tekstil işçisiyle konuştuk.

Gülçin Yamaç

İstanbul Güngören Çeşme bölgesinde bir tekstil firmasında çalışan Fatma ile tekstil işçileri, çalışma koşullarını ve referandumu konuştuk.

Fatma merhaba, kendinden bahseder misin? Nerede çalışıyorsun, ne iş yapıyorsun?

İsmim Fatma Akın, Güngören Çeşme’de bir tekstil firmasında makineci olarak çalışıyorum. Biz mayo firmasıyız. Yaptığım işi seviyorum. Bu mesleği 5 yıldır yapıyorum, İstanbul’da. Daha önceden de Kastamonu’da çalışmıştım. Orada sigortam falan yoktu.

İstanbul’da 5 yıldır aynı yerde mi çalışıyorsun?

Şimdiki dördüncü yerim. İlkinden sigortam olmadığı için, ikincisinden fabrika taşındığı için ayrıldım. Sonra Beylikdüzü’nde bir konfeksiyonda işe başladım. Şartları inanılmaz kötüydü. Maaşımızı düzenli alamıyorduk, sigortamız ödenmiyordu. Bir de yeri geliyordu iki saat yol sürüyordu. 21.30’a kadar mesaiye kaldığımda eve gece on ikide varıyordum. İlk 6 ay sigortasız çalıştım.

Peki, şimdi çalıştığın yerde şartlar nasıl, sigortan var mı?

15 gün sonra yapıldı. Deneme süresi veriyorlar. Özellikle makinecileri deniyorlar. Bir makine mi biliyorsun, üç makine mi? Kullandığın makine sayısına göre maaşında değişme olur. Diyelim ki ben beş makine birden biliyorum. Maaşım biraz daha yüksek olur.

Kaç kişi çalışıyorsunuz?

Dikimde 13 kişi var. Kesimhane ve paket de var. Toplamda 20 çalışan falan var.

Genelde kadın ağırlıklı mı?

Hemen hemen eşit sayıda kadın erkek.

Az önce işini sevdiğini söyledin ama, tekstilde çalışmanın ne gibi zorlukları var sana göre?

Tekstilde şefler, ustabaşları önemlidir. Şefin iyiyse daha rahat çalışırsın. Bağırır, çağırır hakaret eder söverse mutsuz olursun. Şeflerin çoğu bunları yapar, patrona yaranmak için. Çünkü şeflerin çoğu patronun yalakasıdır. Benim sadece iki tane şefim oldu bizi satmayan bugüne kadar. Gerisi bağırır çağırır bu da patronun hoşuna gider.

Neden hoşuna gider bu patronun?

Şimdi diyelim ki patron banda girdi, şef o sırada işçiye bağırıyorsa patron mutlu olur, yüzü güler. Şefler ya da ustabaşılar sayesinde parçalılık yaratıyorlar böyle. İşçilerle ustabaşları arasında bir kopukluk yaratmış oluyorlar. Onlara daha fazlasını verme sözü vererek dayanışmayı ortadan kaldırmış oluyorlar. Bir de böyle olunca kötü polis ustabaşı oluyor, iyi polis patronun kendisi. Halbuki şefi de öyle davranmaya zorlayan kendisi.

Bilmiyorlar ki mutlu işçi iyi iş çıkartır, bir işçi mutluysa işi de iyi olur.

Bir işçi nasıl mutlu olur?

Patron benim hak ettiğimi verirse mutlu olurum. Çünkü alım gücüm yükselir. Makinenin başındayken elektrik faturasını, kirayı, çocuğumun okul harçlığını düşünmem. Şu an İstanbul’da 3000 TL’nin altında geçinmek mümkün mü? Eşimle toplam maaşımız 3000 TL, evimiz kira. 2 çocuk okutuyoruz. Eğitim masrafları var. Gelecek hafta paintball müsabakasına gidecekler okulla, kişi başı 55 TL imiş. Dışarıdan komik bir rakam gibi gelebilir ama bizim bütçemizi sarsıyor.

Mutlu olmanın yolu her şeyden önce hak ettiğin kadar ücret almaktan geçiyor. Pek çok atölyede, fabrikada işçiler hakarete uğramadıkları için, patron ya da şefler kendilerine iyi davrandığı için şartların iyi olduğunu düşünüyorlar. Çünkü tekstilde baskının, hakaretin olmadığı işyeri sayısı çok az. Bunlar olmayınca işyeri işçilere cennet gibi geliyor. Mesai, maaş, çalışma saatleri bunlar ikinci planda kalıyor. Belki asgari ücret alıyorlar ama hafta sonları patron bizi pikniğe götürüyor ya da bize bağırmıyor diye mutlu oluyorlar. Bu çok içler acısı bir durum.

Bir önceki fabrikada çalışırken yemeklerden çok sorun yaşıyorduk. İnanılmaz korkunç yemeklerimiz vardı. Ama patronun kendi mutfağı vardı, ona ayrı yemek çıkıyordu. Bunu kimse sorgulamıyordu ama patron işçilere iyi davranıyor diye seviniyorlardı.

İşyerinde zorla mesaiye bırakma var mı?

Şu an çalıştığım yerde yok, öbür çalıştığım yerlerde hep zorunluydu. Çünkü burada bant sistemi yok, bant sistemi olsaydı benim çıkabilmem için yerime birinin geçmesi lazımdı. Ama burada öyle değil. Yapılacak iş haftalık veriliyor. Bugün mesela izin aldım, şefime dedim ki bugün bana izin ver Cumartesi günü gelip çalışayım.

Sence bir tekstil işçisi neden örgütlenmelidir?

Hakkını alabilmek için. İnsan önünde ona önderlik edecek, kendi fikirlerini destekleyecek bir kişi, bir parti olsun istiyor. Benim mesela Doğu Perinçek çok sevdiğim bir siyasetçiydi. Ta ki Ensar vakfı konusundaki tutumuna kadar. Aile ve Sosyal politikalar bakanını savunucu ifadeler kullandı bir konuşmasında o sıralar. Hiç böyle bir şey beklemiyordum. Partisine üye değildim, her hangi bir etkinliğinde bulunmadım ama hep ona oy verirdim ancak bu tavrı benim bütün düşüncemi değiştirdi.

Siyasi mücadeleyle nasıl tanıştın?

Cumhuriyet gazetesi nöbetine gittik, eşimle birlikte. 15 Temmuz sonrası herkes FETÖ’cü damgası yemeye başlamıştı. Metrobüsten inerken gazete dağıtanları gördüm, yöneldim hemen bir tane alayım diye. Baktım, Ekim devrimini yazan bir kapak vardı dağıtılan dergide, bir arkadaşla tanıştım orada. TKP’nin Boyun Eğme dergisiymiş. Tanıştığım arkadaş bana ayaküstü işçi devriminden bahsetti. ‘İşçiliği bana mı soruyorsun, ben tekstil işçisiyim’ dedim. Bir baktım telefon numaramı veriyorum, o da bana veriyor.

Bir süredir boşlukta hissediyordum kendimi, bir arayış içindeydim ama ne yapacağımı bilmiyordum. Kendimi uzaylı gibi hissettiğim zamanlar oluyordu. İnsanın aynı fikirleri paylaştığı başka insanlarla konuşması çok güzel bir şey… Şimdi gelelim tekstildeki arkadaşlarımızın birlik olması ya da olmamasına…

Madem sınıflar var, o zaman sen patron olarak benim sınıfımın düşmanısın. Sen oralarda buralarda tatil yapıyorsan, bana 1500 TL maaş veriyorsan sen benim düşmanımsın, ne yapacağız o zaman birlik olacağız. Ama bizde her şeyden önce işten atılma korkusu var. Ben kalifiye eleman olabilirim ama işten çıkarılmam halinde iş bulmam çok zor olur. Eşimin 1500 TL maaşıyla kira mı ödeyeceğiz, karnımızı mı doyuracağız? Bu kaygı insanların rahat hareket etmesini engelleyen bir kaygı.

Sadece tekstilde değil artık her işte böyle, güvence yok. Herkesin benzer kaygıları var ama bu kaygılar benim inandığım gibi yaşamama engel olmamalı. Kimse için olmamalı.

Referandumu nasıl değerlendiriyorsun?

Şu an Erdoğan’ın sadece kendini biraz daha kanıtlamaya çalıştığına inanıyorum. Sürekli bir tık üstünde kendini kanıtlamaya çalışıyor. Bir darbe girişimi oldu, Gülen’i devletin içine ben sokmadım, onun güçlenmesi için ben bir şeyler yapmadım, okyanus ötelerine selamları ben yollamadım, çünkü ben kafatasımın içinde bir beyin taşıyorum. Darbe girişimde onca insan öldü, demokrasi nöbeti diye bir şey çıkardılar, Erdoğan nöbetiydi o bence. Şimdi de ‘beni zirveye taşıyacaksınız’ diyor.

Ama eli güçsüz bu sefer. Erdoğan koltuğunda sonsuza kadar kalmayacak sonuçta. Bugün yarın o da inecek iktidardan. Bu yetkilerle başka biri gelirse ne yapacak o da belirsiz.

Erdoğan’ın ya da şu hükümetin bana zerre kadar bir faydası yok, iş hayatında. Yaptıysa bir şeyler benim için, ben farkında değilim. Çünkü o bir şeyler yapsa patron yapmaz, patron yapsa buna hükümet izin vermez. Patron bana hakkımı vermedikten sonra kanunlar çıksa ne olur?

Bireysel emeklilik sigortasından haberin var mı?

Ben istemiyorum bireysel emeklilik sigortası falan. Ben çocukluğumdan hatırlıyorum buna benzer bir şey. Kira fonu diye bir şeyler vardı. O zaman memurların maaşlarından kesiliyordu. Babam da üye olmuştu. Daha 5 yıl önce kesilen paralar geri ödendi.

Bu da öyle olacak, zorla paramı kesemez kimse maaşımdan.

Sence kadın emekçiler neden referandumda hayır demeliler?

Birkaç örnek verebilirim. Çocuk tacizleri, kadınlara tecavüzler, tacizler… Ne yapıldı bunlarla ilgili bugüne kadar? Bir dilim baklava çaldı diye bir çocuk hapse atılıyor ama çocuklara tecavüz edenler sokaklarda dolaşmaya devam ediyor. ‘Bir kereden bir şey olmaz’ diye bir cümle kurdu bir bakan bu konuyla ilgili. Bu hükümet burada olduğu sürece kadınlar sokakta bile yürümekte zorlanacaklar. Şort giydi diye kadına tekme atanlar ellerini kollarlanı sallaya sallaya dolaşmaya devam edecekler. Biz kadınlar olarak da birlik olabilsek, her şey daha güzel olur.

Sence AKP’nin izlediği politikalarla patronların işçilere dönük izlediği politikalar arasında bağlantı var mı?

Mesela patronların çoğuna bakıyorum, hayır çıkarsa mahvoluruz diyorlar, ticari zarara uğrarız diyorlar. Şu an bakalım patronlara hepsi evet diyordur, hayır diyenler biz işçileriz. Bugüne kadar patronların karşımıza geçip de çok iyi para kazanıyoruz dediklerini görmedim. İşyerlerinde belli aralıklarla hep toplantılar yapıyoruz. Yaptığımız bu toplantılarda hep ne kadar büyük zararda olduklarından bahsediyorlar. Kuş uçtu zarardayız. Bizden beterler, sızlanıyorlar, açlar. Bugün AKP’ye baktığımızda onlar da aynı şeyi yapıyor. Tüm patronlar hükümet yanlısıdır bana kalırsa.

Bu söyleşiyi okuyanlara ne söylemek istersin?

Ben tekstil işçileri için konuşuyorum. Birbirimizi satmayalım. Bizim çıkarlarımız aynı.

Bir kelime vardır, biliyor musun? Ubuntu. ‘Ben biz olmayınca ben değilim’ demek. Yarı çıplak dolaşan bir adam bunu demiş, tek kelimeyle dünyayı ifade etmiş. Biz birlik olmadığımız müddetçe hiçbir şey düzelmez. Birlikten kuvvet doğar. İşçiler olarak bir araya toplanırsak bize de çocuklarımıza da kimse zarar veremez.