“Aydınlanma”nın aydınlığı ve sonrası

Cemal Bali Akal "Sivil Toplumun Tanrısı" adlı kitabında, Gérard Mairet'den yaptığı "sivil toplum olarak düşünülen toplum, ancak Devlet'le ve Devlet içinde varolabilirdi" alıntısının ardından şu eklemeyi yapar: "Ya da sivil toplum, kavramsal açıdan, insanlar Devlet'i düşünebilmeye başladıktan sonra varolabilirdi."

Bu anlamlandırmalarda dikkat merkezlerinden birinin, sivil toplum ekseni üzerinden devlet olgusuna odaklandığı son derece açık. O halde soru(n) şudur: Yurttaş devleti nasıl, daha doğrusu neden dolayı düşünür?

Yurttaşın yaşamına her an ve her alanda nüfuz edenin, yaşamında temel belirleyici olanın devlet aygıtı olmasından ötürüdür ki yurttaş, devleti düşünür. Ya da Marx'ın, "Hegel'in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi"nde dile getirdiği ifadeyle

"Özel alanların yasal hakkından doğan korporatif tin (...) devlet tinine dönüşür, çünkü kendi özel ereklerine erişme aracını devlette bulur (...) yurttaşlar devleti kendi tözleri olarak görürler, çünkü bu özel alanların ve bu alanlara bağlı olan her şeyin, yani haklarının, yetkelerinin ve gönençlerinin korunmasını güvence altına alan, devlettir. Korporatif tin, özelin evrenseldeki kökleşmesini dolayımsız bir biçimde içerir ve yurttaş tinindeki güçlü ve derin devlet duygusunu da işte bu durum açıklar."

Özellikle Aydınlanma döneminden başlamak üzere yukarıdaki 'ussallık' çerçevesinde kendini devlette içselleştiren yurttaş egemenin, önüne sürdüğü kültür olgusuna da buradan bakar.

Feodal düzen içinde yavaş ama sağlam adımlarla yol alıp gelişerek, ekonomik ve sosyal alanda üstünlüğü ve 1789'dan itibaren de iktidarı ele geçiren sınıf, burjuva sınıfı olmuştur. O dönemler boyunca, giderek artan bir güçle iktidarını sağlamlaştırmaya çalışan ve henüz "devrimci barutunu" tüketmemiş bir burjuvazi vardır karşımızda. "Devrimci" burjuvazi yeni bir dünya görüşü, yeni bir felsefe, yeni bir ekonomik ve sosyal doktrini de beraberinde getirme mücadelesinin uğrakları arasında, hemen yanı başında duran Aydınlanma'yı bulur omuz hizasında ve hiç tereddütsüz oradan beslenmeye başlar.

Çünkü Aydınlanmacılar aynı zamanda (açıkçası hemen hiçbiri farkına varamamış olsa da) kısa bir süre sonra, iktidarı ele geçirecek olan burjuvazinin ve dolayısıyla da kapitalizme özgü toplumsal ilişki biçimlerinin temellerini oluşturacak üstyapısal donanımı da kendiliğinden varetmiş bulunuyorlardı.

İnsanlığın, "Aydınlanma" kavramı ile tanışması bundan tam 218 yıl öncesine dayanır. Kavram önce Fransa, Almanya ve İngiltere gibi belli başlı tekil birkaç ülkeyi, ardından da hızla tüm Kıta Avrupası'nı sarıp sarmalayacak denli büyük bir yandaş kitlesi, itibar ve güç kazanır. Çünkü Aydınlanma'nın, dogmatik akıl'a karşı ortaya konulmuş olan eleştirel akıl'ı simgelemek gibi önemli ve güçlü bir temeli vardı.
Fikir babası olmasa da, 1791 yılında bakır üzerine yaptığı bir gravür eserine koyduğu adla, "Aydınlanma"nın isim babası olan Daniel Nikolaus Chodowiecki, kavramın ne anlama geldiğini şu sözlerle dile getirir:

"Mantığın bu yüce yapıtının (...) şimdiye değin (belki de konunun kendisi hâlâ yeni olduğu için) ufukta yükselen güneşten başka hiçbir genel, anlaşılır ve alegorik simgesi olmamıştır. Bu simge her zaman bataklıklardan, buhurdanlardan ve kurbanlık hayvanların putperest sunaklarında yakılan kurbanlardan yükselecek ve böylece bunları kolayca gizleyebilecek olan sisten ötürü herhalde daha uzunca bir süre en uygun simge olarak kalacaktır. Bununla birlikte sadece güneş ufukta yükseldiği zaman, sisin hiçbir zararı yoktur."

Gravür resmin ön planında, ağaçların arkasında biri büyük, diğeriyse daha küçük iki kulesi görünen şato benzeri bir yerleşime ait karanlık ormanın gölgesindeki şose yolda bir yaya ve tek başına bir atlının peşi sıra bir yük arabası ilerlemektedir. Yerleşim yeri, uzak sıradağların arkasından ortaya çıkan güneşten, ışınlarını henüz ağarmakta olan gökyüzüne gönderen ve yerleşim yerinin ardındaki sis perdesini dağıtmak üzere olan sabah güneşinden gelen aydınlığa bürünmüştür.

Bu gravürde, öne çıkan ana motif-simge, Chodowiecki'nin de ifade ettiği gibi, güneştir. Sisi dağıtan güneş... Bu ana motif-simgeye destek sunan, onu güçlendiren diğer motif-simgeler ise gözümüzde, güneşin aydınlığı ile görünür kılınanlardır: Üzerindeki karanlığı ancak bu aydınlık sayesinde yırtıp atan yerleşim birimi ve orada yaşayan insanlar, yine siste kendini belli etmesi mümkün olmayan yol ve yolun hem yerleşim birimine giden hem de yerleşim biriminden dışarıya açılmayı sağlayan gidiş-gelişi ve son olarak da (her ne kadar perspektif kurallarına göre öyle yapılması gerekse de) devasa iki ağaç, ama güneşten aldığı enerji ile adeta topraktan fışkıran devasa iki ağaç. Aslında bu gravür bize, sadece güneş simgesi ile değil tüm bu simgelerin totalliği üzerinden anlatır "Aydınlanma"yı.
Süreç, gerçekten de Chodowiecki'nin öngördüğü gibi uzun soluklu oldu. 18. yüzyılın son çeyreğinden 19. yüzyılın son çeyreğine dek, hayatın hemen her alanında insanoğlu, kendi elleriyle yarattığı eleştirel akıl'ın dogmatik akıl'a karşı verdiği savaşımın zaferlerle dolu (ki, bu zaferlerin ilk gerçek meyvesi kuşkusuz 1917 Ekim Devrimi ile kendini insanlığa sunmuştur) tarihine tanıklık etti.

Tanıklık, 1783'te İngiltere'de ilk buharlı geminin yüzdürülmesiyle başlar. 1789 Fransız Devrimi ile hız alan süreç, bunların etkilerinin hemen tüm Kıta Avrupası'na yayılımını ve 1800'lerin ilk çeyreğine denk düşen Sanayi Devrimi'ni takip eder. Ardından da yine hemen tüm Kıta Avrupası'nda etkisini gösteren 1848 Devrimleri'nin ortaya çıkması ve burjuvazinin "devrimci" dünya görüşünü (ve özellikle 1871 Paris Komünü ile) yerle bir eden gerçek devrimci pratiğin ilk nüveleri ile tanışıncaya dek devam eder.

O andan sonra ise insanlık, "Aydınlanma" tanımında Chodowiecki'nin bahsettiği o güneşin ve güneşle beraber simgelenenlerin kalın bir sis perdesinin ardında kalıp yok olmasına ve aynı zamanda "devrimci" burjuvazinin bu bayrağı, gönderden indirmesine şahit oldu.
Bu şahitlikle beraber, Walter Benjamin'in, "Brecht'i Anlamak"ta ifade ettiği gibi artık "devrimci mücadele kapitalizmle tin arasında değil, kapitalizmle proletarya arasında" sürecek olan bir doğrultuya girer.

Nedim Serkan Durak