Sosyal güvenliğin piyasalaştırılmasında son adım: Bireysel Emeklilik Sistemi

Bireysel Emeklilik Sistemi'nde (BES) değişiklik yapan kanun tasarısı, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda kabul edildi. Emeklilik sisteminde özel şirketlerin yer alacağı, işveren katkısı gözetmeden tüm primlerin çalışan tarafından karşılanacağı BES, sosyal güvenliğin özelleştirilmesinde önemli bir adım.

Bireysel Emeklilik Sistemi'nde (BES) değişiklik yapan kanun tasarısı, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda kabul edildi. Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve KHK'lerde değişiklik yapan kanun tasarısı birlikte görüşüldü.

Söz konusu tasarıyla, bireysel emeklilik hesabına yapılan devlet katkılarının hak kazanılan kısımları, Veraset ve İntikal Vergisi'nden muaf tutulacak.

Bireysel katılım yatırımcıları, Hazine Müsteşarlığı ve Maliye Bakanlığı'nca belirlenen esaslar çerçevesinde şirketler, koydukları sermaye miktarının yüzde 75'ini, Gelir Vergisi matrahından gider olarak indirebilecek. Bunun için anonim şirketlere ait iştirak hisselerinin en az 2 tam yıl elde tutma şartı aranacak.

Yapılan düzenlemelerle sermayenin BES’e katılımı özendiriliyor
Tasarıda yapılan yeni düzenlemelerle BES’e katılım sermaye için cazip hale getirilmeye çalışılıyor. ''Bireysel katılım sermayesine'' dâhil olmak isteyen şirketlerin yatırım yapmalarının devlet tarafından desteklenmesi öngörülüyor.

Diğer taraftan, tasarıda emeklilik sözleşmesinin tanımı yeniden yapılıyor. Sözleşmenin bireysel ve grup emeklilik sözleşmesi şeklinde yapılması düzenleniyor.

İşveren tarafından ödenenler hariç, katılımcı adına bireysel emeklilik hesabına ödenen katkı paylarının yüzde 25'ine karşılık gelen tutar, devlet katkısı olarak hesaplanacak.

Devletin yapacağı bu katkı ile tasarruf oranının artırılmasının hedeflendiği belirtiliyor. BES ile bireylerin emekliliğe yönelik tasarruflarının teşvik edileceği ve tasarruf yetersizliği probleminin çözülmesinin ekonomik kalkınmayı hızlandıracağı iddia ediliyor. Bu nedenle sosyal güvenlik uzmanı Ali Tezel, BES’i bir emeklilik uygulaması olarak değil, bir para biriktirme/tasarruf sistemi olarak tanımlıyor.

Kemal Derviş yaptı, AKP uyguladı
Aslında 2001 krizinin ardından Kemal Derviş öncülüğünde gerçekleştirilen "reform yasaları" çerçevesinde bireysel emeklilik, diğer bir deyişle "özel emeklilik" konusu gündeme gelmişti. Ancak somut adımlar 2003 yılında AKP hükümeti tarafından atıldı.

07.10.2001 tarihinde yürürlüğe giren 4632 sayılı Bireysel Emeklilik, Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile “tamamlayıcı” bir sosyal güvenlik anlayışı inşa edileceği ileri sürülmüştü. "Tamamlayıcı" olduğu söylenen Bireysel Emeklilik Sisteminin amacı mevcut sosyal güvenlik sisteminin tamamlayıcısı olarak bireylere isteğe bağlı ek bir sosyal güvenlik sağlamak, emekliliğe yönelik tasarrufları teşvik etmek ve emeklilik dönemlerinde ek bir gelir temin etmek şeklinde özetlenebilir.

Yukarıda tanımlanan amacın tamamen aksine BES ile sosyal güvenliğin önemli bir bileşeni olan emeklilik sisteminde yapılan değişiklikler, yalnızca yüksek gelir gruplarına hitap etmesinin yanı sıra emekçi sınıflardan sermayeye doğru bir gelir transferine yol açacak nitelikte.

BES ile sisteme dâhil olan ve “katılımcı” olarak adlandırılan kişi bütün primleri isteğe bağlı olarak kendisi ödeyecek. Zaten yasada primlere işveren katkısı ile ilgili doğrudan bir düzenleme yok. Kanun kapsamında emeklilik şirketi ile katılımcı arasında bir “emeklilik sözleşmesi” imzalanacak.

Emeklilik şirketi, katılımcı sisteme girerken, katkı payının dışında “giriş aidatı” da isteyebilecek ve yönetim masrafları katılımcının fonundan karşılanacak. En az on yıl sistemde kalan ve 56 yaşını dolduranlar, birikimlerini emekli aylığı veya toptan ödeme şeklinde almaya hak kazanacak.

Dolayısıyla, özel sistemde emekli maaşı, yalnızca bireysel kesintinin miktarına ve yatırım performansına bağlı olacak.

Bu düzenleme ile özel emeklilik sisteminin bir süre sonra mevcut kamu emeklilik sistemini ikame etmesinin önü açılmakta. Dolayısıyla insanları ağır prim yükleriyle 65 yaşında emekli yapan kamu sisteminin karşısına alternatif olarak konan özel emekliliğin özendirilmesiyle sosyal güvenlikte piyasalaşmanın yolu açılmakta.

Sosyal güvenliğin piyasalaşmasına doğru
En genel tanımıyla sosyal risklerin kamusal idaresi anlamına gelen sosyal güvenlik, "refah devleti"ne dayalı kapitalizm döneminde kurumsallaşırken, neoliberal dönemde bu kurum ve kurallar tasfiye edilerek hem "emekgücü maliyeti" ucuzlatıldı hem de sosyal güvenlik sistemi sermaye için bir kâr kapısına dönüştürüldü.

Literatürde “Şili Modeli” olarak bilinen ve temel amacı finans piyasalarına kaynak sağlamak olan bu model bugün hâlâ gündemde. Şili Modeli, işverenin ve devletin prim ödemediği malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları yerine özel sigorta şirketlerinin bulunduğu neoliberal bir sosyal güvenlik anlayışına dayanıyor.

Diktatör Pinochet’nin askeri yönetimi parasalcı doktrinin gereklerine uygun olarak, 1983’ten itibaren malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları yerine özel sigorta şirketlerini ikame etmeye başlamıştı. Emekçiler, patronların ve devletin prim ödemediği bu yeni sisteme , tercih hakkı verilmeden, dâhil edilmişlerdi. Bu model, Pinochet rejiminde uygulanmaya başladıktan sonra IMF, Dünya Bankası gibi kurumlarca diğer Latin Amerika ülkelerine de dikte edilmişti.

Ancak 1995’te sistemde malî kriz başlamış, biriken fonların getirileri azalmış, bu durum karşısında endişelenen sigortalılar sık sık fon değiştirmiş ve sisteme düzenli prim ödeyenlerin oranı büyük ölçüde azalmıştı.

Bu bağlamda, emeklilik sisteminin özelleştirilmesi yalnızca kamusal sistemin gelirin yeniden bölüşümüne yönelik işlevini tasfiye etmekle kalmıyor, aynı zamanda özel fonlarda biriken kaynakları piyasa risklerine maruz bırakarak, emekçileri hiçbir zaman emekli olamadıkları bir hayata da mahkum ediyor.

(soL-Ekonomi)