Et yiyemiyoruz

1980 yılında 85 milyon olan canlı hayvan stoğu, 2009 itibarıyla 40 milyona geriledi. Et üretimi ise 600 bin tondan 400 bin ton seviyelerine düştü. Ülkemiz kurban bayramını bu içler acısı tabloyla karşılıyor.

Bugün yeni bir Kurban Bayramının ilk günü. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’ne (TMMOB) bağlı Ziraat Mühendisleri Odası’nın (ZMO) verilerine göre 4 gün sürecek bayram boyunca 500 binden fazla büyükbaş hayvanın, 2 milyondan fazla da küçükbaş hayvanın kesime gideceği tahmin ediliyor.

Öte yandan Türkiye hayvancılığının yıllardır gerilemesi sonucu geldiği hassas nokta, her yıl düzenlenen bu ritüeli bile hayvancılık açısından “tehdit” haline getirmiş durumda. Hayvancılığın geldiği bu içler acısı durumda en büyük pay, temelleri 1980’lerde atılan ve AKP döneminde ivmelenen dışa bağımlılık sendromunda.

Sözde koruma
Hükümetin son dönem sağladığı sınırlı et ve canlı hayvan ithalat serbestisiyle birlikte, hayvancılığın ithalata karşı koruma altında olduğu “gerçeği” tekrar gündeme geldi. Özellikle olası bir et ithalatı dalgasından vurgun yapmayı hedefleyen kesimler, hayvancılığın geldiği bu noktadan, ithalat yasağını suçlu bile tuttular.

Öte yandan Türkiye’de hayvancılığın girdiler bakımından geldiği nokta, sektörün hiç de koruma altında olmadığını gösteriyor. ZMO verilerine göre 1980’lere kadar tarımsal hammadde dış ticaretinde kendine yeterli olan Türkiye, yıllar içinde özellikle de hayvancılık alanında net ithalatçı konuma geriledi.

İthalatçı konuma gelinmesinde ve genel olarak yaşanan gerilemede ZMO’nun da dikkat çektiği gibi hayvancılık alanında pazarı düzenleyen Et ve Balık Kurumu, Süt Endüstrisi Kurumu gibi kurumların uygun fiyattan kaliteli girdi sağlayan Yem Sanayi gibi kurumların hayvancılıkta araştırma-geliştirme faaliyetleri yürüten Araştırma Enstitüleri gibi kurumların tasfiyesi, özelleştirilmesi ya da işlevsizleştirilmesi önemli rol oynadı. Ayrıca damızlık yetiştiriciliği, suni dölleme, aşılama gibi alanların büyük ölçüde yabancı tekellere bırakılarak üretici yararı yerine kâr odaklı bir sürecin başlatılması, hayvancılık alanında verilen desteklerin nitelik ve niceliğindeki yetersizlikler de gerilemenin nedenleri arasında.

Türkiye’nin karma yem üretiminde giderek artan ithalat payı, yüzde 50’ye dayanmış durumda. 2009 itibarıyla 9,5 milyon tonluk toplam karma yem üretiminin 4 milyon tonunun ithal hammaddeye dayandıran Türkiye, bu girdi için 1 milyar doların üzerinde bir kaynak ödedi.

Yüksek fiyatlı olan ve giderek artan ithal girdiler ise, gerek doğrudan, gerekse de artan işletme maliyetlerinin sürdürülememesi sonucu üretimin terk edilmesi ve hayvan stoğunun azalması yolu ile, et fiyatlarının artışını paralelinde getiriyor.

Hayvan stoğu yarı yarıya eridi
Türkiye’nin hayvan stoğundaki gerileme, gelinen noktayı özetler nitelikte: 1980 yılında 85 milyon olan canlı hayvan stoğu, 2009 itibarıyla 40 milyona gerilemiş durumda et üretimi ise 600 bin tondan 400 bin ton seviyelerine kadar gerilemiş durumda. Hayvancılığın geldiği bu noktada, Kurban Bayramında eriyen hayvan stoklarının yerine konmaması ve buna bağlı olarak et fiyatlarının daha da yükselmesi bekleniyor.

Oysaki, mera ve hazine arazisi alanlarının ıslah edilmesi sonucu kaba yem ihtiyacının rahatlıkla karşılanabileceğini belirten ZMO, süt ve et maliyetinin yüzde 60-80 arasındaki girdisini oluşturan yemin, mera ve hazine arazilerinin etkin kullanımı yoluyla yüzde 10-30 bandına düşürülebileceğini, yani et maliyetinin yüzde 50 oranında düşürülebileceğini belirtiyor. Bu hesapla mevcut durumda 17-18 TL olan karkas et fiyatının, tamamen yerli kaynakların kullanılması yoluyla 10 TL’nin altına çekilmesi bile mümkün. Et üretimi ve genel olarak hayvancılıkta ulusal ölçekte bir planlama, yem sanayinin güçlendirilmesi, damızlık üretiminin ve yüksek verimli yerli hayvan cinslerinin geliştirilmesi de hayvancılığın çöküşünü durduracak adımlar arasında yer alıyor.

Öte yandan mevcut meraların ve hazine arazilerinin korunması bir yana, açıkça talan edilmesine göz yuman AKP hükümeti, özellikle meraların belediyeler tarafından amaç dışı kullanımını izlemekle yetiniyor. Hükümetin son bir yılda “kristalleşen” ulusal stratejisinin ana eksenini ise, herhangi bir denetime tabi olmayan ve kalıcı sonuç getirmeyen ithalat izinleri oluşturuyor.

Et yiyemiyoruz
Hayvancılığın çöküşüne paralel olarak ülkemizde kişi başına et tüketimi de gerilemiş durumda. AKP döneminde enflasyon hesabının ve milli gelir hesabının değiştirilmesi gibi AKP hükümetinin lehine sonuçlar veren ve pekçok tartışmaya neden olan uygulamalara imza atan Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TUİK), hâlâ kişi başına et tüketimini ölçtüğü bir veri serisi bulunmuyor. Öte yandan, et üretiminin gerilediğini ve nüfusun arttığını belirten ZMO’ya göre, kişi başına et tüketimi ülkemizde son 30 yılda yüksek bir gerileme kaydetti. 2009 itibarıyla kişi başına yıllık kırmızı et tüketimi ABD’de 95 kg, AB ülkelerinde 75 kg olmasına karşılık Türkiye’de 8 kg dolayında bulunuyor. Şüphesiz bu durumda, kırmızı etin kilogram fiyatının AB ülkelerinde 4, ABD’de 5 dolar iken, Türkiye’de 17 dolar olmasının payı çok yüksek.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) yayınladığı son istatistik yıllığı olan 2009 İstatistik Yıllığı, Türkiye’nin yakın dönem üç kesitine ilişkin veri sunarak, daha genel bir veri olan kişi başına protein tüketiminin düşüşüne işaret ediyor. FAO verilerine göre, Türkiye’de 1994-1996 yıllarında kişi başına 101 gram olan günlük protein tüketimi, 1999-2001 yıllarında 97 grama, 2003-2005 yıllarında ise 96 grama düştü. 96 gr’lik protein tüketimi, dünya ortalamasının (75 gr) üzerinde olmakla birlikte, AB ortalamasının (108 gr) altında yer alıyor.

Günlük protein tüketimi içinde hayvansal proteinlerin oranı ise çok düşük. FAO 2002 verilerine göre Türkiye’de tüketilen protein içindeki hayvansal protein oranı yüzde 21,3. Bu rakam hem AB ortalamasının (yüzde 65,5) hem de dünya ortalamasının (yüzde 28,7) oldukça altında.

174 ülke arasında 148'inci
Türkiye’nin et ve sakatat tüketimi bakımından durumu ise kelimenin tam anlamıyla içler acısı. Türkiye, bir kişinin günlük gıda tüketiminde et ve sakatat ürünlerinin payı bakımından da oldukça geri sıralarda yer alıyor. Günlük gıda tüketiminde et ve sakatat ürünlerinin payı dünya ortalamasında yüzde 8,3 iken, Türkiye’de yalnızca yüzde 2,7. Türkiye sahip olduğu bu payla, verisi bulunan 174 ülke arasında 148. sırada yer alıyor. Halkın günlük beslenmesinde et ve sakatat ürünlerinin payı bakımından Türkiye’den daha iyi durumda olan ülkeler arasında Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerinin yanı sıra, Peru, Kenya, Uganda, Senegal gibi kişi başına milli geliri oldukça düşük olan ülkeler de yer alıyor.

Günlük gıda tüketiminde süt ürünleri, yumurta ve balık ürünlerinin payı bakımından da 85. sırada yer alan Türkiye, et ve sakatattaki eksiğini bu ürünlerle kapatıyor olmaktan da çok uzak.

(soL-Haber Merkezi)