Bank-Sen Ziraat Bankası’ndaki özelleştirme ve güvencesizleştirme sürecini anlattı

Bank-Sen “Özelleştirme ve Güvencesizleştirme Sürecinde Ziraat Bankası A.Ş.” başlıklı bir rapor yayımlayarak, bankanın özelleştirilmesine yönelik hazırlıkları ve çalışanların haklarına yönelik saldırıları anlattı.

DİSK’e bağlı Türkiye Devrimci Banka ve Sigorta İşçileri Sendikası (Bank-Sen) Ziraat Bankası hakkında bir rapor yayımladı. “Özelleştirme ve Güvencesizleştirme Sürecinde Ziraat Bankası A.Ş.” başlığını taşıyan raporda, bankanın özelleştirilmesine yönelik hazırlıklar ve banka çalışanlarının haklarına yönelik saldırılar ayrıntılı bir biçimde tartışılıyor.

Raporda banka şubelerinde, plazalarda çalışanların işçi sınıfının diğer kesimleriyle ortak bir kader paylaştığı vurgulanarak, Ziraat Bankası’nda yaşanmakta olan dönüşümle birlikte 20 binin üzerindeki emekçinin hayatının da geri dönülmez bir biçimde değiştirilmek istendiği belirtiliyor. “Zorla imzalatılan anlaşmalar, çalışanlar üzerinde yaratılan satış ve pazarlama baskısı, ucuz ve güvencesiz istihdamı kural haline getiren uygulamalar ve en önemlisi özelleştirme Ziraat Bankası emekçilerini bekleyen tehlikelere işaret ediyor” diyen Bank-Sen, bu tehditlerin yalnızca Ziraat Bankası emekçilerinin örgütlenmesiyle bertaraf edilebileceğinin altını çiziyor.

Yaşananlar, Halk Bankası ve Vakıfbank’taki özelleştirme sürecinin aynısı
Raporda Ziraat Bankası’nda yaşanan dönüşümün kamu bankalarının özelleştirmeye hazır hale getirilmesi sürecinin tipik bir örneği savunularak, Halk Bankası ve Vakıfbank’taki gibi bir personel politikası izlendiği ve bir “halka arz” planlaması yapıldığı ifade edildi. Genel müdür dahil birçok üst düzey Halk Bankası çalışanının Ziraat Bankası’na geçirilmiş olmasının da özelleştirme hazırlığının bir boyutu olduğunu savunan Bank-Sen, “Şimdilik gerçekleştirilmese de medyaya da yansıdığı kadarıyla yeni yönetimin ilk icraatlarından birinin personel servislerini ücretli hale getirmek olacağı söylenmektedir. Bu örnek bile Ziraat Bankası personelinin önümüzdeki dönem yaşayacağı zorlukların habercisi olmuştur” dedi.

Raporda özelleştirme hazırlığı kapsamında bankanın “verimliliğinin” şube başına düşen personel sayısı azaltılarak artırılmaya çalışıldığı maaşları görece yüksek, tecrübeli çalışanların emekliliğe zorlandığı ve birçok sosyal hakkın yok edilmek istendiği belirtildi.

Zirai kalkınma misyonu terk edilecek
Ziraat Bankası’nın özelleştirilmesiyle birlikte bankanın zirai kalkınma alanında üstlendiği önemli misyonun da terk edileceğini savunan Bank-Sen, bankanın zirai kalkınmayla ilişkisinin kesilmesi amacıyla adının da ZRT Bank ya da Z Bank gibi isimlerle değiştirilmesinin tasarlandığını ileri sürdü. Raporda isim değişikliği arayışının “Ziraat ismini unutturmak ve çiftçiye destek olan banka halinden özel bankalarla yarışan banka haline dönüşümün de alt yapısını hazırlamak” olduğu savunuldu.

Çalışanların iş yükü artıyor
Ziraat Bankası’nın yaklaşık 10 yıl içerisinde 333 yeni şube ve 786 yeni personeli bünyesine kattığını hatırlatan Bank-Sen, bankanın büyümesiyle şube başına düşen personel sayısının azalmasının birlikte gerçekleştiğini ifade etti. Raporda şu veriler aktarıldı:

“2002 yılı itibariyle şube başına yaklaşık 19,8 personel hizmet verirken, 2012 Haziran ayında bu oran 16,0’a gerilemiştir. Yalnızca Haziran 2011-Haziran 2012 döneminde ise, şube başına düşen personel sayısı 16,52’den 16,0’a gerilemiştir. Şube başına yaklaşık dört kişilik söz konusu istihdam kaybı, verimlilik, uluslararası rekabet ve bankacılık standartlarını yakalama gibi bildik gerekçelerle açıklanmaktadır. Bankanın 2008-2011 yılları arasındaki faaliyetlerine göz attığımızda ise toplam aktiflerin yüzde 53,8, toplam mevduatın yüzde 34,7 ve toplam kredilerin yüzde 131,6 oranında arttığı görülmektedir. İş hacminde yaşanan artış, personel ortalamasındaki değişimle birlikte değerlendirildiğinde, Ziraat Bankası emekçilerinin sıkça dille getirdiği çalışma koşullarının ağırlaşması olgusu gözler önüne serilmektedir.”

Pazarlama yapan yükseliyor
Şubelerdeki kadro yapılarının değiştirilmesiyle birlikte maaşların da unvan ve performans esasına göre belirlendiğini kaydeden Bank-Sen, daha çok pazarlama yapan personelin banka içinde yükselme olanağının arttığını ve pazarlamanın bankanın önceliklerinden bir tanesi haline geldiğini ileri sürdü. Bank-Sen “Bunun en somut göstergelerinden birisi, pazarlama ve operasyon bölümlerinin birbirinden bağımsız birimler haline getirilmesidir” dedi.

Güvencesizleştirme politikası on yıldır sürüyor
Rapor, banka çalışanlarının iş güvencesinden mahrum bırakılmasına yönelik dönüşümlerin 2000 yılında çıkartılan ve 2001 krizinden sonra yapılan değişikliklerle kamu bankacılığının tasfiyesine yönelik olarak yeniden tasarlanan 4603 sayılı kanunla hız kazandığını hatırlatıyor. Raporda 4603 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun’da 2002 sonunda yapılan değişiklikle banka personelin İş Kanunu’na tabi kılındığı vurgulandıktan sonra şunlar söyleniyor:

“Ziraat Bankası yönetiminin dayattığı Belirsiz Süreli Hizmet Sözleşmesi’ni imzalamayı reddedenler ise ‘ihtiyaç fazlası personel’ olarak başka şehirlere sürülmekle tehdit edilmiştir. Bu durum, özelleştirme saldırılarında siyasi iktidarların sıkça başvurduğu ‘ya güvencesizlik koşullarını kabul et ya da git’ ikilemini çalışanlara dayatmıştır.”

Lojman kiraları 9 kat artırıldı
Ziraat Bankası’nda özelleştirmeye hazırlık sürecinin çalışanların haklarında da gerilemeleri beraberinde getirdiğini vurgulayan, çalışanların haklarına yönelik saldırının sadece Ziraat Bankası’ndaki emekçileri değil bütün kamu bankalarında çalışanları ilgilendirdiğinin altını çizdi.

Raporda buna örnek olarak Ziraat Bankası lojmanlarıyla ilgili yaşananlar gösterildi. Maliye Bakanlığı tarafından “şikayet üzerine” Ziraat Bankası’na ait 4 bin lojmanın durumunun incelendiği ve İş Kanunu’na tabi kurumlarda personele düşük bedelle lojman tahsis edilemeyeceği hükmü gerekçe gösterilerek bankaya vergi cezası kesildiği hatırlatıldı. Bunun üzerine Ziraat Bankası yönetiminin “çözümü” lojman kiralarını yüzde 900’e varan oranlarda artırmakta bulduğu belirtilerek, “Bu durum, söz konusu lojmanları kullanan sınırlı sayıdaki banka çalışanlarının sahip olduğu statüye işaret edilerek banka çalışanları arasında meşrulaştırılmıştır. Oysa ki yaşanan yalnızca Ziraat Bankası çalışanlarını değil başta diğer kamu bankaları olmak üzere banka emekçilerini yakından ilgilendirmektedir” denildi.

Güvencesizleştirmede yeni aşama: İkale sözleşmesi
Bank-Sen raporunda 2012 yılında banka çalışanlarının güvencesizleştirilmesine yönelik yeni adımların atıldığına işaret edilerek, temmuz ayında banka yönetimi trafından alınan kararla getirilen ikale (anlaşma) sözleşmesinin uygulamasının bu doğrultudaki işlevi üzerinde duruluyor. Bank-Sen’in Ziraat Bankası raporunda ikale sözleşmesinin güvencesiz çalışma dayatmasıyla ilişkisi şu şekilde kuruluyor:

“Söz konusu ikale sözleşmesinin en önemli özelliklerinin başında, bir defaya mahsus olarak hayata geçirilen istisnai bir uygulama olmayıp bankanın insan kaynakları politikasının bir parçası haline gelmesidir. İkale sözleşmesi aracılığıyla, Ziraat Bankası çalışanlarına iki maaş tutarında ek ödeme rüşveti teklif edilerek iş sözleşmelerinin ‘anlaşarak’ sonlandırılması dayatılmaktadır. İkale sözleşmesini imzalamayanların hizmet sözleşmelerinin ise, İş Kanunu’nun 18. maddesi kapsamında geçerli sebeple feshedileceği belirtilmektedir. Geçerli fesih uygulaması ise yine İş Kanunu’nun “Çalışma koşullarında değişiklik ve iş sözleşmesinin feshi” başlıklı 22. Maddesine dayandırılmaktadır.”

İlgili kanun maddesinde işçilerin fesih nedeniyle dava açabilecekleri hükmünün de yer aldığının altını çizen Bank-Sen, Ziraat Bankası tarafından imzalatılan ikale sözleşmesinin 3. ve 5. maddelerinde “işçinin iş sözleşmesinin sona ermesinden doğan her türlü dava hakkının ortadan kalkacağını, işçinin işe iade talebinde bulunamayacağını, aksi halde işçiye yapılan ödemelerin iadesinin zorunlu olduğunun” belirtildiğini kaydetti.

Raporda “Ziraat Bankası’nda son olarak ikale sözleşmelerin zorla imzalatılmak istenmesiyle gelinen aşama, bir yanıyla 2000 yılında çıkarılan 4603 sayılı yasayla başlayan özelleştirme, güvencesizleştirme ve çalışanların kazanımlarına dönük saldırgan tutumun devamı niteliğindedir” denildi.

Genel müdürlüğün İstanbul’a taşınması
Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü’nün İstanbul Finans Merkezi politikası çerçevesinde İstanbul’a taşınmakta olduğunu belirten rapor, taşınma sürecinde genel müdürlük çalışanlarının bir kısmının emeklilik veya istifa yoluyla tasfiye edildiklerini öne sürdü. Bank-Sen, bankanın “diğer yandan yeni genel müdürlük bünyesinde genç ama güvencesiz olarak daha olumsuz koşullarda çalışacak bir toplamı bünyesine katmaya hazırlandığını” söyledi ve şöyle devam etti:

“Geçtiğimiz günlerde Ziraat Bankası İnsan Kaynakları Müdürlüğü’nden yapılan açıklamada İstanbul’a taşınma projesi ve yeni şubeleşme çalışmaları nedeniyle oluşacak personel ihtiyacının karşılanması amacıyla 3 bin 265 yeni personel alacağı bildirilmiştir. Öte yandan personel alımında ilk defa lise ve 2 yıllık yüksekokul mezunlarına da çalışma imkanı sunulacak olması, daha geniş kesimlere istihdam sağlama kaygısından çok personel giderlerini azaltacak bir ucuz istihdam temininden kaynaklanmaktadır.”

Esas mesele banka çalışanlarının ne yapacağı
Raporun sonuç bölümünde esas meselenin Ziraat Bankası emekçilerinin ne yapacağı olduğu şu sözlerle dile getirildi:

“Ziraat Bankası yönetimi, piyasa koşullarına uyum sağlayabilen rekabetçi bir banka yaratmak ya da banka personelinin yaş ortalamasını düşürmek gibi gerekçelerle bir yandan büyük bir tasfiye operasyonu gerçekleştirmekte bir yandan da genç, güvencesiz ve ağır çalışma koşullarına boyun eğen kesimlerin daha yoğun bir biçimde istihdam edilmesine öncelik vermektedir. AKP iktidarı eliyle şekillendirilen Türkiye’de böylesi bir dönüşümün koşulları da mümkün hale gelmektedir. Ziraat Bankası’nın 2011 yılı içinde çeşitli unvanlarla alacağını duyurduğu bin 545 kişilik kadroya 88 bin 206 üniversite mezununun başvurması bu tablonun en yalın göstergelerinden birisidir. Asıl sorulması gereken soru ise Ziraat Bankası çalışanlarının gelinen yol ayrımında nasıl bir tutum alacağıdır. (…) Bu bağlamda arzu edilen örgütsüz, hak ve kazanımları için mücadele etmekten kaçınan, güvencesizliğe boyun eğen, ortak çıkarlar etrafında hareket etme istek ve olanağından mahrum bırakılmış Ziraat Bankası çalışanları yaratmaktır. Kritik olansa banka emekçilerinin kendilerine biçilmek istenen bu rolü kabul edip etmeyecekleridir.”

Bank-Sen raporda ayrıca şu sorun ve talepleri sıraladı:

- Ziraat Bankası A.Ş.’de farklı sözleşme türüne dayalı olarak çalışmaktan kaynaklanan her tür ayrımcı uygulama sonlandırılmalı tüm çalışanların ortak hak ve kazanımlara sahip olması sağlanmalıdır.

- Ziraat Bankası çalışanlarının yasalardan ve Anayasa’dan kaynaklanan sendika üyesi olma hakkını kullanması önündeki her türlü engelleme ve baskı durdurulmalıdır.

- Zorla ikale sözleşmesi imzalatılması politikası sonlandırılmalı bugüne kadar bu uygulamadan kaynaklanan her tür hak kaybı Ziraat bankası emekçilerine iade edilmelidir.

- Çalışanlara baskı politikası olarak dayatılan zorla emeklilik, istifa ya da sürgün gibi uygulamalar derhal sonlandırılmalıdır.

- Ziraat Bankası çalışanlarının sadece belli bir bölümünün yararlanabildiği her tür ayni ve nakdi sosyal yardım ve hizmetler çalışanların tümüne istisnasız bir şekilde sağlanmalıdır. Eşitlik ilkesi, mevcut hak ve kazanımları geriletecek şekilde değil geliştirecek şekilde yorumlanmalıdır.

- Çalışanlara tahsis edilen servis, yemek, lojman gibi her tür sosyal hizmet, piyasacı ve karlılığı esas alan bir anlayışla değil toplumsal yarar ve çalışanlara karşı sorumluluk ilkesi çerçevesinde değerlendirilmelidir. Bu tür hizmetlerin sunumuna karşılık olarak çalışanlardan herhangi bir kesinti yapılmamalı bunun yasal olarak mümkün olmadığı durumlarda ise asgari tutar esas alınmalıdır.

- Verimlilik, karlılık ya da benzer gerekçelerle çalışanların daha fazla satış ve pazarlama yapmasını dayatan her tür baskıcı ve yıldırıcı uygulama sonlandırılmalıdır.

-

Ziraat Bankası çalışanlarının yasalardan ya da mevcut uygulamalardan kaynaklanan iş güvencesini zayıflatacak ya da ortadan kaldıracak her tür düzenleme terk edilmelidir.

- Emekliliği hak edip kendi özgür iradesiyle işten ayrılan çalışanların emeklilik sürelerinin hesaplanmasında yaşanan adaletsizlik giderilmeli farklı sosyal güvenlik kurumlarında ya da kamu kurum ve kuruluşlarında geçirilen hizmet süreleri kıdem tazminatı bakımından bir bütün olarak ele alınıp hesaplanmalıdır.

(soL-Ekonomi)