Türkiye Suriye’yi ‘ehlileştirdi’ mi?

Suriye’nin üzerinde işgal bulutları dolaşıyor. Bush döneminde ABD tarafından “şer ekseni”nde değerlendirilen Suriye, özellikle AKP iktidarının son döneminde Türkiye tarafından atılan adımlarla Batı ile uyumlu bir pozisyona çekilmeye çalışılıyordu.

Arap dünyasındaki hükümet karşıtı gösteriler komşu ülke Suriye’ye de sıçrayınca, akla ister istemez Türkiye’nin Suriye ile son dönem kurduğu ilişkiler ve Suriye’nin ABD ve İsrail karşısındaki tutumu akıllara geldi. Uzunca bir süre, ABD tarafından “uluslararası teröre destek veren ülke” olarak kabul edilip mahut “şer ekseni”ne Ortadoğu’da İran ile birlikte dahil edilen Suriye, özellikle Bush yönetiminin son dönemlerinde AKP eliyle yüzünü Batı’ya dönmeye zorlanıyordu. Suriye’yi işgal tehdidi ile birlikte bir tür diplomatik manevra da olan bu yaklaşım, aynı zamanda Türkiye’yi de “bölgesinde aktif rol almaya” çağıran ilk adımlardandı.

2007 yılında ilginç bir olay yaşanmıştı. AKP hükümeti "Komşularla sıfır sorun" politikasını uyguladığını iddia ederken, İsrail'den kalkan savaş uçakları Türk hava sahasını kullanarak Suriye'yi vurmuştu.

Bush’un şer ekseninde Suriye
Irak’ın ABD öncülüğündeki koalisyon güçleri tarafından işgal edilmesiyle birlikte, bölgede gözler iki ülkeye çevrilmişti: İran ve Suriye. Bu iki ülke, ABD tarafından Ortadoğu’daki “terörist” gruplara yardım ile suçlanıyordu. Bu “terörist” grupların başında ise Hamas ve Hizbullah geliyor.

Suriye, 90’lı yıllarda “piyasaya uyum” için belirli adımlar atmasında rağmen, 11 Eylül’den sonra saldırganlığın dozunu artıran ABD ve onun Ortadoğu’daki partneri İsrail için “sağlam papuç” olmamaya devam ediyordu. “Bush doktrini”nin önleyici savaş kısmında, özellikle Soğuk Savaş döneminde iki kamp arasında salınan veya bağımsız bir hat izlemeye çalışan Arap ülkelerine dönük silahlı müdahale vardı. Suriye, Irak kadar parçalı bir yapı göstermemesiyle, emperyalist maniplasyonlara daha kapalı olmasıyla ve uluslararası ilişkilerinde Irak’tan daha iyi durumda olmasıyla işgale uğramadan Bush dönemini atlattı.

Dış politikada yumuşama ve Türkiye etkisi
Aslında Suriye’nin uluslararası plandaki en temel “düşmanı” İsrail ve Lübnan olarak görünüyordu. Örneğin, 2007 yılında Annapolis’te ABD’nin başını çektiği bir “Ortadoğu Barış Konferansı”na, boykot edeceğini duyurup da son anda katılmayı tercih eden Suriye, konferanstan çıkan sonuç bildirgesini “Ortadoğu halkları için adil bir yenilgi” olarak nitelendirmiş ve ABD’yi İsrail’den “Yahudi devleti” olarak bahsettiği için kınamıştı.

İsrail ve Suriye arasındaki gerginlikte devreye Türkiye girecekti. Bu arabuluculuk meselesi, AKP hükümetinin bölgede aktif rol alma isteğine bağlansa da, esas çağrı ABD’den gelecekti. Lübnan’da Hizbullah’ın ABD ve İsrail yanlısı hükümete seçimlerde darbe vurmasıyla birlikte başlayan süreç, Suriye’yi Ortadoğu’daki “direniş” ekseninden çıkartıp Batı ile daha uyumlu hareket etmesini amaçlıyordu.

2008 yılındaki bir dizi görüşme dikkat çekiciydi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Washington ziyareti öncesinde İstanbul’a gelen Suriye Başbakan Yardımcısı El Derdari ve yanındaki bakanlar, Türkiye ile Suriye arasında enerji, ulaşım ve sermaye piyasaları konularında mutabakat anlaşmalarına imza atmışlardı. İlginç olan diğer taraf ise, bu görüşmenin aynı zamanda Bush’un Ortadoğu turuna çıkmasından hemen önce yapılmış olmasıydı.

Hemen ardından, ABD’nin İsrail ile Suriye arasında “barış” görüşmelerine başlanması gerektiği yönündeki telkinleri gündeme geldi. Daha önce bu yumuşamaya karşıyken tavır değiştirilmesi, ABD’nin Suriye’yi Hizbullah’tan uzaklaşırma planı olarak yorumlanıyordu. ABD, Türkiye’nin “arabuluculuk” konusunda başarılı olması durumunda, görüşmelere katılabileceğini vurguluyordu. Suriye ile İsrail’in ilk tavrı ise Türkiye’ye dönük güvensizlik ve Bush yönetiminin sonrasını beklemekti.

AKP’nin İsrail tarafında pek de ciddiye alınmadığı görüşmeler, İsral’in Gazze saldırısı ve Recep Tayyip Erdoğan’ın “one minute” çıkışıyla birlikte akamete uğramıştı. Temmuz 2009’da “sürpriz” bir şekilde Suriye’yi ziyaret eden Başbakan Erdoğan, Filistin, İsrail ve bölge sorunlarını Beşar Esad ile görüşmüş ve Esad’dan da bol bol övgü almıştı. Bu ziyarete İsrail’in yanıtı ise, “Türkiye arabulucu olabilir, ama Erdoğan olamaz” şeklindeydi.

Obama’nın seçilmesiyle birlikte “yumuşama” süreci de devam etti. Suriye ile diplomatik ilişkilerini artıran ABD, bölgede yalnız İsrail’le iş göremeyeceği düşüncesiyle Türkiye’nin “Yeni-Osmanlıcı” fantezilerine alan açarak, bir kez daha Türkiye’yi ön plana çıkartıyordu. Direk görüşmelere de önem veren Obama yönetimi, Ortadoğu temsilcisi George Mitchell’i Beşar Esad ile görüştürmüştü.

‘Ekonomik temel’ de sağlam
Dış politika alanında bütün bunlar yaşanırken, Türkiye ile Suriye ekonomik ilişkilerini de geliştirdi. Suriye’nin yüzünü Batı’ya dönmesinde rol üstlenen Türkiye, ekonomik olarak Suriye’deki piyasa kurumlarının gelişmesi, özelleştirmeler gibi başlıklarda inisiyatif alarak “faydalı” olabileceğini gösterdi. Aynı zamanda, bölgedeki ekonomik gelişmelerden “yandaşlar” da pay alacaktı.

2009 yılında Suriye ile imzalanan doğalgaz ve elektrik anlaşması önemli bir yer teşkil ediyordu. En önemli adımlardan birisi ise, 2010 yılında Suriye’ye giden Merkez Bankası ve Türkiye Bankalar Birliği yöneticilerinin imza attığı anlaşmalar oldu. Suriye’nin finans piyasasını serbestleştirme konusunda çok kararlı olduğunu vurgulayan Suriye Merkez Bankası Başkanı Edip Meyale, Türk bankalarının Suriye’de şube açmasına olanak tanıyan anlaşmayı imzalamıştı.

Bunun yanında, yine geçtiğimiz sene AKP hükümeti, Suriye, Ürdün ve Lübnan ile birlikte bir serbest ticaret bölgesi kurulmasında adım atmıştı. İlgili serbest ticaret bölgesinin “Dört ülkenin yer alacağı bir platforma taşıyarak sanayi, tarım, hizmetler, ulaştırma, enerji, çevre, rekabet, fikri mülkiyet hakları ve uluslararası ticaret müzakereleri gibi alanlarda işbirliğinin geliştirilmesine ve ticaretin akışının kolaylaştırılması için lojistik merkezleri kurulması, gümrüklerin modernizasyonu ve otomasyonu, kombine taşımacılık, KOBİ'ler arasında sınır ötesi kümeleşmenin sağlanması gibi ortak projelerin oluşturulmasına hizmet etmesi amaçlanmaktadır.” denilmişti.

Özellikle Türkiye ile Suriye’nin bu yakınlaşmaları ile birlikte, Suriye’nin ABD kampına yanaştığı yönünde iddialar ortaya atılmıştı.
(soL - Dış Haberler)