SYRİZA nedir?

Yunanistan seçimlerinden Radikal Sol Koalisyon'un (SYRİZA) ikinci parti çıkması, Fransa'da 'sosyal demokrat' Hollande'ın da cumhurbaşkanı seçilmesi ile birlikte, Türkiye solunun bazı kesimlerinde heyecan yarattı. Peki bu SYRİZA nedir?

Yunan siyasetine tarihsel bir bakış ya da SYRİZA nedir?

SYRİZA nereden mi çıktı? Anlatmaya iç içe geçen iki “sol” yükseliş hikayesi ile başlayalım.

Karizmatik bir lider, Yunanistan’ı adeta sallıyor. Klasik anlamda parti olmayan, halkın ümitlerinin tükendiği bir anda ortaya çıkmış bir hareketin liderlik koltuğunda oturan bu isim, geçmiş kariyeri ve mücadelesi ile Yunanistan’da kurulu politik düzene meydan okuyor ve üç aşağı beş yukarı mitinglerinde şöyle diyor: Ülkemizi sokmaya çalıştıkları o birlik bir tekeller ve sermayederler birliğidir. Yunanistan’ın Avrupa Topluluğu’na entegrasyonuna kesinlikle karşıyız. Ülkemizdeki ABD ve NATO üslerini söküp atacağız, Yunanistan'ı, halkımızın bağımsız ülkesi haline getirip, toplumsal kurtuluşu gerçekleştireceğiz. Kitlesel sektörlerde kamulaştırmalara gideceğiz. Dört temel ilkemiz var: Ulusal bağımsızlık, halk egemenliği, demokrasi ve toplumsal kurtuluş.

Bu sözlerin sahibi kim mi?

Metaksas Diktatörlüğü döneminde üniversite öğrencisi olan ve troçkist olduğu gerekçesiyle kısa süre tutuklu kaldıktan sonra ülke dışına çıkmasına izin verilen ve ABD’ye giderek Harvard’da iktisat eğitimi alan Andreas Papandreou. Doktorasını bitirir bitirmez gönüllü olarak ABD Donanması’na katılan “marksist” iktisatçı Andreas Papandreou. 1959’da Yunan sağının güçlü ismi Konstantin Karamanlis’in çağrısı ile ülkeye iktisatçı olarak gelen ve ardından başbakan olan babasının yardımcılığını yapan, 1967 Albaylar Darbesi’nden sonra kısa süre tutuklu kalan ancak ABD’li akademisyenlerin desteği ile serbest bırakılıp ailesi ile İsveç’e yerleşen ve cuntaya karşı ABD ve Avrupa’da mücadele eden Andreas Papandreou. Nihayet cuntanın çökmesi ile başlayan metapolitefsi (rejim değişimi) denen süreçte ülkeye gelen ve Panhelenik Sosyalist Hareket’i (PASOK) kuran Andreas Papandreou.

1967’de darbe ile iktidara el koyan anti-komünist Albaylar Cuntası’nın ardından Yunanistan, hikayesini başka bir zaman anlatmamız gereken, cuntayla hesaplaşma süreci yaşadı. Bu süreçte ilk atılan adımlardan biri 1974’te parlamenter demokrasiye dönüştü. Aynı yıl, şu anda batılıların tabiriyle “uç-sol”da yer alan SYRİZA’nın bile dillendirmediği yukarıdaki talepleri dile getiren PASOK kuruldu. 1974 ve 1977 seçimlerinde belli bir ilgi toplasa da PASOK, seçimlerden birinci olarak çıkmak için 1981 yılını bekleyecekti. Anti-komünist Albaylar Cuntası yenilmiş de olsa bu süreçte komünist harekete karşı iki önemli başarı elde edilmişti:

1. 1968 yılında KKE, iç-KKE ve dış-KKE olarak ilki örokomünist diğeri sovyetik iki partiye bölündü.

2. Yunanistan’da ilk kez komünist olmayan bir sol kitle partisi yaratıldı: PASOK.

1974 seçimlerine yeni legalize olan KKE, Birleşik Sol isimli bir güçbirliği ile katıldı. Bu ittifak %9.5 oy ile çıkarken söylemsel düzlemde Birleşik Sol’dan pek az farklı olan PASOK, seçimlerde %13.6 oy alıyordu.

PASOK, muhalfette kaldığı 1974-1981 arasında söyleminde belli düzenlemelere gitti. Bu süre boyunca kurucu metni olan 3 Eylül Deklarasyonu’ndan belli geri adımlar atsa da Batı-karşıtı, bağımsızlıkçı ve devletçi popülist söyleminden çok az ödün verdi. Böyle bir popülist çizgiye PASOK’un ihtiyacı vardı. Zira PASOK’un iktidara gelmek için solun tarihsel meşruiyetine ve deneylerine yaslanması ve kendisini cunta-sonrası “liberal, Batıcı” bir çizgiye oturtan Yunan sağından ayırtetmesi gerekiyordu. Kapitalizmle hesaplaşmadan “demokratik sosyalizm” vaat eden PASOK, iktidara geldikten sonra Batı fonları ve yatırımları ile sağladığı iktisadi dönüşümü ve halkta yarattığı yanılsamayı “Hür Dünya”nın desteği olmadan sürdüremeyeceğini görünce kademeli bile diyemeyeceğimiz bir biçimde Yunanistan’ın en Avrupacı partisi haline geldi. Özel sektör “düşmanlığı” yerini “serbest piyasa”cılığa bıraktı. PASOK’un popülist söylemi ilk hükümet deneyimi esnasında epridi ve 1985’e geldiğimizde PASOK, Yunanistan’ın geleneksel sermayesi ile barışık, dünyadaki neoliberal dönüşüme adapte olmuş bir partiydi haline geliyordu. Bu esnada PASOK, merkez etrafında konumlanan diğer siyasal partileri ve sol liberal eğilimleri soğurdu. Bunun sonucunda, Yunanistan’daki “anaakım” siyaset merkez sağ ve merkez sol iki parti arasındaki kayıkçı savaşına dönüştü. Zaten bunu kolaylaşatıran tarihsel temeller de Yunan siyasetinde mevcuttu. Bu tablonun önündeki tek engel o dönem %10 civarında oy olan Yunanistan Komünist Partisi’ydi.

Ancak tüm dünyada komünist hareketin başına bela olan Garbaçovculuk illeti ve aslında bu sapmayı ortaya çıkaran “komünizmin krizi” KKE’nin de başında bela idi. KKE, 1986 yılında iç-KKE’nin dağılması ile ortaya çıkan “Yunan Solu” ve diğer kimi sol örgütlerle birlikte Sol ve İlerici Güçlerin Koalisyonu’nu (SYNASPİSMOS) kurdu ve bu isimle seçimlere girdi. SYNASPİSMOS’un başkanı KKE’nin efsanevi önderlerinden olan Harilaos Florakis’ti. SYNASPİSMOS seçimlerde %13,1 oy aldı. Görünüşe bakılırsa içinde komünistlerin ve “PASOK’un solunda yer alan” örgütlerin yer aldığı bir sol işbirliği solun oylarını azımzanmayacak ölçüde artırmış, Yunanistan’da sol yükselmişti. Burada kalmadı. SYNASPİSMOS, o günlerde ülkenin bir numaralı gündemi olan PASOK etrafındaki yolsuzluk iddiaları konusunda hesap sormak, Andreas Papandreou’nun dokunulmazlığını kaldırmak gibi gerekçelerle siyasal alandaki basınca karşı koyamayarak Yeni Demokrasi (ND) ile “yolsuzluk karşıtı” bir koalisyon kurarak hükümete katıldı. Bu kısa süreli hükümetin ardından SYNASPİSMOS’un da içinde olduğu bir ulusal birlik hükümeti kuruldu. Bu sürecin faturası KKE’ye çok ağır oldu. KKE, 1991 yılında bir işbirliği olarak kurulan SYNASPİSMOS’tan ayrılırken politbürosunun yarısını arkasında bırakıyordu. Tabii seçmen tabanı da bu durumdan etkileniyordu: KKE, yaşadığı bu krizden sonra girdiği 1993 yılındaki ilk genel seçimlerden %4.5 oy alırken SYNASPİSMOS %2.9 oy alıyordu. Geçerken ayrıca belirtmekte fayda var: 1989 yılında birlik ve koalisyon denemelerinin gölgesinde KKE’nin komsomol örgütü olan Yunan Komünist Gençliği (KNE) dağılarak KKE’den ayrıldı. Bugün “radikal sol” olarak adlandırılan örgütlerin önemlice bir bölümü bu dağılma sonrasında ortaya çıkmıştır.

Bu hikayeden çıkacak kıssadan hisseyi not edip bugüne gelmekte yarar var:

I. Yunanistan, “sol” popülizme yabancı bir toprak değil. Ancak “sol” popülizm, düzenle hesaplaşamadığında ve iktidar mekanizmalarına yakınlaştığında soğurulmaktadır. Bu nedenle retorik radikalizmden ziyade bakılması gereken yer siyasal program yani o hareketin sistem ile hesaplaşmaya girip girmeme niyetidir.

II. “Hükümet” yalnızca basit bir idari araç değildir. Bazen siyasi bir ıslah ve restorasyon silahıdır da. Yunanistan’da 1990’larda klasik anlamıyla sağ ve solun bittiği, sistem içindeki uzlaşmaz karşıtlıkların ortadan kalktığı yönündeki iddialar SYNASPİSMOS’un ND ve ardından ND ve PASOK ile kurduğu koalisyonlara dayandırılmaktadır. Ayrıca, KKE, sanki koalisyonu tek başına kurmuş ve diğer sol örgütler bunda yokmuş gibi hala bu koalisyon deneyimleri üzerinden sıkıştırılmaktadır.

O halde yeniden soralım: SYRIZA nereden mi çıktı?

SYRIZA, merkezinde öyküsünü yukarıda anlattığımız SYNASPİSMOS’un bulunduğu çeşitli sol yapıları barındıran bir koalisyon. SYRIZA işte iç içe geçen bu iki “sol” yükselişten çıkmıştır. Yunanistan özelinde bir “sol” yükseliş ve solun hükümette yer alması konusunda can atanlar bu deneyimlerden habersiz görünmekteler.

SYRİZA peki bugün ne yapmaktadır?

SYRİZA, muhtemelen 17 Haziran’da gerçekleşecek ikinci seçimlerde oylarının artacağı kesin biçimde ortaya çıktığı için hükümet kurma turlarını bir şov olarak kullandı, uzlaşmaz bir görüntü çizdi. Hatta kimi SYRİZA yöneticileri seçimler öncesi dönemde dile getirmediği kimi vaat ve talepleri dile getirdi. Samimiyetlerini ölçmek için ikinci hükümet kurma sürecini beklemek gerekir mi? Sanmıyorum. Zira yukarıda anlattığımız gibi SYRİZA ağaç kovuğundan bugün çıkmış bir hareket değil. Belli bir geçmişe ve bir pratiğe yaslanıyor.

Şimdi SYRİZA’nın yakın dönem pratiğine ve gerçekten sistemle ya da daha basiti karşısına “temel sorun” olarak aldığı kemer sıkma politikaları ile bir hesaplaşma içine girip girmediğine bakalım.

Geçtiğimiz günlerde Aleksis Çipras’ın düzenlediği bir basın toplantısında kendisine yöneltilen bir soru canını sıkmış olacak ki serzenişte bulunuyordu: “Bir iki sendikacının davranışı üzerinden SYRİZA’nın zayıf karnını bulduğunuzu mu sanıyorsunuz?” Mesele şuydu: Tasarruf tedbirlerine karşı bir söylemle hükümete yürüyen SYRİZA geçtiğimiz aylarda kimi sendikalarda diğer düzen partileri ile birlikte maaşların düşürülmesi anlaşmalarına imza atmıştı. Durum Çipras’ın iddia ettiği gibi tekil bir iki sendikada kimi sendikacıların yaptığı yanlış bir hamle gibi görünmüyor zira SYRIZA’lı sendikacıların bu anlaşmalara evet dediği sendikalar uzun bir liste oluşturuyor: Tüm Yunanistan Mücadeleci Sendikal Hareketi (PASKE), Elektrik enerjisi sanayii çalışanlarının sendikası (GENOP), Çalışanların Demokratik Bağımsız Hareketi (DAKE), Özel İşyerleri Çalışanları Federasyonu, Gemicilik Çalışanları Örgütü, Yunan Petrolleri’ndeki Emekçi Örgütlenmesi’nde, Veropulos Süper Marketleri’ndeki iş örgütü başta olmak üzere pek çok sendikada tasarruf önlemleri doğrultusunda emekçilerin maaşlarının azaltılması yönünde imza atan SYRİZA’nın “sol hükümeti” hayata geçtiğinde vaat ettiklerini yerine getirecek mi dersiniz?

Bir de SYRİZA’nın ittifaklar politikası var. Daha doğrusu doğrusu böyle bir politika var mı? Aslında SYRİZA’nın tek maddelik bir politikası var denebilir. Kimi örnekler verelim:

SYRIZA, 2010’daki yerel seçimlerinde Petropoli, Elefsina, Selanik’teki Volvi belediyeleri için PASOK ile ittifak kurdu. Aynı seçimlere KKE’nin kalesi sayılan ve %30’lara yakın oy aldığı İkaria adasında solcu SYRIZA, PASOK, Yeni Demokrasi ve faşist LAOS ile ittifak halinde girdi. Evet yanlış okumadınız faşist LAOS ile -Yazıyı aslında burada kesebiliriz ama devam edelim-. Zira seçimlerde maksat ne olursa olsun KKE’nin elinden belediyenin alınmasıydı. Tıpkı SYRIZA yöneticilerinin Le Monde’da, “herhangi bir sol hareket varolmak için öncelikle KKE’ye vurmayı hedeflemelidir” biçiminde özetledikleri düsturda açıkça söyledikleri gibi... 2006 yerel seçimlerde de onlarca bölgede PASOK ile birlikte seçime giren o dönemki adı ile SYNASPİSMOS, 2002 seçimlerine de bölgelerin %30’unda PASOK ile ittifak halinde girmiştir. Bu ittifaklar sendikalarda da devam etmektedir. Kimi sendikalarda PASOK ile ortak liste ile seçimlere katılmakta beis görmeyen SYRİZA, Ulusal Görme Engelliler Federasyonu konferansında 3 kez üst üste “Geniş Demokratik İttifak” ismi ile Yeni Demokrasi, PASOK ve yine faşist LAOS ile birlikte seçimlere yer almıştır. Tescilli gerici olan Bağımsız Yunanlar’ın lideri Kammenos için “gelip 5 oyumuzla size destek vereceğiz derse ona da hayır demeyiz” diyerek hükümet kurma çalışmalarındaki “ilkeli” duruşunu bize gösteren SYRİZA’nın nesebi görüldüğü üzere aslında bundan çok daha geniştir. SYRİZA’nın tek maddelik ittifaklar politikasının içeriği de bu sayede ortaya çıkmaktadır: SYRIZA için söz konusu KKE olunca karşısında ittifak yapılabilecek unsurlar listesi faşist parti LAOS’a kadar genişlemektedir.

İlk sorduğumuz soruya geri dönelim: SYRİZA nereden mi çıkmıştır? SYRİZA, düzen partileriyle hatta faşist partilerle bile yanyana durmayı içine sindirecek kadar komünizm düşmanı bir “sol” siyasi hattan çıkmıştır.(1)

Tarihten ve bugünden dersler

KKE, işte bu SYRİZA ile ortaklığa girmeyi reddetmektedir. Bunu reddetmek için hem tarihsel hem güncel, hem programatik hem taktik nedenleri vardır. KKE, akan derenin yatağının tersine çevrilmeyeceğini bildiğinden ve kendisine bu konuda güvendiğinden üzerindeki basınca direnmektedir. KKE üzerindeki bu basınç, şöyle bir yanılsamaya dayanmaktadır: Yunanistan'da tüm sorunlar ya şimdi “sol bir hükümetle” öyle ya da böyle bir çözüme bağlanacak ya da ilanihaye böyle olmaya devam edecektir.

Yunanistan’da ve tüm Avrupa’da yükselen "şimdi/burada" basıncı mücadelenin değil aslında karşı tarafın elini iki açıdan güçlendirmektedir:

1. Şu anda bu basınç, geniş kitleleri ve siyasi yapıları ortalama çözümlere razı olmaya zorluyor ve halkta birikmiş olan enerjiyi soğuruyor, reformizmin siyasal alanını genişletiyor.

2. Düzenle hesaplaşmaya cüret edemeyen “sol”un vaatlerinin hiçbiri gerçekleşmediğinde yani şimdi değil de yarına geldiğimizde, halkın gözünde ülkenin ve kendilerinin belini “sol” da doğrultamamış olacak, fatura muhtemeldir PASOK’un da bu çuvala konmasıyla “sol”a kesilecektir.

Bu, basit bir ateşteki kestaneleri sola toplatalım, meşruiyeti ciddi biçimde sorgulanır hale gelmiş olan AB'ye AB'ci sol bir programla (ki bu yalnız Yunanistan'la sınırlı değil) nefes aldıralım hamlesidir.

Devrimci bir hareketin yapması gereken işçi sınıfının bugün için feda edilemeyecek uzun dönemli, tarihsel çıkarlarını savunmaktır. Yunanistanlı yoldaşlarımız, seçimlerde yaşanacak taktik bir geri çekilmeyi göze alarak, bu basınca direniyor, doğru bildikleri yoldan şaşmıyor, daha büyük bir atılım için hazırlanıyorlar. Zira kendileri de olmazsa halkın umudunun kalmayacağını çok iyi biliyorlar. Bu nedenledir ki, Cumhurbaşkanı hükümet kurmak için konutunda KKE’nin katılmayı reddettiği toplantıda parti liderlerini ağırlarken, KKE’li yoldaşlarımız toplu sözleşme için greve çıkmış işçilerin yanında, grev yapan fabrikalarda işçilerle birlikte haykırıyorlardı: Çarklar sensiz dönmez, ey işçi, ama sen patronlar olmadan da yaşayabilirsin!

Aytek Soner Alpan*


(1) Tabii efsaneler üretilmeye başlanmış durumda. Radikal’de Pazar günü Nikos Stelyas imzalı “Yunanistan'ın yükselen yıldızları” isimli yazıda SYRİZA için isyan içinde büyüyen hareket tabiri kullanılıyor. İddia o ki 2008’de polis tarafından öldürülen Aleksis’in ardından başlayan isyanla birlikte SYRİZA büyümeye başlamış. Ancak olgular bunu yalanlıyor: Bu dönemde SYRİZA’nın sendikal hareket ya da öğrenci hareketi içinde bir genişleme sergilememektedir. Kaldı ki 2007’den sonra yapılan 3 seçimde (son genel seçim hariç) SYRİZA’nın oy oranı artmamış aksine düşmüş ve %5’i son seçimlere kadar bir daha görememiştir. Yapılan pek çok kamuoyu yoklamasının ortalamaları dikkate alındığında SYRİZA’nın oylarının esas artışı Mart-Nisan 2012 sonrasındadır.

* Bu yazı 17 Mayıs tarihinde çıkan Komünist dergisinde yayımlanmıştır.