Suriye’ye Avrupalı askerleri yollama planı

Ağustos ayında Kofi Annan’ın yerine BM ve Arap Birliği Suriye temsilciliği görevini alan Lahdar Brahimi, Suriye’ye İsrail-Lübnan sınırında görev yapan BM’ye bağlı Avrupalı askerleri gönderme planını ilan etti.

Birleşmiş Milletler ve Arap Birliği’nin Suriye Özel Temsilcisi Lahdar Brahimi, cumartesi gerçekleşen Türkiye ziyaretinde Suriye’ye yönelik hazırladığı planın ayrıntıları konusunda bilgi verdi. Brahimi’nin tasarısına göre İsrail’in Lübnan sınırında görev yapan BM Lübnan Geçici Görev Gücü’ne (UNIFIL) bağlı 15 bin askerden 3 bini Suriye’ye gönderilebilir.

İngiliz The Telegraph gazetesinin haberine göre, UNIFIL’de görev yapan ABD’li ve İngiliz askerler Suriye’de islamcı militanların artan mevcudiyeti nedeniyle, geçmişte Irak ve Afganistan’da üstlendikleri rol dolayısıyla Suriye’de görevlendirilmeyecek. UNIFIL’de askerleri bulunan Arap ülkeleri ve Türkiye’nin de planda adı geçmezken, Suriye’ye gönderilmesi önerilen 3 bin kişilik kuvvette Fransız, İspanyol, İtalyan, Alman ve İrlandalı askerlerin görev yapmasının öngörüldüğü iddia edildi. The Telegraph’ın haberinde bu Avrupa ülkelerinden herhangi birinin Suriye’ye gönderilecek UNIFIL gücünün komutasını üstlenebileceği belirtildi.

Cezayirli Lahdar Brahimi tarafından hazırlanan planda Arap ülkeleri ve Türkiye’nin muhaliflere verdikleri destek nedeniyle, Afrika ülkelerine bağlı birliklerin ise yeterli donanıma sahip olmamaları nedeniyle Suriye’ye gönderilmesi tasarlanan askeri güçte yer almamasının öngörüldüğü belirtiliyor.

UNIFIL nedir?
BM ve Arap Birliği Suriye Özel Temsilcisi Brahimi tarafından önerilen planda bahsi geçen BM Lübnan Geçici Görev Gücü (UNIFIL), 19 Mart 1978’de İsrail’in Lübnan topraklarından çekilmesini sağlamak amacıyla oluşturuldu. UNIFIL, aynı yıl Lübnan’daki Filistin Kurtuluş Örgütü güçlerine müdahale bahanesiyle Lübnan’a saldıran İsrail’in Lübnan’dan çekilmesini koordine etmek üzere oluşturulan bir uluslararası güç. Ancak 2000 yılına kadar Güney Lübnan’daki askerlerini çekmeyen İsrail, o tarihten bu yana da Lübnan’ın Şebaa Çiftlikleri’ni işgal altında tutmaya devam ediyor.
İsrail’in 2006 yılında Lübnan’a tekrar saldırmasının ardından genişletilen UNIFIL misyonuna bağlı asker sayısı 15 bini buldu. Bu güç içerisinde Türk Silahlı Kuvvetleri’ne bağlı askerler de yer alıyor.

Suriye’ye yönelik tacizde parmağı olmayan mı var?
Lahdar Brahimi tarafından hazırlanan planda Avrupa ülkelerine bağlı UNIFIL askerlerinin bir kısmının Suriye’ye yönlendirilmesi önerilirken, ABD, İngiltere, Türkiye ve Arap ülkelerinin Suriye’deki gelişmelerde fazla “tarafgir” davranmış olmaları nedeniyle tepki çekeceği endişesi üzerinde duruluyor. Oysa Suriye’ye asker yollaması tasarlanan Avrupa ülkelerinin de bu konuda temiz bir sicile sahip olduklarını söylemek olanaksız.
Fransa’nın “sosyalist” Cumhurbaşkanı François Hollande, ağustos sonunda ülkesinin büyükelçileriyle yaptığı toplantıda Suriyeli muhaliflerin bir geçici hükümet kurmaları durumunda bunu hemen tanıyacaklarını söylemişti. Fransız Cumhurbaşkanı’nın bu taahhüdü, Batılı devletler nezdinde dahi bir ilkti. Çünkü Batılı devletlerden herhangi biri, Suriye muhalefetine verdikleri açık desteğe rağmen, bugüne kadar oluşturulacak bir geçici hükümeti tanıyacağını açıkça ifade etmedi.

Fransa Cumhurbaşkanı, aynı dönemde ABD Başkanı Obama’yla birlikte Suriye’de kimyasal silah kullanılması ihtimali üzerinde de duruyor ve böyle bir durumda müdahale edeceklerini açıkça ifade ediyordu. Suriye yönetiminin muhaliflere karşı kimyasal silah kullanabileceği iddiası ise ABD ve İsrail tarafından sistematik bir biçimde gündemde tutuluyor. Söz konusu silahların El Kaide militanlarının eline geçmesi olasılığı da ABD, İsrail ve Fransa gibi ülkeler tarafından bir müdahale gerekçesi olarak gösteriliyor.

Kimyasal silahlarla ilgili iddiaların sık sık dile getirildiği kesitte, bazı Özgür Suriye Ordusu liderlerinin İsrail basınında “bize destek olun, kimyasal silahları biz denetleyelim” şeklinde özetlenebilecek demeçleri yer aldı. Yine aynı dönemde Sırbistan Komünist Partisi tarafından yapılan bir açıklamada BM gözlemcilerini taşıyan araçlarla Suriyeli muhaliflere kimyasal silahlar taşındığı da öne sürüldü.

Fransa ve İtalya, Libya müdahalesinde de ABD ve İngiltere’yle birlikte başı çeken Batılı ülkeler arasında yer aldılar. Libya müdahalesinde nispeten geri planda kalan Almanya ise, Suriye’ye yönelik provokasyonda daha aktif bir rol üstlenmesiyle dikkatleri üzerine çekti. Yine ağustos ayı sonlarında gündeme gelen haberlere göre, Alman dış istihbarat teşkilatı BND’ye bağlı bir keşif ve istihbarat gemisi Suriye açıklarında bilgi toplayarak, topladığı istihbaratı muhaliflere veriyordu. Aynı dönemde BND ajanlarının Adana’da konuşlandığı ve muhaliflere istihbarat sağladığı da basına yansıyordu.

Alman istihbarat gemisinin Suriye açıklarında olduğunu duyuran Bild am Sonntag, söz konusu geminin UNIFIL misyonu kapsamında görev yaptığını hatırlatmıştı. Haberde görüşüne başvurulan bir ABD’li istihbarat ajanı, “Batılı hiçbir istihbarat teşkilatının Suriye’de BND’nin sahip olduğu kadar iyi kaynakları yok” diyor, bir BND ajanı ise “Esad rejiminin devrilmesine yaptıkları katkılardan ötürü gurur duyduklarını” söylüyordu. Ajanların bahsettikleri birikimin kaynağı ise Alman istihbaratçıların uzun süredir Lübnan’da yaptıkları “görev”di.

Brahimi’nin planında adı geçen bir diğer ülke ise, Almanya, Fransa ve İtalya gibi emperyalist geleneği güçlü olmasa da önce Libya’da, ardından da Suriye’de kendinden söz ettiren İrlanda. İrlanda özellikle Libya ve Suriye’ye giden paralı askerleriyle gündeme geldi. Geçtiğimiz yıl Libya’da savaşan Libya asıllı İrlanda vatandaşı Mehdi el Harati’nin “devrim için” ABD’den para aldığı açığa çıkmış, aynı Harati’nin bugün Suriye’de savaşmakta olduğu İrlanda basınında gündeme gelmişti.

BM askerleri ne yapacak?
Brahimi’nin planının esas amacının Suriye yönetimiyle muhalifler arasında bir ateşkes sağlamak olduğu ifade ediliyor. Oysa Brahimi’den önce aynı görevi yerine getiren Kofi Annan tarafından hazırlanan ateşkes, Suriye yönetimi tarafından desteklenmiş, ancak muhalifler Annan Planı olarak bilinen anlaşmaya hiçbir zaman uymamıştı.

Haziran ayında basına demeç veren BM Gözlemci Misyonu Şefi Robert Mood, “Suriye hükümeti bize söz verdi, ama muhalifler bizim güvenliğimiz konusunda söz vermedi” diye konuşuyordu. Planın taraflarca imzalandığı nisan ayından itibaren silahlı eylemlerine ara vermeyen muhalifler, haziran başında ise ateşkes planını tanımadıklarını ilan etmişlerdi.

Güvenlik Konseyi onayı gerekli
Lahdar Brahimi tarafından hazırlanan, Suriye’ye BM askeri gönderilmesi planının uygulanabilmesi için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) onayı gerekiyor. Ancak Rusya ve Çin’in, Batı ve işbirlikçileri tarafından kasıtlı olarak baltalanarak, suçu Suriye yönetiminin üzerine yıkılan Annan Planı’nın çöküşünden sonra böyle bir plana olumlu oy vermesi ihtimali düşük görünüyor.

Ayrıca masanın üzerinde Brahimi tarafından hazırlanan plana alternatif başka planların da bulunduğu biliniyor. Bunlardan en önemlisi, cuma günü soL gazetesi tarafından gündeme getirilen Rusya’nın Ortak Güvenlik Paktı’na bağlı 50 bin askerlik bir gücü Suriye’ye gönderme planı.
Diğer yandan Brahimi planının BMGK onayı alamaması halinde, bunun “Güvenlik Konseyi’nin tıkanıklık nedeniyle uluslararası barış ve güvenliği sağlayamadığı” bir durum olarak değerlendirilebileceği ve BM Genel Kurulu’nun “acil oturum”a çağrılabileceği yönünde görüşler de mevcut. BMGK’nın “tıkanıklık nedeniyle barış ve güvenliği sağlayamadığı” durumlarda Genel Kurul’un çatışma bölgesine barış gücü gönderme kararı alma yetkisi bulunduğu, ancak bu yetkinin bugüne kadar hiç kullanılmadığı belirtiliyor.

Suriye’ye karşı kışkırtıcı söylemini iyice yükselten Başbakan Erdoğan da cumartesi günü İstanbul Küresel Forumu’nda yaptığı konuşmada bir kez daha BM’ye çıkışmış ve BM’yi Suriye’de acizlik içinde olmakla suçlamıştı. Erdoğan, "Nedir bu Güvenlik Konseyi’ndeki kalıcı üyelerin olayı? Bu kaldırılmalı. Dünya bu beş ülkenin kölesi durumunda” diye konuşmuştu.

Suriye’ye bir an önce müdahale başlatılmasını arzulayan Erdoğan’ın bu sözlerinin diplomatik karşılığının BM Genel Kurulu’ndan ülkeye uluslararası askeri güç yollama kararı çıkartılması çağrısı olarak yorumlamak mümkün.

(soL-Dış Haberler)