Suriye'de 'mayınlar' ve gerçekler...

Suriye devletinin Türkiye sınırına mayın döşemeye başladığı haberleriyle başlayan "mayın" tartışması, Suriye konusunda nasıl bir ikiyüzlülükle karşı karşıya olunduğunun hikâyesini ortaya koyuyor.

İki gündür hem dünya, hem de Türkiye basınında Suriye rejiminin Türkiye-Suriye sınırına mayın döşemekte olduğu haberleri çıkıyor. Haberlerin tümünde ortak noktalar var. Mesela, döşendiği iddia edilen mayınların ısrarla "Rus yapımı" olduklarının vurgulanması. Böylece Suriye'ye bir yabancı askeri müdahaleye karşı çıkan Rusya'nın, "Esad rejiminin suç ortağı" olduğu izlenimi yaratılıyor. Yine mesela, haberlerde bu sınırın mayınlanmasının normal olduğu, zira buranın Türkiye'de bulunan muhalif militanlarca kevgire çevrilmiş olduğu söylenmiyor, mayın döşemenin "halkın kaçış noktalarını kapattığı" vurgulanıyor.

"Mayın, yoksulun silahıdır"
Türkiye'de pek gündeme gelmese de, uluslararası kamuoyunda uzun yıllardır mayınların kullanımının yasaklanması için güçlü bir kampanya yürütülüyor. Kampanyayı yürüten "silahlanma karşıtları", bunun gerekçesi olarak mayının, bölgede yaşan sivil halka zarar vermesini gösteriyor.

Bu kampanyanın güçlü olduğu zamanlarda Küba lideri Fidel Castro, bir yazı yazarak kampanyaya sert biçimde karşı çıkmıştı. Castro, kısaca diyordu ki, emperyalistlerin ellerinde her türlü milyon dolarlık silah varken kalkıp mayınlar yasaklansın demek, dünyanın her yerinde direnen yoksulların başvurduğu silahlardan biri olan mayını ellerinden alıp onları korumasız bırakmak anlamına gelir. Castro'nun yazısı, kapitalizm karşıtlığıyla bütünleştirilmeyen bir silahlanma karşıtlığının, dünyaya bütünsel bakamayan "kampanyacı" yaklaşımın temel zaafını açıkça ortaya koyuyordu.

Suriye devleti de açık bir işgal tehdidiyle karşı karşıya ve arkasına NATO'yu almış Türkiye karşısında alabileceği en temel önlemlerden biri, sınıra mayın yerleştirmek. Türkiye topraklarında Suriye sınırı yakınında çok sayıda Suriyeli muhaliflere ait kamp bulunuyor. Şimdiye kadar çeşitli gazeteciler bu kamplara girerek haber yaptılar.

Peki bu mayına ne diyeceksiniz?
Öte yandan, iki gündür "Esad mayın döşüyor" propagandası süregiderken, BBC dün akşam bir video yayımladı. İdlib kentinde Suriye ordusuna yenilen ve kentten çekilmekte olan muhalif askerler tarafından çekilmiş olan görüntülerde, muhaliflerin kentin ortasında yola mayın yerleştirdikleri görülüyor.

Ordunun girmesinin ardından kentte günlük yaşam büyük oranda normale dönecek ve o mayının döşendiği dörtyol ağzı, kentin işlek noktalarından biri olacak. İhtimal ki o mayın patlayacak ve onlarca sivil ölecek.

Ancak anaakım medya bu görüntüleri övgüyle veriyor, Suriye ordusunun sınıra mayın yerleştirmesini suçmuş gibi gösteriyor. Pazar günü Today's Zaman, Pentagon'a göre Suriyeli muhaliflerin kullandığı uzaktan kumandalı mayın miktarı Aralık ayından bu yana ikiye katlanmış durumda.

Ziyad'ı dinleyin bir de…
Lübnan gazetesi Al Akhbar'dan Şermin Narvani, dünkü yazısında BBC videosunda muhaliflerin mayın döşerken göründüğü İdlib kentinden bir kişiyle görüşmesini aktardı. Daha doğrusu Narvani, İdlib kentinden "Ziyad" ismiyle andığı bir kişinin, 7 Suriyeli ile yaptığı çoklu mesajlaşmayı yayınladı. Ziyad, Suriyeli arkadaşlarına ve Narvani'ye ordunun İdlib'e girişini anlatıyordu.

Narvani'nin yazısındaki ilgili bölüm şöyle:

ZİYAD: Bugün ordu İdlib'e girdi (il sınırlarına değil, kente). Rastgele ateş açmadılar, doğu ve güneyden başlayarak yavaş yavaş mahallelerin içlerine girdiler.

Militanlar şehrin birçok yerine uzaktan kumandalı mayınlar yerleştirmişti. Bunlardan biri de amcamın balkonunun altındaydı, ki kendisi şimdi evinin yarısını kaybetmiş durumda - oturma odası büyüdü ve panoramik bir manzaraya sahip oldu.

Birkaç cami ve iletişim kulesine makineli tüfek yuvaları kurmuşlardı.

Yaklaşık 200 militan büyükannemin evinin bitişiğindeki eve sığındı. Mahalle bir hıristiyan mahallesiydi (bunun bir tesadüf olduğunu ne teyit, ne ret edebilirim).

Savaş tüm gün sürdü, ailem güvende fakat hem büyükannemin, hem amcamın evleri hasar gördü. İlki uzaktan kumandalı mayından, ikincisi karşılıklı ateşten, ateşi büyük oranda muhalifler açıyor, ordu da karşılık veriyordu.

Ordu yavaş yavaş ilerliyordu ve İdlib'i mahalle mahalle gezdi. Çoğu evi aradılar ama hiç kitlesel rastgele tutuklama yaşanmadı. Genelde yetişkin erkekleri arama sırasında dışarı çıkardılar, sonra da serbest bıraktılar. Bu noktada ellerinde bir tutuklanacaklar listesi olduğunu, bu yüzden sürprizler yaşanmadığını varsayıyorum.

Elektrik ve su kesintisi söylentileri doğru değil. Tüm ülke elektrik kesintilerinden muzdarip, İdlib de öyle. Cep telefonları çekmiyor ama kablolu hatlar çalışıyor, ancak çok yoğunluk var bu nedenle bir yeri aramak için defalarca denemeniz gerekiyor.

ZİYAD: Plan muhtemelen onları "kuzey mahallesi" olarak anılan yere doğru ittirmek. Burası sivillerden tamamen arındırılmış ve büyük oranda muhaliflerin karargâhı görünümünde bir mahalle. Bir kez onları kuzeye sıkıştırırsa, ordu onları tümüyle ele geçirecek. Birçok insan bunun önümüzdeki iki gün içerisinde gerçekleşmesini bekliyor.

Şehir dışında Türkiye sınırında, militanlara destek olmak için Türkiye'den İdlib'e gelmeye çalışan militanlarla bir çatışma yaşandı.

ZİYAD: Tekrarlayayım, ordu tüm kenti temizlemedi.

CUMANA: Ne diyeceğimi bilemiyorum Ziyad. Sevineyim mi, üzüleyim mi? Arada kalan insanlar için üzülüyorum, ama bunun yapılması gerekiyor. Sonuçta şehir temiz mi?

ZİYAD: Temiz değil. Operasyon dün sabah saat 5-6 civarında başladı. Bunu adım adım yapıyorlar ve hasarın önüne geçmeye çalışıyorlar.

Hasarın büyük kısmı uzaktan kumandalı mayınlardan (bazıları 50 kilograma kadar patlayıcı içeriyor) ve militanların açtığı rastgele ateşten kaynaklanıyor (PKT/PKC ve DUSHKA/DShk makineli tüfekler kullanıyorlar, ordu da bunlara karşılık veriyor, ama aşırı güç kullanımı yok, yani El Cezire ve diğer kanalların dediği gibi topçu ateşi falan yok).

ZİYAD: Ayrıca, haberlerde söylenenlerin aksine, Beneç kenti de bugün topçu ateşine tutulmadı. Hatta buraya saldırılmadı bile.

Ha, bir de sabahtan beri ordu hoparlörlerle kentte gezerek insanlara barınaklara inmeleri ve sığınmalarını söylüyordu.

Az önce El Cezire'de ordunun Debit mahallesinde 20 sivili alıp infaz ettiğini duydum, bu da doğru değil çünkü orada da akrabalarım var ve öyle bir şey yaşanmadı.

HANAN: Ziyad, 80'lerin propagandasını kullanıyorlar. İnsanların aklına Hama katliamını getirmeye, onu inanılır kılmaya çalışıyorlar.

CUMANA: İhvan intikam almakta ısrar ediyor. Olayları, Hama'da olanlara bağlıyor. Birçok insan buna inanıyor.

ZİYAD: Size militanların sorumsuzluk ve zararının boyutlarını göstermek için şunu söyleyeyim. Sadece benim amcamın evinin altında 4 uzaktan kumandalı mayın vardı, bunlardan biri patlayarak zırhlı araca ve binaya zarar verdi, ordu durdu ve bir daha denemek üzere geri çekildi. Sadece o tek noktada 60 kilogramın üzerinde patlayıcı vardı.

Bu militanlar orada yaşamıyor bile ve sivilleri kalkan olarak kullanarak, o mahalleleri kendi cepheleri olarak kullanıyorlar. Bir kez açık alana çıktıklarında ordu onları çimleri ezer gibi ezecek. Bunun önümüzdeki iki gün içerisinde olacağı konusunda iyimserim.

CUMANA: Ama Ziyad, bunu niye medyaya bildiren kimse yok?

MUHAMMED: Eğer bildirirlerse, (Suriye dışında) kimse inanmaz…

ZİYAD: Bence artık hepimiz Suriye yanlısı medyanın sınırlı etkisi olduğu ve Suriye karşıtı medyanın hiçbir bilgi teyit etme ve araştırma işine girmediğini ve sekter ton ve histeriye kapıldığı konusunda anlaşabiliriz.

Hükümet bence enerjisini ve kaynaklarını krizin güvenlik unsurunu bitirmeye odaklarken, ekonomi ve diplomaside hokkabazlık yapıyor. Medya savaşını kazanamayacaklarının farkındalar ve daha iyi oldukları ve daha önemli olan konuya odaklanıyorlar. Suriye asla "popüler" değildi ve bu kriz boyunca da olmayacak.

(soL - Dış Haberler)