'Sünni ekseni' Barzani'yle birlikte kuruluyor

Mesud Barzani’nin artarda gerçekleştirdiği ABD ve Türkiye ziyaretinde verdiği “bağımsızlık” mesajı Türkiye’de iktidar çevrelerini hareketlendirdi. Barzani’nin Erdoğan’a “Kerkük’ü birlikte kontrol etme” teklifi getirdiği iddia edilirken, Erdoğan’ın Irak yönetimine karşı ses tonunu yükseltmesi dikkat çekici.

Ortadoğu’da İran’ın ittifak sistemini bozmak, Türkiye ve Körfez şeyhliklerinin merkezinde durduğu bir “Sünni ekseni” oluşturmak doğrultusundaki çabalar büyük bir hızla devam ediyor. Irak Kürdistanı Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani’nin geçtiğimiz günlerde birbiri peşisıra gerçekleştirdiği ABD ve Türkiye ziyaretleri, Irak’ın bu iki eksenin ana kesişim noktalarından bir tanesi olduğunu bir kez daha ortaya koydu. ABD’nin Irak’tan “çekilmesi”nin ardından ülkenin İran’ın bölgesel ittifak sistemine daha fazla yakınlaşacağı endişelerine karşı elindeki temel kozun Kuzey Irak’taki Barzani yönetimi olduğu bir kez daha bütün açıklığıyla ortaya çıkıyor.

ABD yönetimi her ne kadar resmi olarak Irak’ın federatif bir yapı içerisinde toprak bütünlüğünün korunmasından yana olduğunu ifade etse de, Barzani’nin “diktatörlüğe karşı Kürtlerin bağımsızlığı” tezine bir itirazı olmadığı görülüyor. Dahası Irak’ın Şii Başbakanı Nuri el Maliki’nin ülkeyi “diktatöryal yöntemlerle” yönetmeye meylettiği iddiaları giderek daha fazla seslendiriliyor. Barzani ise Vaşington’da ve İstanbul’da bunun kendi açılarından sonucunun bağımsızlık ilanı olacağını dile getirdi.

Ancak bu yaklaşımın, ABD işgali sonrasında bir türlü çözülemeyen sorunları daha da karmaşık hale getireceği açık. Sorunların başında ise Irak’taki petrol ve doğalgaz yatakları ile Kerkük’ün statüsü konusundaki anlaşmazlık geliyor. Barzani, İstanbul’da Erdoğan’la yaptığı görüşmenin ardından yaptığı basın toplantısında bir gazetecinin Kürdistan Bölgesel Yönetimi bağımsızlığını ilan ederse bölgedeki ihtilaflı bölgelerin kaderinin ne olacağı sorusuna, “Kürdistan Bölgesi’nin kaderi ne olacaksa, Kerkük ve diğer bölgelerin kaderi de o olacak” diye yanıt verdi.

Garantörlük teklifinden sonra “Kerkük’ü birlikte yönetelim” önerisi
Kuzey Irak’taki gelişmeleri yakından takip eden Aksiyon yazarı Haşim Söylemez, Barzani’nin Türkiye ziyareti sonrasında yaptığı haberde bu konuyla ilgili çok çarpıcı bir iddia ortaya attı. Erdoğan ile Barzani arasındaki görüşmenin ana başlıklarının, Barzani’nin düzenleyeceği Kürt Konferansı’nda PKK’ye silah bırakma çağrısında bulunması, Suriye konusunda ortak hareket etme ve Irak’taki mevcut durum olduğunu aktaran Söylemez şöyle devam etti:

“Mesud Barzani ile Tayyip Erdoğan görüşmesinin perde arkasında ilginç bilgiler var. Alınan bilgilere göre, Barzani Erdoğan’a Irak’ın durumunun böyle devam etmesi hâlinde bağımsız ‘Kürdistan’ı ilan edeceğini belirtti. Bunun yanında PKK’nın bitirilmesi için Türkiye’ye her şartta destek vereceğini ve Türkiye ile ortak hareket edeceğini aktardı. Bu talep Barzani’nin ağzından ilk kez ifade ediliyor. Barzani ‘Kürdistan’ın ilan edilmesi durumunda Kerkük’ü Kürdistan sınırları içine almayı planlıyor. Türkiye ile Kerkük’ü ortak yönetebileceklerini ve Kerkük’te Türkiye’nin menfaatine olacak bütün şartları kabul edeceğini Başbakan Erdoğan’a bildirdi. Türkiye ile Kürt lider arasındaki bu talepler kabul gördü ancak Irak’ın düzelmesi hâlinde bütün isteklerin rafa kaldırılması, PKK konusu hariç bütün meselelerin yeniden müzakere edilmesi öngörülüyor. Barzani’nin söz konusu talepleri Amerika’daki görüşmelerinde de dillendirdiği, ABD yönetiminin de bu isteklere olumlu yaklaştığı kaydediliyor.”

Söylemez'in, Barzani'nin Türkiye'den garantörlük talep ettiği iddiasıyla ilgili haberimize buradan ulaşabilirsiniz.

Barzani’nin Edoğan’a Kerkük’ü birlikte yönetmeyi teklif ettiği iddiası, Söylemez’in geçen sonbaharda gerçekleşen Barzani-Erdoğan görüşmesinin ardından dile getirdiği bir başka iddiayla birleştirilince daha inandırıcı hale geliyor. Söylemez, kasım ayında yapılan görüşmede Barzani’nin Erdoğan’dan Kuzey Irak için “garantörlük” istediğini yazmıştı. Şimdi Vaşington ve İstanbul’da açıkça bağımsızlık ilan etmek üzere olduğunu duyuran Barzani’nin, Maliki’ye karşı ses tonunu iyice yükselten Erdoğan’a “garantörlük” için daha somut bir formül getirmiş olması tutarlı bir gelişme gibi görünüyor.

Maliki’nin Tahran'ı varsa Barzani’nin Ankara’sı neden olmasın?
Bir başka Aksiyon yazarı, Selim Savaş Genç ise “Barzani’nin Kürdistan’ı Ankara’nın nesi olur?” başlıklı yazısında Kuzey Irak yönetiminin bağımsızlığını ilan etmesinin Türkiye için yaratacağı “olanaklara” değiniyor. Genç, şöyle yazıyor:

Bugün Azerbaycan’da 6 milyon Azeri yaşamakta. İran’da, Azerbaycan’da bulunan Azerilerin tam 5 katı, yani nüfusunun neredeyse yarısına tekabül eden 30 milyonu aşkın Azeri bulunuyor. Yanıbaşında bağımsız bir Azeri devleti bulunduğu için Tahran ne Azerilerin varlığından endişe ediyor ne de ‘Azeriler beni böler’ paranoyası ile yaşıyor. Daha çok Şiilik üzerinden Azerileri kendi sosyolojik yapısına entegre etmeye çalışan İran kadar cesur olup Kürt bölgesi ile aramızdaki ilişkileri farklı bir düzlemde değerlendirebiliriz.

(…)Geçen hafta ani bir ziyaretle Türkiye’ye gelen Mesud Barzani, bölgede başta Suriye olmak üzere tüm Kürt gruplar üzerinde etkin olmaya çalışan, onları şiddetten uzak durmaya çağıran ve doğal süreçte ‘Kürtlerin liderliğine’ oynayan siyasi bir aktör. Irak’ta vuku bulan son gelişmelerin zorunlu kıldığı ziyaret, Bağdat’ta çıkan her sorunun Ankara ve Erbil arasında istişare edilebileceğinin işaretlerini veriyor.

‘Bağdat başbakanı’ Nuri Maliki’nin sığınacağı Tahran varsa, Barzani’nin destek alabileceği Ankara’sı neden olmasın?

Genç’in bu son sorusu “münferit” değil özellikle Gülen cemaatine yakın yayın organlarında giderek daha sık tekrar ediliyor. Bu tezi “İran’ın ittifak sistemini bozmak için Kuzey Irak’ın himayesi şart” şeklinde yeniden yazmak mümkün. Bu da Türkiye merkezli Sünni ekseninin temel fikri hazırlığı oluyor.

Fikri takip
Resmi ağızlardan henüz Irak Kürtlerinin bağımsızlık ilanının destekleneceğine dönük bir söz çıkmış değil. Zaten Barzani de bağımsızlık konusunu bir “son çare” gibi sunuyor. Ancak “son çare”nin dışında bir çare arayıp aramadığı belirsiz… Zira Barzani, Erdoğan’la görüşmesinin ardından yaptığı basın toplantısında “Bağımsız bir devlet olmak her milletin doğal hakkıdır. Bizim tercihimiz Irak’ın geneline çözüm getirmektir” diyor, “bizim meselemiz diktatörlükle” diye devam ediyor ve Maliki’yi bir diktatör olarak resmediyordu. Başka bir ifadeyle siyasi argümanını şöyle kuruyor: 1. Biz Irak’ın federatif birliğinden yanayız 2. Ama bu birlik diktatörlükle kurulamaz 3. Diktatörlük olursa biz ayrılırız. Bunlar Barzani’nin ağzından şu şekilde dökülüyordu: “Biz Kürt Şii veya Sünni ittifakları kurarak bir başka grubun ezilmesinden yana olmayız. Tüm Iraklı gruplar bizim müttefikimiz ve bizim savaşımız diktatörlerle olacak. Hiçbir grubun bir başkasına karşı diktatörce yaklaşımını desteklemeyiz, bu diktatör Kürt olsa ona karşı da kavgamızı veririz.”

Türkiye ve ABD de benzer şekilde “biz Irak’ın birliğinden yanayız” demeyi sürdürüyor. Peki, son dönemde Irak Başbakanı Maliki’ye yönelik sertlik dozunu iyice artıran Erdoğan bunun hemen ardından ne diyor? Örneğin şunu: “Ülkedeki Şii liderlerden bir tanesi, ismini vermeyeceğim, bana ‘Maliki diktatörlükte Saddam Hüseyin’i de geçti’ dedi.”

Türk Dışişleri ne diyor? “Irak’ın kendisini içinde bulduğu siyasi krizin temelinde Iraklı politikacıların, siyaseti demokratik ve evrensel ilkeler zemininde oluşturmak yerine iktidarı tekellerinde toplama ve başkalarını dışlama çabası yatıyor.” Bir kez daha “diktatör Maliki” deniyor özetle…
Barzani’nin argümanından bu mantığın bir sonraki adımının ne olduğu takip edilebilir.

O halde “Sünni ekseni” yalnızca Suriye’de değil, Irak’ta da harcını kanla yoğuracak.

(soL-Dış Haberler)