Siyah ama emperyalist!

Demokrat aday Obama seçilmesi durumunda dünyaya barış ve adalet getirmeyecek. McCain'le aralarında köklü bir ayrım yok.

soL (DIŞ HABERLER) ABD başkanlık seçimlerinin iki adayı Cumhuriyetçi John McCain ile Demokrat Barack Obama'nın gürültülü kampanyalarına bakınca onların birbirleriyle taban tabana zıt politikaları savundukları sanılabilir. Oysa iki lider arasında zaten az olan farklılıklar giderek azalıyor, seçimlerden sonra ise kim seçilirse seçilsin, hemen hemen aynı politikaların uygulanacağı kesin gibi.

Irak farkı...
ABD'nin Vietnam işgalinde pilot olarak görev yapmış ve bunu her seferinde gururla dile getiren McCain, Irak işgalinin de en ateşli savunucularından biri olarak öne çıkıyor. Kongre'de Arizona senatörü olarak görevini sürdüren McCain, Irak'ın kendi savunma mekanizmaları oluşana dek ABD askerlerinin Irak'ta kalması gerektiğini, Irak'tan asker çekilmesinin soykırıma yol açabileceğini öne sürüyor. Rakibi Demokrat aday Obama ise başından beri savaşa karşı çıkmasıyla biliniyor. Karşı çıkışını "Afganistan'a öncelik verilmeliydi" sözleriyle gerekçelendiren Obama, Irak'ta askeri çözüm olamayacağını söylüyor. Bununla birlikte Obama'nın seçilmesi durumunda "ülke çıkarları" ve "somut gerçekler" bahanesiyle bugünkü konumunu değiştireceğinden emin olmayan Pentagon yetkilisi yok.

İran düşmanlığında anlaşıyorlar
Irak konusunda, "işgal öncelikleri" başlığında ayrışan Cumhuriyetçi ve Demokrat adaylar, söz konusu İran olunca saldırgan ifadelerde birleşiyor. İran'a karşı gerekirse askeri müdahaleye başvurulmasını savunan McCain'in karşısında Obama, "saldırgan diplomasi" hamleleriyle İran'ın "terörist faaliyetlerinden" caydırılmasını öneriyor.

Paralar silaha
"Ulusal güvenlik" başlığında iki aday da savunma bütçesinin artırılacağını vaat ederken, George W. Bush yönetiminin 11 Eylül saldırılarının ardından çıkardığı Vatanseverlik Yasası'nın bazı maddelerini geri almaya söz veriyor. Güvenlik bahanesiyle bütün vatandaşların kişisel bilgilerine istihbarat kurumları tarafından kapsamlı erişimi öngören yasa, erişilen bu bilgiler üzerinden kimi yasal yaptırımların da önünü açıyor. Ancak Obama, zaman zaman "baskıcı" olarak niteleyebildiği bu yasanın uzatılması için, 2006 yılında yapılan oylamada "evet" oyu kullanmıştı.

Orta sınıfları kurtaracaklar!
ABD'de bu yaz, konut kredilerinin ödenmemesi sonucu patlak veren kriz karşısında devlet başkanlığı adayları, kampanyalarının ekonomi başlığında öncelikli olarak krizden en çok etkilenen orta sınıfları hedef alıyor. Cumhuriyetçi aday McCain, Bush'un vergi indirimleriyle krizden daha da zengin olarak çıkardığı üst sınıflara göz kırparken, krizden sonra iyice eriyen işçi ücretleri için de ılımlı bir vergi indirimi öngörüyor. Hükümet harcamalarının kısılmasını isteyen McCain, aynı zamanda sosyal güvenlik reformu vaadi sunuyor. Obama da ücretlerdeki erimeye karşı vergi indirimleri vaat ederken, serbest ticaret anlaşmalarının yeniden gözden geçirilmesini istiyor. Obama'nın bu adımı masum görünse de, Latin Amerika ülkeleri başta olmak üzere yıllardır süren ABD baskısıyla Amerikan pazarına bağımlı hale gelmiş ülkelere darbe etkisinde bulunacak. Obama, bu adımıyla ABD'li orta ve büyük boy işletmelere göz kırpıyor.

Sağlıksız sağlık politikaları
Diğer yandan belki de ABD'li seçmenlerin kararında en belirleyici etmen olacak sağlık sistemi konusunda da adayların söylemleri popülizm kokuyor. ABD, dünyada en pahalı sağlık hizmetinin sunulduğu ve halkın yüzde 40'ının bu hizmetten yararlanamadığı bir ülke. Sağlık sisteminde reform başlığı, yapılan seçim anketlerinde seçmenlerin en endişeli olduğu başlık olarak görülüyor. Başkan adaylarından McCain'in konuyla ilgili vaadi ise vergi teşvikleriyle vatandaşların özel sağlık sigortası yaptırmasını yaygınlaştırmak. Obama da, nihayetinde özel sektöre gidecek teşviklerle sigorta masraflarının hafifletilmesini öngörüyor. İki aday da sağlık başlığında somut ve kalıcı çözümler öneremiyor.

Temiz enerji de paraya çevriliyor
İki aday, iklim değişikliği konusunda giderek ciddiyet kazanan duruma karşı emisyonların azaltılmasını öngören tekliflere sıcak baktıklarını dile getirirken "temiz enerji" kullanımını yaygınlaştırma vaadine sıkça başvuruyor. Ne var ki söz konusu "temiz enerji"nin, biyodizel yakıt üretimini arttırmak olduğu akla geliyor. Mısır, soya gibi sebze yağlarından üretilen biyodizel yakıtların ne kadar temiz olduğu hala tartışmalıyken, buna ek olarak bu durumun dünyadaki gıda krizini tetiklemesi düşündürüyor.