Sevra Baklacı yazdı: Erdoğan'a dua edildiğine inanan var mı?

Sormak gerekiyor, kimin duaları? Suriye’deki saldırıda çığlığı yeri göğü inleten babaların mı? Hiç dönmeyecek çocuklarının yolunu bekleyen annelerin mi? Kolu bacağı kopan askerlerin mi? Tecavüze uğrayıp satılan genç kızların mı?

‘Beddualarımız tutuyor’

2013’te Rusya’nın St. Petersburg kentinde düzenlediği basın toplantısında “Yerine gelecek herhangi bir yönetim, Esad yönetiminden iyidir” diyen Erdoğan’ın siyasi ve ahlaki dejenerasyonu tarihte not düşülecektir. Erdoğan’ın “herhangi bir yönetim” dediği El Kaide dâhil Suriye’de güç haline gelen tüm terör gruplarından başkası değildi. Evet, Erdoğan hiç çekinmeden dünya terör listesinde olan El Kaide’nin Esad yönetimine tercih edileceğini söyledi. Esad’ın yerine kimin geleceğinin de çok önemi yoktu aslında. Hükümeti devirmek, devleti yıkmanın ilk adımıydı…

Söz konusu toplantıda değil sadece. Başbakan Erdoğan, 12 Haziran seçimleri sonrası Türkiye’nin Suriye rejimi üzerindeki baskılarını artıracağını ortaya koyduğu andan bu güne kadar bulduğu her fırsatta, kimselerin ithamlarda bulunmasına gerek bırakmadan, Suriye ile ilgili hedeflerini belli eden açıklamalarda bulundu. Erdoğan’ın Kelimeleri açıktı. Cümleleri tefsir gerektirmiyordu. Suriye’deki ortakları terör güçleriydi.

Ama açık olan başka bir durum da vardı. Esad’ın kazanması, Müslüman Kardeşler hareketinin yenilgisi dolayısıyla AKP dâhil bölgedeki bütün gerici dalgaların kırılması demekti. Erdoğan Batılı güçler tarafından Esad’ın karşısına dikildi ve yüreklendirildi. Ama işler yolunda gitmeyince yalnız bırakıldı. Erdoğan’ın Suriye hayalini gerçekleştirmek için ileri doğru attığı her adım, geri adımı güçleştirdi. Öyle ileri gitti ki Suriye’deki muhalifler bile onu dava etti.

Muhalifler tarafından Suriye’de silahlı terör gruplarına destek verdiği gerekçesiyle uluslararası ceza mahkemesinde hakkında dava açılan Erdoğan, Pakistan ziyaretinde gündeme dair “Dik duracağız, dikleşmeyeceğiz” deyip, Fethullah Gülen’ın bedduasını “Bize Bosna’nın, Şam’ın, Kahire’nin, Bağdat’ın, Myanmar’ın, 76 milyonun içinde başı yaşmaklı, gözü yaşlı ninelerin duaları yeter” diyerek yanıtladı.

Sormak gerekiyor, kimin duaları? Suriye’deki saldırıda çığlığı yeri göğü inleten babaların mı? Hiç dönmeyecek çocuklarının yolunu bekleyen annelerin mi? Kolu bacağı kopan askerlerin mi? Tecavüze uğrayıp satılan genç kızların mı? Evleri yıkılan, işlerinden olan, ülkelerini terk etmek zorunda kalıp kamplarda sefil olan ailelerin mi? Okul baskınlarında arkadaşları, kan içinde kalan, okula gidemeyen, sokakta oynayamayan, yani çocuklukları çalınan çocukların mı? Camileri yıkılan Müslümanların Kiliseleri yakılan Hıristiyanların mı?

Erdoğan’ın bu cümlesini aktardığımda ilk önce tercüme hatası yaptığımı sanıp anlamakta güçlük çeken Suriyeli arkadaşlarımın çoğu yorum bile yapamadı. Kimi, “Dua değil ama beddualarımız tutuyor gibi görünüyor” derken kimi “Umarım bizim Ona, Suriye’de yaşananlarda doğrudan parmağı olan bir adama, gerçekten dua ettiğimize inanan insanlar yoktur Türkiye’de” dedi. Suriye’de insanlığa karşı işledikleri suçtan yargılanmadan gitmemesi gerektiği konusunda hemfikirdi.

Dua değil ama Suriye’yi yerle bir etmek için büyük çaba gösteren teröristlerin saldırılarından birinde, haber ajanslarınız Esad’ın yaptığı yalanını bütün yüzsüzlükle servis ederken, enkaz altındaki yavrusunun ölüsünü teslim almış bir babanın bedduası benim aklımdan hiç çıkmaz…