Seçimlerin ardından Yunanistan: Mücadele şimdi daha zorlu

Aytek Soner Alpan, haftalık <em>Komünist</em> dergisinin son sayısında seçimden sonra Yunanistan'daki gelişmeleri değerlendirdi. Bu ilgi çekici makaleyi soL okurlarının ilgisine sunuyoruz.

Seçimlerden sonra yaptığı konuşmalarda Radikal Sol Koalisyon, SYRIZA, lideri Çipras bir noktanın altını çizmişti. Yunanistan’da yaşananlar düpedüz “devrim”di. Çipras’ın ifadesi ile söyleyecek, SYRIZA’nın seçim zaferi ile Yunanistan’da “barışçıl devrim” yaşanmıştı. “Barışçıl devrim” kavramının çağrıştırdıklarını bir kenara bırakalım ve şu soruyu yanıtlamaya çalışalım: Yunanistan, bugün gerçekten “devrim” yaşamış bir ülke midir?

Yanıt biraz karamsar olsa da söylemek durumundayız.(*) Yunanistan, bir devrim yaşanması şöyle dursun, son yılların kazanımlarını ve mücadele birikimini tehlikeye atan bir bekleme hali içinde. Durumun yaz aylarının rehaveti ve kentlerin boşalması ile pek az alakası var. Zira geçtiğimiz sene Haziran ayına damgasını vuran grevler düşünüldüğünde durumun vahameti daha net anlaşılacaktır. Önce uzunca bir süre, “memorandum” eksenli bir sahte-tartışmanın belirlediği seçim sonuçları beklendi, sonra seçimlerin yinelenmesi, ardından hükümetin kurulması ve yapılan pazarlıklar, şimdi de AB’nin, hükümetin ve ana muhalefetin hamleleri bekleniyor. Yunanistan’da siyaset son birkaç yıl olmadığı kadar sokaktan uzaklaştı ve bir anda kitlelerin erişemeyeceği bir satranç tahtasının üzerindeki hamlelere indirgendi.

Mecliste, sendikalarda ve sokakta “Avrupa’nın umudu” SYRIZA ve ona bel bağlayan diğer özneler beklemede. Yunan reformizmi, iki nedenle bekliyor. Birincisi, SYRIZA, önümüzdeki aylarda “partileşecek” ve bu sürecin hasarsız tamamlanmasına uğraşılıyor. “Hasarsız” diyorum zira, SYRIZA-içi ciddi “kanatsal” gerilimler mevcut. SYRIZA’nın büyük unsuru olan SYNASPİSMOS’un günlük yayın organı Avgi (Şafak), seçimlerden sonra, SYRIZA unsurlarından biri olan Yunanistan Komünist Örgütü’nün (KOE) bayrağını fotoşop marifetiyle sildiği bir fotoğrafı kullandı örneğin. Partileşme, artık şüphe götürmeyecek biçimde görünüyor ki, SYRIZA’nın ana ve en geri unsurlarından olan SYNASPISMOS’un basıncı ve belirleyiciliğinde gerçekleşecek. Bu nedenle SYRIZA’dan bazı grupların ayrılabileceği dahi konuşulanlar arasında. Bu reorganizasyonun esas amaçlardan biri SYRIZA’yı destekleyen Panhellenik Sosyalist Hareket, PASOK, üye ve kadrolarının soğurularak istihdam edilmesi.[1] İkinci olarak, SYRIZA, izlediği “yapıcı muhalefet” ile mevcut koalisyon hükümetinin açık vermesini “bekliyor”, buradan hükümeti sıkıştırmayı ve düşürmeyi planlıyor. Meclis aritmetiği dahilinde yeni bir hükümetin kurulması zor göründüğünden, SYRIZA, tekrarlanacak seçimlerden birinci parti çıkarak hükümet kurma planları yapıyor. SYRIZA’nın kabine oluşturma çalışmalarına başladığını biliyorum. Örneğin, Eğitim Bakanlığı için geçtiğimiz haftalarda Atina Üniversitesi’nden bir isme teklif götürdüler.

Bu bekleme hali sürüyor. Yunanistan Komünist Partisi (KKE), ise bu bekleme halini sonlandırmaya karar vermiş durumda. Bir dizi eylemlilik örgütleyen KKE, meclise de birinci ve ikinci memorandum, kredi anlaşmalarının ve mali uyum planının iptaline dönük kanun önerisi sundu.[2] Kanun önerisinin detaylarına bu yazı kapsamında giremeyecek olsak da şunu söylemek mümkün, KKE sömürü anlaşmalarının tümünü ve Yunanistan’ın AB’ye olan bağımlılığını sona erdirmeyi öneren bu yasa önerisi ile yalnızca emekçilere dönük saldırıya karşı bir adım atmış olmakla kalmadı, oportünizmin arkasına saklandığı ve seçim sonuçlarını etkileyen memorandum-karşıtlığı paravanını indirmeye dönük bir girişimde bulundu. Bu paravanın indirilmesi bir dizi başlıkta sadeleşme ve düzeltmeyi beraberinde getirecek. Krizin karakterine ilişkin yanılsamaların ortadan kalkması KKE’nin önemli hedeflerinden birisi. Zira Yunanistan’da olgular baş aşağı duruyor. Krizin kapitalist niteliği gözden kaçarken, krizin memorandumu değil, memorandumun krizi getirdiği gibi bir yanılsama mevcut. Bunlara paralel olarak krizin Almanya’dan, hatta daha da özel olarak Angela Merkel’in iktisadi politikalarından kaynaklandığı varsayılıyor. Bütün bunlar yalnızca halkta var olan yanılsamalar değil, aksine bu argümanlar, sol siyasal yapıların politik söyleminin bunlar üzerine kurulu olmasından ötürü halk arasında yayılmış durumda. İşte anılan yasa söz konusu paravanı indirirken, bu noktaları netleştirmeyi amaçlıyor. Bu arada tabii ki siyasal yapıların söz konusu olgular karşısında nerede durduğunun da ortaya çıkması hedefleniyor. Bu yasa, üzerine çokça konuşulan bir meselede bol keseden atan tarafların nasıl tavır alacağını gösterecek. Aylardır KKE’ye neden SYRIZA ile birlikte hareket etmiyorsunuz diyenlere de KKE’nin verdiği bir yanıttır bu kanun önerisi. SYRIZA en net göründüğü konuda bile KKE ile yürümeye niyetli değildir. Dolayısıyla çizilmeye çalışılan “oyunbozan” KKE imajı ile “Sol bir hükümet mümkündü.” yakınmaları boşa düşmüş oluyor. Zira SYRIZA, bu hamle karşısında gerçek yüzünü göstermekte gecikmedi.

SYRIZA, seçimlerden hemen sonra, memorandumun iptali söylemini hızla yumuşatarak “koşulları yeniden görüşme” biçimde revize etmişti. SYRIZA’nın iktisadi danışmanlarından olan ve son seçimlerde milletvekili seçilen Girit Üniversitesi profesörlerinden Yorgos Stathakis 29 Haziran’da La Tribune’e verdiği röportajda açık yüreklilikle “Kazansak da memorandumu iptal etmeyecektik” açıklamasında bulundu.[3] Bugün ise meclise sunulan öneri karşısında yalpalamalar başladı. SYRIZA sözcüsü Panos Skurletis yasa önerisine ancak kısmi destek vereceklerini açıkladı. Skurletis, öneriyi neden tümüyle desteklemediklerinin sebebini ise KKE’nin iktisadi krize “AB’den çıkılması gibi SYRIZA’nın stratejik yönelimleri dışında olan” bir yanıt vermeye çalışması olarak gösterdi.[4] SYRIZA, ΑΒ’ye dokunmadığı sürece memoranduma karşı olduğunu bu şekilde ilan etmiş oldu. Durum böyleyken Yunanistan’ı hala memorandum yandaşlığı ve karşıtlığı ekseninde okumaya çalışmak siyasi körlükten başka bir şey değildir.

Synaspismos: "Borcu ortadan kesiyoruz...
Sermayeye hiç dokunmuyoruz. Seçmenler coşacaklar.
İyi bir seçim sonucu çıkaracağız."
SYRIZA: "Şapkadan bir de sol koalisyon hükümeti çıkarsak?"

Yeniden SYRIZA ve SYRIZAcılık
Yunanistan’da dahi rüzgar durulmuşken, Türkiye’de SYRIZA güzellemesi yapanlar, yalan hayalleri pazarlarken dahi kızarmayan SYRIZA’yı kızıla boyamaya çalışanlar yorulmamış görünüyor. Aslında başka bir açıdan bakarsanız yorulmuş oldukları sonucuna da varılabilir. Zira en basit başlıklarda dedikleri birbirini tutmazken, siyasal değerlendirme adı altında en hafif tabirle dedikodu yapmaktan geri durmuyorlar. Üstelik SYRIZA’nın savunulacak bir tarafı kalmadığını bildiklerinden umudu bir sihirli sözcüğe yüklemiş durumdalar: Konjonktür. Bu denkleme göre konjonktür yoktan var etmeye muktedir bir kuvvete sahip. O kadar ki partilerin programları, liderlerinin ve liderliklerinin yönelim ve eylemleri görmezden gelinebilir. Mühim olan her şeyi belirleyecek ve dönüştürecek olan konjonktürdür. O nedenle SYRIZA’nın söylemine ve eylemine bakınca dağılan umutlarımızı, Yunanistan emekçilerinin sefaleti ve öfkesi ile telafi etmemiz gerekiyor. Bunun adına radikal solun ittifaklar politikası ve devrim stratejisi diyoruz.

Kediye yüklenen sermaye, konjonktüre yüklenen aşkın anlamla birleşince eşine az rastlanır bir siyasi öngörü yeteneği çıkıyor. Siyasal analiz yerine her daim haklı çıkacakları totolojiler kurarak siyasal ufuklarının ne denli geniş olduğunu göstermeye çalışan bu isimlerin SYRIZA konusunda kurdukları totolojik argüman aşağı yukarı şöyle: “Efendim zaten bu koalisyon içinde çeşitli yapılar mevcut. Zaten bu yapıdan sosyalist devrim çıkmaz. Ama bir de konjonktür ve Yunan halkı var. SYRIZA, ya halkın ve emekçilerin basıncı ile sola çeker ya da geriye düşer.” Yani? Yanisi şu: SYRIZA yenilse de yense de şampiyon pek bir malumatfuruş olan bizimkilerdir. Çok yaşasınlar!

Malumatfuruşlardır, hem de nasıl! İçinde olmadıkları yapılardan henüz dışarı sızmadığını kendilerinin de söylediği tartışmalara bile vakıflardır. Örnek mi? Kendisi bildiğimiz kadarıyla KKE’li olmayan İstanbul’da mukim radikal bir solcumuz KKE’nin yaşadığı örgütsel krizden ve bu konuda “henüz dışarı yansımayan” tartışmalardan pek emindir. Zira KKE, tarihinde ilk kez solun hegemonik aktörü olma konumunu yitirmiştir. Kriz kaçınılmazdır. Bu bir varsayım mıdır, öngörü müdür yoksa zat-ı muhteremin sunduğu gibi bir olgu mudur? KKE’nin soldaki büyük parti olma konumunu ilk kez kaybetmediği gerçeğini, hegemonik olmanın seçimlerle pek az alakası olduğunu bir kenara bırakalım. Esas soru şudur: Seçimlerden bu yana hangi emare görülmüştür? Bu “hizip” konusunda kaynak nedir? “Bu da soru mu?” diyebilirsiniz tabii. Kaynağa ne gerek vardır ki? İki gün sonra KKE’den çatlak ses çıkmazsa bahanemiz zaten hazır değil mi: “Stalinistler pek monolitik. KKE’nin başındaki ekip[5] partideki tüm kritik pozisyonlara hakim. Sessiz sedasız muhalefeti tasfiye ettiler.” Hatta adalarda oluşturdukları gulaglara sürmüş olmasınlar muhalefeti?

Yunan reformizminin Türkiye bayii ve distribütörleri burada da durmak bilmiyor. Hem geleneksel komünist partilere atış serbest olduğundan hem de KKE seçimlerde oy kaybettiğinden SYRIZA’yı eleştiren sorulara bile KKE ile yanıt vermek mübah hale geliyor röportajlarda. “SYRIZA’ya öyle diyorsunuz ama esas KKE öyle” argümanının siyaseten kıymetini bir kenara bırakalım, söylenenlerin uzaktan yakından gerçekle ilgisi bulunmuyor. Bu nedenle analistimiz argümanlarını temellendirmek için “bakmayın KKE’nin öyle dediğine” gibi girişlerle “derin gözlemlerini” paylaşıyor. KKE, eylem yapmayıp şehir turları yapıyormuş, esas SYRIZA sokağa hakimmiş, sermaye tarafından esas muhatap SYRIZA kabul ediliyormuş. Sermaye ve medya KKE’ye değil, SYRIZA’ya saldırıyormuş. İnsan şaşırmadan edemiyor tabii ki. SYRIZA’nın %30 aldığı seçimlerden iki gün önce yaptığı mitingi dahi KKE’nin herhangi bir Atina mitingi kadar kalabalık değilken, son iki yıldır genel grevler geleneksel sendika bürokrasisinin atıllığı ve gönülsüzlüğüne rağmen PAME’nin basıncı ile düzenleniyorken, bu süreçte PAME sayısız eylem, grev ve işgal düzenlemişken, Yunan işçi sınıfı tarihine geçmiş olan çelik işçileri grevi PAME’nin inisiyatifi ve KKE’nin basıncı ile başlamış ve devam ediyorken (*), geçtiğimiz günlerde Yunan sermayesinin sözcüleri KKE’yi grevlerle ülke ekonomisini felç etmekle suçlamışken, Yunan TÜSİAD’ı SEV seçimlerden önce KKE’ye defaten saldırıp seçimlerden sonra SYRIZA’yı hükümette görme temennisini yüksek sesle dillendirmişken, Avriani gibi ismi ‘90’larda Yunan “derin devleti” ile anılan, düne kadar PASOK ile ilişkileri bariz olan gazeteler SYRIZA’yı açıktan desteklemişken bu anlatılanlar nedir?

Çizilmeye çalışılan krizle birlikte dalga dalga büyüyen SYRIZA imajı da gerçeği yansıtmamaktadır. 2007’de genel seçimlerde %5.04 oy alan SYRIZA, 2009 genel seçimlerinde %4.60, Avrupa Parlamentosu seçimlerinde %4.70 almıştır 2010’daki yerel seçimlerde beklentisinin çok gerisinde oy alan SYRIZA %5.0 ile yetinmiştir. Ülkede büyük bir SYRIZA rüzgarı eserken dahi iki genel seçim arasında üniversitedeki öğrenci seçimlerinde SYNASPISMOS’un desteklediği blok, tüm ekipler içinde en az oyu alan ekip olmuştur. SYRIZA’ya giden oylar büyük analizler yapmaya müsaade etmemektedir. Yunanistan’da mücadelenin sokaktan AB koridorlarına kaydırılmaya çalışıldığı bir atmosferde, “Ben daha iyi pazarlık yaparım”, “Kolay bir çıkış yolu var”, “AB’de de kalırım krizden de çıkarım” diyen SYRIZA dağılan merkezden oy toplarken, bu söylemini “sol hükümet” söylemi ve kof bir sol retorik ile renklendirince gevşek “sol” oyları da PASOK kaynaklı büyümenin oluşturduğu çekim merkezine almıştır. Bu arada bu söylenenlere güvenilmiyor ve sözü edilen yorumcunun analizlerinin sıhhatine ilişkin bir gösterge aranıyorsa 2009’da kurulmuş olan antikapitalist sol güçbirliği ANTARSYA’nın borçların ödenmemesi talebini mücadeleye soktuğu yönündeki basit bir tevellüt hesabı karşısında dahi ayakta duramayan saptamaya bakılabilir.

Toparlamak gerekiyor.

Yunanistan seçimleri acı bir gerçeği bir kez daha gözler önüne serdi: Türkiye solcusunun bayiilik özlemi bitmiyor ve reformizm aşkı dinmiyor. Zorlama siyasal analizlerin temel direği dedikodu oluyor. Radikal solculuğu kazıdığınız zaman, ardından kesif bir radikal demokrasicilik çıkıyor. Bizim tavrımıza ilişkin yazılan eleştiri yazılarından birinde geçiyordu “Gönül ister ki KKE seçimlerden birinci çıksın ve Yunanistan’da devrim olsun” ifadesi. Bunu yazan kişiye neyi anlatmaya nereden başlamalı? Böyle bir atmosferde sevgili dostum, soL yazarı Behçet Gültekin’in geçenlerde sohbet ederken bir Antep deyişi ile durumu özetlemesi yazıya uygun bir son olabilir: “Et diye kaptım, balcan börkü (patlıcan başı) çıktı...” Yunanistan seçimleri bir kez daha gösterdi: Tabakta her gördüğümüzü et sanmamak gerekiyor.


[1] “Syriza’s ‘responsible opposition’”. Athens News. 25/06/2012 http://www.athensnews.gr/issue/13501/56477
[2] 17 Haziran’da 261 gündür eylemlerine devam eden Çelik işçilerine destek olmak için Atina’da Omonya Meydanı’nda Tüm İşçilerin Mücadeleci Cephesi (PAME) tarafından bir eylem düzenlendi. Bunun yanı sıra KKE’nin siyasal hattına yakın örgütlenmeler olan PAME, Tüm Çifçilerin Mücadeleci Güçbirliği (PASY), Tekel-karşıtı Mücadeleci Güçbirliği (PASEVE), Öğrencilerin Mücadele Cephesi (MAS) ve Yunanistan Kadın Federasyonu (OGE) bir ortak toplantı düzenleyerek önümüzdeki dönem ortak mücadelenin nasıl yükseltileceği konusunu gündemlerine aldı.
[3] “Syriza est favorable à une Union bancaire en Europe”. La Tribune. 29/06/2012
http://www.latribune.fr/actualites/economie/union-europeenne/20120629tri...
[4] “Σκουρλέτης: «Ναι» σε μερική στήριξη της πρότασης ΚΚΕ”. Έθνος. 16/07/2012. http://www.ethnos.gr/article.asp?catid=22767&subid=2&pubid=63685395
[5] Türkiye’de sol medyada bu bile yazıldı. “KKE’nin başındaki ekibi”, “devrimci kanat” devirirse KKE’nin bir şansı varmışmış. Lütfetti siyasi “iddaa” yorumcusu. Sonra aynı sol yayının başka bir yazıcısı Komünist’te yayımlanan PASOK ve SYRIZA’ya tarihsel bir perspektifle yaklaşan yazı için sosyal medyada “Yunanistan’ı TKP yönetsin” yollu yorumlarda bulunmuşlardı, gazetelerinde KKE’nin politbürosuna şekil verildiğine bakmadan. Üstelik yanıt yazmak için ikinci seçim sonuçlarını bekleyen, bu nedenle de iki ay kadar rötarlı yazan bu “garantici” yazar, bizi “her daim haklı olan normatif siyaset” yapmakla suçlamış (!) ve eleştirilen yazıların okumasına dayanmayan ya da çok üstünkörü bir okumasına dayanan, acele ile yazıldığı yazım yanlışları, düşük cümleler ve özensiz argümanlardan belli iki yazı kaleme almıştı. Ben özellikle ilk yazıdan sonra yazarın benden çok kendisine haksızlık ettiğini düşündüğümden yanıt yazmama kararı almıştım, ancak yazmadığım şeyleri bana atfeden ikinci yazı ertesinde en azından böyle bir not kaçınılmaz oldu. Bkz. Ali Şimşek’in 22, 29 Haziran 2012 tarihli Birgün yazıları.

(*) Bu yazı yazıldıktan kısa süre sonra hükümet yaklaşık 9 aydır grevde olan çelik işçilerinin grevine saldırdı.