Mısırlı akademisyen: En büyük hata, İslamcılarla müslümanlık yarıştırmak

Dünya Barış Konseyi'nin Ortadoğu Bölge Toplantısı için İstanbul'a gelen Mısırlı barış eylemcisi Yard. Doç. Dr. Muhammed Hişam, bölgedeki emperyalist planları ve İslamcılaşma sürecini değerlendirdi. Hişam'ın Mısır'daki İslamcılaşma sürecine dair anlattıkları, Türkiye'ye de çok şey ifade ediyor.

(soL - Haber Merkezi) Mısır Barış Derneği'nden Yard. Doç. Muhammed Hişam, Dünya Barış Konseyi'nin Ortadoğu Bölge Toplantısı için İstanbul'a geldi. Hilvan Üniversitesi'nde İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünde akademisyen olan barış eylemcisiyle Mısır ve Türkiye'yi, bölgedeki savaşları ve İslamcılaşma sürecini konuştuk.

7 ülkeden temsilcilerin katıldığı toplantının ana gündemi Suriye'de süregiden savaş ve IŞİD tehdidiydi. Hişam'a göre bölgedeki temel mesele, emperyalist müdahaleler.

“Biliyorsunuz, ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi gizli saklı değil. Planın bizimle ilgili kısmı şu: Arap ülkelerinin daha küçük, güçsüz bölümlere, kantonlara ayrılması isteniyor. Irak'ta bu yaşanıyor, ülke Sünniler, Şiiler ve Kürtler arasında ülkenin bölünmesi planlanıyor. Suriye'de de aynısı var. Hatta Mısır'da da aynısı var.”

Mısır'ın etnik coğrafyalara bölünmesi şimdiye kadar pek gündeme gelmiş bir konu değil. Hişam, planı şöyle özetliyor: “Sina'nın bir kısmının Hamas'a verilmesi gündemdeydi. ABD'deki kimi örgütler, Mısır'ın güneyinde Kıptilerin (Mısırlı Hıristiyanlar) yoğun olarak yaşadığı bölgenin Kıpti bölgesi olarak ayrılması talebini dile getirdi. Dinci refleksler de bu yaklaşımı güçlendiriyor. Mısır'da 'Hıristiyanlar ülkeden sürülsün' talebi açıkça dile getirildi ve tartışıldı.”

Ülkeleri bölmek 'Yahudi devleti'ne yarayacak
Hişam'a göre Ortadoğu bölgelerini daha küçük ve etnik veya dini temelde ayrışmış parçalara ayırmak, temelde emperyalizm açısından daha kontrol edilebilir birimler yaratma arayışının sonucu.

Fakat Mısırlı akademisyen, bu yaklaşımın, İsrail yönetiminin “Yahudi devleti” planıyla bağlantısına da dikkat çekiyor. İsrail'de hükümet, Anayasa'da ülkenin bir “Yahudi devleti” olarak tanımlanmasını istiyor. Anayasa'ya sokulacak bu tanım, yalnızca dinin siyaset alanında üst bir belirleyen olması açısından tartışma konusu değil. Hem şu an halen İsrail sınırları içinde yaşayan hem de zamanında sürgüne gitmiş ve geri dönme hakları tanınmayan Filistinlilerin hakları açısından da bu tanıma itiraz ediliyor.

“Siz bölgede bir devlete 'İslam devleti', diğerine 'Hıristiyan devleti', bir başkasına bir diğer etnik veya dini grubun adını verdiğiniz anda bu bir norm haline gelir ve başka gruplara, bu arada İsrail'e de meşruiyet sağlar.”


Mısırlı görme engelli bir çocuk, Kahire'de görme engelliler için düzenlenen Çocuk Müzesi'nde bir firavun heykelini inceliyor. (Fotoğraf: Amr Abdallah Dalsh / Reuters)

'Mısır hükümetinin Gazze tavrı utanç vericiydi'
Mısır'da İslamcı hükümet, IŞİD müdahalesinde karşı çıkmadı fakat ABD öncülüğünde Suriye ve Irak'ı bombalayan Uluslar arası koalisyonun parçası olmayı reddetti. Bunda taban baskısının önemli payı vardı.

Yine de Hişam'a göre hükümetin, emperyalizmin bölgesel politikalarındaki konumu tartışmasız. İsrail'in son Gazze işgalini örnek veriyor: “Gazze'nin soluk borusu Refah Kapısı. Mısır hükümeti birkaç saat dışında kapıyı kapattı saldırı sırasında. Mısır'a tedavi için gelebilen yaralı sayısı 100 civarındaydı, oysa binlerce insan yaralandı.”

“Artık açıkça Filistin halkına karşı düşmanlık yapılıyor. Devlet televizyonları, 'Filistinlilere yeterince yardım ettik, sırtımızda yükler, İsrail'in de kendini savunma hakkı var' şeklinde yorumladı olan biteni.”

İslamcılaşma serüveni Türkiye'ye paralel
Tüm bölge gibi Türkiye'de de başlıca gündem olan İslamcılaşma süreci, Mısır'da yıllardır büyük tartışma konusu. Muhammed Hişam, konuyu İslamcı hareketlerin geçmişinden başlatmak gerektiğini söylüyor.

“Bakın, şimdi 'ılımlı' denilen İslamcı hareket hiçbir zaman ılımlı olmadı. Müslüman Kardeşler, açık bir terörist grup. Geçmişte yaşanan birçok terör eyleminde örgütün rolü, yıllar sonra örgüt yöneticilerinin yazdığı kitaplarda ayrıntılarıyla anlatıldı.”

90'lı yılların başlarında Türkiye'de Aziz Nesin gibi seküler aydınlar İslamcı hareket tarafından hedef gösterilir, Sivas Katliamı yaşanırken, Mısır da benzer bir süreçten geçiyordu. 1992'de yazar Farak Fuda suikast sonucu öldürüldü. Ertesi yıl, edebiyatçı Necip Mahfuz bir suikastten sağ çıkmayı başardı.

Sola karşı İslamcıları desteklediler
Hişam'a göre siyasal İslam'ın yükselişi, Türkiye'dekine çok benzer bir saikle, egemenlerin desteğiyle başladı. “Enver Sedat döneminde, 1970'lerde başladı bu süreç. Çünkü Enver Sedat, o dönem güçlü olan sola karşı Müslüman Kardeşler'i destekledi. Yarattıkları canavarı sonradan kontrol edemediler. Sovyetlerin çözülüşü de süreci hızlandırdı.”

Peki en büyük yanlış nerede yapıldı? Hişam, “Yeni Türkiye”ye dair çok şey söyleyen bir saptamayı dile getiriyor: “Mısır'da Nasır döneminden beri yapılan en büyük yanlış, İslamcılarla Müslümanlık yarıştırmak. Seküler kökenden gelen burjuva hareketler dahi bunu yapmaya kalkıştı.”

'Seküler partiler bile laiklik diyemiyor'
“İş öyle bir noktaya geldi ki, 2011'de Mübarek'in devrilmesinden bu yana laiklik, İslam düşmanlığıyla eşitlendi. Seküler gelenekten gelen Vafd Partisi bile laiklik diyemiyor. Tagammu Partisi de benzer şekilde.”

Hişam, bu burjuva partilerinden bahsederken, Türkiye'de artık geyik konusu olmuş bir kalıbın, Mısır'da da aynen kullanıldığından bahsediyor: “Tagammu liderinin Müslüman Kardeşler'e yönelik eleştirisi ne, biliyor musunuz? 'Gerçek İslam bu değil', böyle diyor.”

Mısırlı barış eylemcisine göre solun bölgede ilerlemesi için açıkça seküler bir çizgi tutturması gerekiyor. Hişam umutlu. “Evet, bir yandan bir şeyhi eleştirmek bile din düşmanlığıyla eşitlenir hale geldi ama diğer yandan, özellikle genç nüfusta laikliğin önemi giderek daha fazla kavranıyor.”