Mısır’da tanıdık bir “demokratikleşme”...

“Arap Baharı” ile demokratikleşme yoluna girdiği iddia edilen Mısır’da Müslüman Kardeşler iktidarı basını ve kitapları sansürlüyor, siyasi tutuklu ve hükümlülere af kisvesi altında sadece İslamcıları serbest bırakıyor. Ülkedeki Kıpti Hıristiyanlar ise bir süredir adeta etnik temizlikle karşı karşıya…

Mısır’da Hüsnü Mübarek döneminin baskıcı politikalarına son vereceği vaadiyle emperyalizmin ve silahlı kuvvetlerin desteğiyle iktidara getirilen Muhammed Mursi liderliğindeki Müslüman Kardeşler iktidarı, iktidarını pekiştirdikçe muhalif ve aykırı sesleri bastırmak için uyguladığı baskıyı daha açık ve dolaysız hale getiriyor.

Bugün basına yansıyan haberlere göre, savcılar iki gazeteciye dava açarken, muhalif Al-Dostour gazetesinin bir sayısı devletin sansür kuruluşu tarafından toplatıldı. Gazetenin editörü İslam Afifi’ye ise Devlet Başkanı Mursi’yi açıkça aşağılama ve okuyucuları Mısır’ın yeni hükümetine karşı kışkırtma suçlamasıyla yasal işlem başlatıldı. Bir başka gazeteci, Al-Faraeen TV sunucusu Tevfik Okaşa ise yine Mursi’yi aşağılamanın yanı sıra izleyicileri devlet başkanını öldürmeye çağırmak gibi akıldışı bir suçlamayla karşı karşıya. Okaşa’nın programı savcılık emriyle yayından kaldırıldı.

Açılan davaların ve uygulanan sansürün genel olarak “isyana teşvik” gerekçesiyle hayata geçirildiği görülüyor. Hükümetin bu adımları ülkede tepkiyle karşılanıyor. Eleştiriler, Mursi hükümetinin basına uyguladığı baskının Mübarek dönemini anımsattığı yönünde. Mursi’nin devlet başkanlığına seçilmesinden sonraki düşünce ve ifade özgürlüğünü engellemeye yönelik icraatı, iktidara gelmesinden önceki vaatlerinden keskin bir geri dönüş olarak görülüyor.

Bu arada ABD Dışişleri Bakanlığı Victoria Nuland’ın “Mısır hükümetinin ülkede basın özgürlüğünü kısıtlamaya yönelik adımlarından endişeli olduklarına” ilişkin açıklaması ise, Müslüman Kardeşler’in iktidarı ele geçirmesinde ABD emperyalizminin rolü ortadayken büyük bir ikiyüzlülük olarak yorumlanıyor.

Hükümet yetkilileri ise eleştirileri reddederek, atılan adımların, kamu düzeninin bozulmasına yol açacak şekilde şiddeti tahrik eden ve yeni seçilen cumhurbaşkanına kişisel hakarette bulunan basın haberlerini önlemeyi amaçladığını öne sürüyor. Oysa kimi çevreler, yeni hükümetin, basını yoğun bir takip ve denetim altında tutan Enformasyon Bakanlığı’nın lağvedileceğini umuyordu. Bu bakanlığa Müslüman Kardeşler üyesi Salah Abdül Maksud’un atanmasının ardından, devletin kontrolündeki basının yeni editörlerini seçmek amacıyla bir seçim komitesi oluşturuldu. Bazı gazete yazarları bu “yandaş” editörlerin atanmasını protesto etmek amacıyla köşelerini boş bırakarak tepkilerini ortaya koydular.

Kitaplar da yasaklanıyor
Mısır’da sansür ve yasaklamalar basınla da sınırlı değil. Sansür kurumu, William L. Cleveland ve Martin Bunton isimli iki Kanadalı akademisyen tarafından yazılan ve şu ana kadar 12 baskı yapmış bulunan “Modern Ortadoğu’nun Tarihi” (A History of Modern Middle East) adlı kitabın ithal edilmesini yasakladı. Kahire Amerikan Üniversitesi Tarih Bölümü Başkanı Halid Fehmi, sipariş ettiği kitabın ülke sınırlarından içeri girmesinin yasaklandığına ilişkin üniversiteden kısa bir e-mail aldığını, mailde yasağın nedenine ilişkin herhangi bir açıklamanın bulunmadığını belirtti.

Siyasi tutuklular serbest bırakıldı ama…
Devlet Başkanı Muhammed Mursi, Temmuz ayında Ramazan vesilesiyle Tahrir Meydanı ayaklanması sırasında ordu tarafından hapse atılan 572 mahkumun serbest bırakılması emrini vermişti. Ancak serbest bırakılan mahkumların İslamcı gruplara üye kişiler olması ayrımcılık iddialarını gündeme getirdi. Serbest bırakılan kişiler arasında Mübarek döneminde açık bir şekilde üst düzey Mısırlı yetkilileri öldürmeye çalışan İslamcı militanların da yer alması, af kararının hangi kriterlere göre uygulandığına ilişkin soruları da beraberinde getirdi. Mursi’nin emri genel olarak olumlu karşılanmakla birlikte, belirli kişilerin serbest bırakılırken diğerlerinin halen içeride tutulması, kararın kamuoyunda yaygın bir şekilde sorgulanmasına yol açıyor. Hukukçu ve aktivist Ragia Omran, siyasi mahkumları serbest bırakılması konusunda inceleme yürütmek amacıyla Mursi tarafından atanan komitenin şeffaflıktan uzak olduğunu belirterek, sağlık durumunda ciddi bozulma olan mahkumların bulunduğuna, ancak bunların serbest bırakılmadığına dikkat çekiyor.

Hıristiyanlara yönelik baskı had safhada
Müslüman Kardeşler’in iktidara gelmesinin ardından, bakan sayısı 35’e çıkmasına rağmen hükümette yalnızca bir bakanla temsil edilen ve genel anlamda da bir siyasi temsiliyet sorunuyla karşı karşıya olan Kıpti Hıristiyanlar’a yönelik baskı ve saldırılar İslamcı yükselişle birlikte artmış durumda. Mısır’ın 82 milyon olan nüfusunun yaklaşık yüzde 10’unun Hıristiyanlardan oluştuğu tahmin ediliyor.

Geçtiğimiz ay Kahire’nin 40 kilometre güneyinde yer alan Daşur’da bir Müslüman ile bir Kıpti Hıristiyan arasında çıkan tartışma her iki gruptan çok sayıda Mısırlı'nın karıştığı kitlesel bir çatışmaya dönüşmüş, olaylar bir Müslüman’ın hayatını kaybetmesi ve çok sayıda Hıristiyan’ın yaralanmasıyla sonuçlanmıştı. Olaylar sırasında kasabada Hıristiyanlara ait çok sayıda ev ve iki işyeri yakılırken bir kilise tahrip edilmiş, yaklaşık 120 Kıpti Hıristiyan ailesi evlerinden kaçarak çevredeki kasabalara sığınmak zorunda kalmıştı.

Olayın üzerinden birkaç gün geçmesiyle birlikte birkaç Kıpti ailenin kasabaya geri döndükleri, ancak evlerini yakılmış halde buldukları bildirildi.

Dinsel ayrışma derinleşiyor
Yaşananların ardından ülkedeki Hıristiyanların da “Hıristiyan Kardeşler” isminde bir örgütlenmeye gittikleri ve Kıptilerin hakları için mücadeleyi yükseltmeyi amaçladıkları öğrenildi. Yaşanan saldırılara direnmeyi amaçlaması bakımından haklı sayılabilecek temellere dayanıyor olsa da, kurulan yeni oluşumun da dini kimlik ekseninde mücadeleyi temel alması, ülkede Müslüman-Hıristiyan ayrışmasının önümüzdeki dönemde derinleşmesi ve genel anlamda siyasette dinselliğin öne çıkmasını besleyecek gibi görünüyor. Bu durum bir yandan Mısır’da Hıristiyan nüfusun daha fazla tehdit altına girmesine yol açarken, diğer yandan etnik ve dinsel kimlikleri aşan ilerici ve anti-emperyalist bir emekçi alternatifinin güç kazanması karşısında önemli bir engel teşkil ediyor.

(soL – Dış Haberler)