Libya’daki silahlar El Kaidecilere gidiyor: ABD sorumluluktan kaçabilir mi?

<em>New York Times</em>’da yer alan bir makalede ABD onayıyla Libya’ya sevkiyatı gerçekleştirilen silahların Suriye ve Mali’deki cihatçıların eline geçtiği belirtiliyor. Amerikalı yetkililerin açıklamaları, iddianın yeniden gündeme gelmesinin ABD’nin sorumluluktan kurtulma çabalarıyla ilgili olduğunu düşündürüyor.

Geçtiğimiz günlerde New York Times’da yayınlanan “Libya’ya giden ABD onaylı silahlar cihatçıların eline geçti” başlıklı makalede, Katar’ın ABD’nin onayıyla Libya ve Suriye’deki muhalif gruplara gönderdiği silahların, El Kaide militanlarının eline geçtiği bilgisine yer verildi. Makalede Obama yönetiminin Katar’ın Suriye’ye yönelik gerçekleştirdiği silah sevkiyatına onay vermekle birlikte, çekincelerini dile getirdiği şu sözlerle ifade ediliyor:

Libya deneyimi [Obama] yönetiminin Suriyeli muhaliflerin silahlandırılması konusunda doğrudan rol alıp almamayı tartıştığı şu günlerde yeniden önem kazandı. Silahlar muhaliflere Katar ve diğer ülkelerden gidiyor.

Obama yönetimi Katar’ın Suriye’deki muhalif gruplara silah sevkiyatı yapmasına itiraz etmiyor. Öte yandan yetkililerin belirttiğine göre, sevkiyatlar destekleniyor da değil. Ancak yetkililer, ABD’nin tıpkı Libya’da olduğu gibi Katar’ın yanlış militanları silahlahdırdığından endişe duyuyorlar.

Haberde, ABD yönetiminin Katar’ın silahları “yanlış militanlara” göndermesinden rahatsız olduğu ifade ediliyor. ABD’li yetkililer ise, daha önce Libya’da da tekrar etmiş olan durumu ABD’nin sahada yeterli ajanının olmamasına bağlıyorlar:

Katar Libya’lı isyancılara geçen sene silah sevkiyatına başladığında, Obama yönetimi bunu el altından desteklemişti. Ancak sonraları, Katar’ın silahların bir kısmını İslamcı militanlara ulaştırdığına dair bilgiler ABD’li yetkililerin ve yabancı diplomatların raporlarında daha sık yer almaya başlayıncı, Amerikalı yetkililerin endişeleri artmaya başladı. Katarlıların Kaddafi karşıtı ayaklanmalar sırasında teslim ettiği silahlarla, Eylül ayında Bingazi’deki ABD elçiliğine yapılan ve dört Amerikalının ölmesine neden olan saldırıda kullanılan silahlar arasında bir bağlantı olup olmadığına dair bir kanıt bulunabilmiş değil.

Ancak bundan aylar önce Obama yönetimi, Libyalı militanlara yapılan silah yardımındaki gizli desteğinin sonuçlarından açıkça endişe duymaya başlamıştı. Bunlar o güne kadar dile getirilmeyen endişelerdi. Katar’dan gelen silah ve para, Kaddafi’nin devrilmesinden sonra istikrarı tehdit eden bir kuvvet haline gelen silahlı militant grupları güçlendirmeye yaradı.

ABD, ayaklanma sırasında az sayıda CIA yetkilisinin bulunduğu Libya’da, silah sevkiyatını pek takip edemedi. Libya’ya silah göndermesi için Katar’a onay verilen 2011 Baharı’nda, Beyaz Saray’a silahların İslamcı militan gruplara gittiğine dair raporlar ulaşmaya başladı. Savunma Bakanlığı’ndan bir yetkili, bu militanların Libya’daki isyancı ittifakın geneline göre ‘daha anti-demokratik, daha katı, İslam’ın uç yorumlarına daha yakın’ kimseler olduğunu belirtti.

Haberde ABD’nin Libya’daki silah sevkiyatını Katar’la birlikte el altından gerçekleştirdiği belirtiliyor ancak silahların daha sonra “istenmeyen ellere” ya da “yanlış militanlara” ulaştığı ifade ediliyor. Oysa Libya’da Kaddafi’nin devrilmesiyle sonuçlanan sürecin bilinen anlamda bir halk ayaklanmasıyla değil, El Kaide’nin Libya kolu olan Libya İslami Savaş Grubu (LİSG) eliyle yürütüldüğü zaten biliniyordu. ABD, El Kaide’ye yapılan silah sevkiyatını açıktan destekleyemediğinden, ABD’li yetkililer o dönemde basına sızdırdıkları haberlerde de Katar’ın ya da başkalarının silahları “yanlış ellere” ulaştırıyor olduğundan endişe duyduklarını belirtiyorlardı. ABD’nin Libya müdahalesi sırasında ve sonrasında attığı adımlar ve o dönem basında yer alan bilgilerde bu “endişeleri” destekler nitelikte olmuştu. Oysa Libya’daki savaşın doğrudan destekleyicisi olan ABD’nin bu ihtimali gözardı etmiş olma ihtimali yok gibi. Nitekim New York Times’ın haberinde yer alan şu ifadeler, ABD’nin neticesini baştan tahmin ettiği eylemleri Katar gibi taşeron ülkelere yaptırdığını ortaya koyuyor:

Amerikalı yetkililer Birleşik Arap Emirlikleri’nin Libya ayaklanmasının başlarında Obama yönetimiyle temas kurduğunu ve ellerindeki Amerikan yapımı silahları Libya’ya sevk etmek için izin istediklerini söylüyor. [ABD] yönetimi bu talebi reddetmiş ama bunun yerine ABD yapımı olduğu anlaşılmayan silahları göndermeleri konusunda BAE’yi teşvik etmiş. [...]Sevkiyat işini yürüten kimselere göre Katar, ABD dışında imal edilmiş olan ve aralarında Fransız ve Rus yapımı silahların bulunduğu bir sevkiyatı gerçekleştirdi.

ABD’nin silah sevkiyatını gerçekleştirirken elini kirletmemeye özen gösteridği görülüyor. Nitekim haberde yer alan “yanlış militanlar” benzeri ifadeler ve ABD’nin sık sık bu konudaki endişelerini dile getirdiği halde bu yönde ciddi adımlar atmıyor olması ve bu durumu bölgenin zorlu koşullarına bağlıyor olması da bunu gösteriyor.

Suriye’de de aynı senaryo
Haberde dile getirilen bir diğer durumu ise o dönemde Libya’ya giden silahların şimdilerde Mali ve Suriye’deki El Kaide militanlarınca kullanılıyor olması. Oysa, Suriye’deki pek çok silahlı grubun Libya’dan giden El Kaide militanlarından oluştuğu ve bunların bölgeye ulaştırılmasında, Katar ve Türkiye’nin rol oynadığı bugüne kadar pek çok kez dile getirilmişti.

ABD Libya’daki silah sevkiyatında parmağı olduğunu açıkça kabul etmiş değildi. Ancak Kaddafi devrildikten ve El Kaide militanlarının bölgedeki gücü iyiden iyiye artmaya başladıktan sonra, ABD’li yetkililerin medyaya verdikleri isimsiz demeçlerde bu durum dile getirilmiş oldu. Ancak anaakım medyanın bu konudaki tutumu da, ABD yönetiminin işini kolaylaştırır nitelikte. Amaçlananın bir yandan bölgedeki örgütlülüğü ve militan gücüyle El Kaide gibi radikal İslamcı grupların Libya ve Suriye yönetimlerine karşı silahlandırılmasına devam ederken, diğer taraftan “olaylar kontrolümüzden çıkıyor” söylemini yaygınlaştırarak sorumluluktan kaçmak olduğu anlaşılıyor.

Suriye, geçtiğimiz haftalarda ülkede savaşan yabancı paralı askerlerin listesini BM’ye sunmuştu.

Şimdilerde Suriye için de benzer bir sürecin işletildiğinden söz edilebilir. Aslında ABD’nin Suriyeli muhaliflerin silahlandırılmasında CIA aracılığıyla rol oynadığı, geçtiğimiz aylarda resmi ağızlardan itiraf edilmişti. Öte yandan Suriye konusunda da benzer biçimde silahların El Kaide bağlantılı gruplara gitmesinden duyulan endişeler, ABD’li yetkililerce zaman zaman dile getiriliyor. Ancak bu militanların bir kısmının CIA tarafından maaşa bağlandığı bile biliniyor. ABD’nin, Arap coğrafyasında ilk ayaklanmalar ortaya çıktığından beri, bölgeye müdahale etmenin bir aracı olarak El Kaide ile işbirliğine gittiği bilinen bir gerçek. Buna dair haberler yaygınlaşmaya başladığından, ABD bu gruplara verdiği desteği Katar ve diğer ülkelerin “kontrol dışı” hareketleriyle ilişkilendirerek kendi sorumluluğunu örtmeye çalışıyor. Böylece bir yandan silah sevkiyatının sürekliliği sağlanırken diğer yandan gerektiğinde inkar etmeye olanak tanıyacak koşullar yaratılmış oluyor. Başkan John F. Kennedy döneminde CIA’nın icat ettiği bir hukuk terimi olan “plausible deniability” bu duruma çok uygun düşüyor. “İnandırıcı inkar” anlamına gelen bu terim, olaydaki sorumluluk inkar edildiği takdirde aksini kanıtlayacak koşulların olmadığı durumları ifade ediyor.