Kore neden bölündü?

Kore yarımadasının ve Kore halkının niye iki ayrı ülkeye bölündüğünün hikayesi, bir emperyalizm hikayesi...

Kore 20. yüzyılın ilk yarısını Japon işgali altında geçirdi. Bu yıllarda Asya içindeki ilerleyişini sürdüren Japon emperyalizmi, Kore’de oldukça acımasız bir sömürge idaresi kurmuştu. 1945’deki bağımsızlık ve yeniden kuruluşa kadar Kore’de Japon idaresine karşı mücadele eden pek çok hareket ortaya çıktı.

II. Dünya Savaşı başladıktan sonra Japon emperyalizminin durdurulması ve Japon egemenliğindeki sömürgelerin durumu gündeme geldi. 1 Aralık 1943’te, ABD, İngiltere ve Çin’in yayınladığı Kahire Deklarasyonu, zamanı geldiğinde Kore’nin bağımsızlığının tanınacağını vaat ediyordu. Yalta’da ise ABD Başkanı Roosevelt ABD, İngiltere, Çin ve SSCB’nin Kore’de dörtlü bir idare kurmasını önerdi, ancak öneri karara bağlanmadan konferans dağıldı. ABD’nin Yalta’da yaptığı öneri Kore’ye tam bağımsızlık vermek niyetinde olmadığının önemli bir işaretiydi. Potsdam Konferansı’nda konu bir kez daha gündeme geldi. Bu kez Stalin, Japonya’ya savaş açmadan önce Kore’ye bağımsızlık tanınacağı konusunda güvence istedi ve bu talebinde ısrarcı oldu. Bu güvence verildikten sonra Sovyetler, Ağustos 1945’te Japonya’ya savaş açtı ve Kızılordu Japon işgali altındaki Kore’ye girdi. Kızılordu’nun gelişiyle Kore’nin kuzey bölgesi Japon işgalinden kurtuldu. Ancak ABD bu bölgeyi SSCB’nin nüfuzuna terk etmek niyetinde değildi. Kızılordu’nun Kore’nin kuzeyini bağımsızlığına kavuşturduğu tarihlerde ABD Japonya’nın iki şehrine atom bombası atarak Asya’daki dengeleri kendi lehine çevirmek ve Sovyetler Birliği’ne gözdağı vermek için kanlı bir adım atmış oldu. Eylül 1945’te ise ABD askerleri Kore’nin güneyine çıktılar. Böylece fiilen Kore ikiye bölünmüş oldu.

Ancak Japonya’nın teslim olmasından ve Ağustos ayında Kore’deki idaresini Korelilere bırakmasından Eylül’deki ABD işgalinin gerçekleşmesine kadarki kısa sürede ülke içinde önemli gelişmeler oldu. Uzun süredir Japon işgaline karşı direnenlere, Kore’den kaçarak II. Dünya Savaşı boyunca Kızılordu saflarında ya da Çinli komünistlerle birlikte savaşan Koreliler de ülkelerine geri dönerek katıldılar. Kore’de işgalcilerin ve işbirlikçilerin yerine yönetimi devralacak Halk Komiteleri kuruldu. Pek çok halk komitesine komünistler ya da bağımsızlıktan yana olan yurtseverler katıldılar. Halk komitelerinin seçtiği delegeler 6 Eylül’de Seul’de bir Ulusal Meclis toplanarak Kore Halk Cumhuriyeti’ni ilan ettiler.

8 Eylül 1945’te ABD birlikleri Inchon’a çıktıklarında kendilerini Halk Cumhuriyeti temsilcileri karşıladı. Ancak ABD, Cumhuriyet’in temsilcilerini tanımadığı gibi, 38. paralelin güneyindeki tek otoritenin kendileri olduğunu açıkladı. ABD bu süreç içerisinde milliyetçilerle daha yakın işbirliği yapmaya başladı. Komünistlerin önderliğindeki Koreli yurtseverler ise ABD karşıtı bir kampanya başlattılar. Bu yıllarda Güney’de kendilerini sol yelpazenin çeşitli yerlerinde konumlandıran çok sayıda parti kuruldu.

Kuzeyde ise Sovyetler Halk Komiteleri’nin yetkilerini artırdılar. Ülkedeki Halk Komitelerinin sayısı kısa sürede hızla arttı. Pyongyang’da toplanan komite delegeleri 8 Şubat 1946’da Kuzey Kore Geçici Halk Komitesi’ni seçtiler. 22 Ağustos 1948’de Kuzey’de Cumhuriyet ilan edildi.

Güneyde ise 1948 yılına kadar grevler, öğrenci eylemleri durmak bilmedi. ABD’nin solun gücüne ve toplumsal hareketliliğe karşı güvencesi ülkedeki milliyetçilerdi. Nitekim Temmuz 1948’de milliyetçiler ABD’de eğitim görmüş Syngman Rhee liderliğinde yönetime geçtiler ve Güney’de Cumhuriyet ilan ettiler. Rhee yönetimi solculara, komünistlere yönelik baskılarını artırdı, çok sayıda kişiyi ülkeden çıkardı. Bu kişilerden bazıları ABD desteğindeki Rhee yönetimine karşı gerilla savaşına başlarken, bir kısmı ise Kuzey’e geçti. Birkaç yıl içerisinde Güney her türlü eylemin şiddetle bastırıldığı kanlı bir iktidarın eline geçmişti.

Kuzey’de Komünist Parti güneyden gelen siyasi grupların da katılımıyla bir ortak cepheye dönüştü. 25 Haziran 1950 günü Kuzey’deki silahlı güçler Güney’deki ABD destekli yönetime karşı harekete geçtiler ve 38. paraleli geçtiler. ABD hemen Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ni harekete geçirdi ve Kuzey’in hareketini kınadı. Karar Güvenlik Konseyi üyesi SSCB’nin, konsey üyeliğine Çin Halk Cumhuriyeti yerine Milliyetçi Çin olarak bilinen Taiwan’ın alınmasını protesto ettiği için Güvenlik Konseyi’ni boykot ettiği bir sırada alındı. 27 Temmuz’da ise ABD yönetimi Kore yarımadasındaki çatışmalara bizzat müdahale etmeye karar verdi. Bu arada BM Güvenlik Konseyi de, üye devletleri Güney’e yardım etmeye çağıran bir karar tasarısını kabul etmeye çağırdı. ABD’nin savaşa müdahale etmesinden kısa bir süre sonra savaşa Çin de katıldı.

Türkiye’de NATO’ya girmek isteyen Demokrat Parti Kore savaşını ABD’ye önemini ve yararlılığını ispat etmek için bir fırsat olarak gördü. Türkiye meclis kararına bile gerek duymaksızın Kore’ye komünistlere karşı savaşmak üzere asker gönderdi. Muhalefetteki CHP, meclisin bu şekilde devreden çıkarılmasını eleştirse de, Türkiye’den askerler gönderildikten sonra komünizme karşı sürdürülen bu savaşı destekledi. Kore’de 700’den fazla asker hayatını kaybetti, 2 binin üzerinde asker ise yaralandı.

Kore yarımadasındaki savaşta 1951 yılına gelindiğinde iki taraf 38. paralel boyunca sabitlenmişti. Savaşın net bir galibi olmayınca 1951’de başlayan görüşmeler sonucunda 1953 yılında ateşkes anlaşması imzalandı. Savaşta yaklaşık 3 milyon insan hayatını kaybetti. Savaş neticesinde Kore’deki bölünme kalıcılaştı. ABD’nin Güney’deki egemenliği pekişti. Taraflar arasında zaman zaman yeniden başlayan “birleşme görüşmeleri” ise bir sonuç vermedi.

(soL - Dış Haberler)