İsrail’de komünistler de var…

İsrail’de kökleri 90 yıl önceye giden bir komünist partisi olduğunu biliyor muydunuz? Üstelik bu parti, kendisini bir Yahudi devleti olarak gören, milli marşında “içimizdeki Yahudi ruhu” ifadesinin yer aldığı bir ülkede Yahudilerin ve Arapların birlikteliğini savunuyor.

İsrail Komünist Partisi (İKP), tarhi, 1920’lerde İngiliz sömürgeciliğine karşı mücadele eden ve Siyonizme karşı çıkan Filistin Komünist Partisi’ne dayanan köklü bir hareket. İsrail’in kurulmasıyla birlikte bu hareketin bir parçası İsrail’de mücadelesini sürdüren, kısa ismi Maki olan İsrail Komünist Partisi’ne dönüşürken, diğer parçası Filistin’de komünist parti olarak mücadelesini sürdürdü. Maki kendisini başından beri İsrail’de yaşayan Yahudilerin ve Arapların komünist partisi olarak tanımladı. Hıristiyan Arapların daha fazla kentlileşmiş olmalarından kaynaklı olarak partiye başından beri diğer Araplarla kıyaslandığında daha yakın durdukları biliniyor, ancak komünistler Müslüman Araplar arasında da örgütleniyor. Maki, 1965 yılında Yahudi kimliğini öne çıkaran kanatla yaşanan ayrışma sonucu partiden koparak Rakah ismini aldı. Rakah, Yeni Komünist Liste’nin kısaltmasıydı. Anti-Siyonist politikası ile Rakah dünya komünist hareketi tarafından İsrail’in esas komünist partisi olarak tanındı. 1960’larda ve 1970’lerde girdiği seçimlerde başarı kaydeden ve İsrail parlamentosu Knesset’teki parlamenter sayısını artırmayı başaran Rakah işgal karşıtı politikalarıyla fiilen halkın da tanıdığı komünist parti haline geldi. 1977 seçimlerinden önce, bazı sol çevrelerle birlikte oluşturulan Hadaş’ı, yani Barış ve Eşitlik için Demokratik Cephe’yi kurdu. Seçimlere ortak girmek için bir çatı liste olarak oluşturulan Hadaş, günümüzde de varlığını sürdürüyor. Rakah olarak kopuş yaşadığı Komünist Parti bu ismi terk ettikten sonra 1989 yılında İsrail Komünist Partisi adını tekrar aldı. İKP adını tekrar kazandığı yıllar sosyalist bloğun dağıldığı, dünya komünist hareketinin zafer ilan eden kapitalizm karşısında zor koşullarda mücadele etmeye çalıştığı yıllardı.

Savaş, işgal ve direniş koşullarında deneyim kazanan İKP, İsrail toplumunun devlet eliyle hızla miliaristleştirildiği 1980 sonrasında, her şeye rağmen İsrail’de yaşayan başta Yahudi ve Araplar olmak üzere farklı kökenden hakları birleştirme mücadelesinden geri adım atmadı. Bu kararlılığı sayesinde, İsrail gibi mücadele etmenin zor olduğu bir ülkede siyaset sahnesindeki varlığını sürdürebiliyor. Bugün partinin öncülüğündeki Hadaş, 120 sandalyelik Knesset’te 4 milletvekiliyle temsil ediliyor. Onlarca belediye başkanıyla yerel yönetimlerde var olan parti, kuzeyde yer alan “İsrail’in Arap şehri” olarak bilinen Nasıra’nın belediye başkanlığını 32 yıldır elinde tutuyor. Halka seslenmek için günlük arapça el-İttihat gazetesini çıkaran Hadaş, İbranice yayın yapan haftalık Zo Haderekh (Yol) gazetesini de yayınlıyor.

Geçmişten bugüne, gözü dönmüş İsrail devleti ile başta İşçi Partisi olmak üzere merkezdeki siyasi partiler İKP üzerinde olumsuz basınç yapan başlıca güçler olarak sayılabilir. Bunların dışında Yahudiler arasında örgütlenen aşırı ırkçı siyasi hareketler ile keskinleşen Arap milliyetçiliği ve gericilik de komünistlerin seslenmeye çalıştığı halkı zehirleyen siyasi hareketler olarak öne çıkmaktadır. İlericilerin düzenledikleri gösterilere saldıran ve bizzat devlet tarafından yönlendirilen ırkçıların beşiği Avigdor Lieberman liderliğindeki İsrail Evimiz Partisi, ilerici İsraillilerin ve komünistlerin başlıca düşmanı. Öte yandan Arap kimliğini milliyetçi bir çerçevede sahiplenen siyasi hareketler komünistlerin siyasi rakipleri arasında yer alıyor. Bunlardan biri milliyetçi ve İslamcı eğilimli Birleşik Arap Listesi (Ra’am). Yahudiler söz konusu olduğunda ise kendisini solcu, çevreci, Siyonist bir sosyal demokrat parti olarak tanımlayan Yeni Hareket-Meretz sayılabilir.

Parti uzunca bir süredir başka bir siyasi basınçla da başa çıkmaya çalışıyor. Gerek Filistinliler gerekse Yahudiler arasında tırmanışta olan dinsel gericilik, iki halkı birleştirmek iddiasındaki Hadaş’ın aşması gereken ciddi engellerden biri. Özellikle de Kudüs’te… Yahudilerin, Müslümanların ve Hıristiyanların yan yana mahallelerde yaşadığı tarihi Kudüs kentinde dinsel rekabet her zaman önemli gerilim kaynaklarından olagelmiş. 1990’lı yıllarda sadece Filistin’de değil dünya çapında ulusal kurtuluş mücadelerinin zayıflamaya başlamasıyla birlikte kendisine alan bulan gericilik çaresizlik içindeki Müslüman Arapların tepkileriyle buluşarak güç kazanıyor.

İsrailli komünistler neyi savunuyor?
İKP, Filistin sorunu konusunda iki devletli çözümü ısrarla dile getiren siyasi hareketlerden biri. Başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devleti kurulmasını, İsrail’in işgal altındaki topraklardan çekilerek 1967 öncesi sınırlarına ulaşması gerektiğini savunuyor. İsrail yönetimini mültecilerin haklarını tanımaya çağıran İKP, sorunun pratik çözümün ise İsrail ile Filistin yönetimi arasındaki görüşmelerde belirlenebileceğini belirtiyor.

İKP, İsrail’in Arap vatandaşları dışlayan, ikinci sınıf gören politikalarına karşı da mücadele ediyor. Yahudilerin ve Arapların birlikte eşit vatandaşlar olarak yaşama hakkını savunan İKP, bunun ön koşulunun İsrail’in Musevilik referansıyla tanımlanan vatandaşlık anlayışının değiştirilmesi olduğunu vurguluyor. Gerek İsrail devletinin dinsel kimliğinden arındırılması, gerekse Yahudiler ve Müslümanlar arasında tırmanan radikal gericiliğe karşı İKP din ve devlet işlerinin ayrılmasının, yani sekülerizmin önemini sürekli vurguluyor.

Bir komünist parti olarak etnik kimliklerin uyguladığı baskının gölgesinde siyaset yapsa da İKP, işçiler için mücadele ettiğini ve eşitlik talebini sürekli olarak dile getiriyor. İsrail’in Arap vatandaşlarına uyguladığı ayrımcılığın işçi sınıfı arasında yarattığı bölünme İKP’nin vurguladığı noktalardan biri. Öte yandan neo-liberal politikalar, özellikle özelleştirmelerin yarattığı ekonomik çöküntü partinin hükümetlere yönelik eleştirileri arasında yer alıyor.

İKP’nin politik çizgisini tanımlayan bir diğer önemli mesele İsrail’in nükleer silahlardan arındırılması. Parti, İsrail’in Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’nın tarafı olmasını ve nükleer silahlar ile kitle imha silahlarının yasaklanmasını talep ediyor.

Kentli bir nüfus yapısına sahip olan İsrail’de siyasetin önemli konularından biri kadın-erkek eşitsizliği ve cinsiyet ayrımcılığı. Bu eşitsizliği derinleştiren nedenlerden biri İsrail’de resmi nikah yapılamaması yani dinlerin öngördüğü biçimde evlenilmesi. Komünistler bunun değişmesi ve toplumsal ilişkilerin dini etkiden arındırılması için mücadele ediyorlar. Kadınlar için eşitlik isteyen komünistler, eşcinsellerin hak arayışlarını da destekliyorlar. Özellikle gençler arasında artan çevreci duyarlılık da İsrailli komünistlerin gözardı etmediği bir başlık. Çevre başlığı özellikle yerel seçimlerde parti tarafından daha fazla işleniyor.

Tel Aviv seçim başarısının anlamı

Komünist hareket büyük olmasa da İsrail siyasetinde gözardı edilebilecek bir güç değil. Arkalarına aldıkları toplumsal desteğinin küçümsenmemesi gerektiğini gösteren örneklerden biri 2008 yılındaki yerel seçimlerde İsrail’in en önemli şehri olan Tel Aviv’de gösterdikleri seçim başarısı. Bu seçimde şu anda Knesset üyesi olan Dov Henin belediye başkanı adayı olarak Tel Aviv’de yüzde 35 oranında oy aldı. Dov Henin Yahudi asıllı bir komünist olduğu için İslamcılar tarafından, anti-Siyonist politik duruşu nedeniyle ırkçı Yahudi gruplar tarafından eleştirilen, hatta karalanan bir isim.

Henin’in seçim başarısı, belediye başkanlığını kazanamamış olsa da, İsrail solunun durumunu ve İKP’nin siyaset sahnesinde oynadığı rolü anlamak isteyenler için önemli ipuçları sunuyor.

Seçimin hemen arkasından kendisiyle yapılan röportajda Henin, İsrail toplumunun devlet eliyle militaristleştirilmesine ve gericileştirilmesine rağmen toplumdan umudun kesilemeyeceğini çok güzel ifade ediyor. Özellikle de işgal ve savaş ortamında büyüyen, orduya alınarak tornadan geçirilmeye çalışılan İsrailli gençlerden: “…yeni kuşak genç İsrailliler yeni fikirlere, yeni düşünme biçimlerine, eleştiriye, İsrail toplumunun ve politikasının sosyal, çevresel ve siyasal eleştirisine çok daha açıklar.”

Dışarıdan bakıldığında ne kadar umutsuz görülürse görülsün, içinde yaşadığı toplumla barışık kalmaya devam eden, onun dönüşebileceğine inancını koruyan bir komünistin sözleri bunlar. Gençler de Henin’i haksız çıkarmadılar Tel Aviv seçimlerinde 35 yaş altındaki gençlerin yüzde 75’i oylarını Henin’e verdi.

Tel Aviv gibi önemli bir kentte bu kadar yüksek oy oranına nasıl ulaştığını da yine bu kesimlerin gönüllü katkılarına bağlıyor Henin. “Herkesin şehri” (City for All) hareketinin ortak adayı olduğunu kendisi için 2 bin 500 gönüllünün dur durak bilmeden çalıştığını, aynı şehirde ortak bir yaşamın mümkün olduğuna halkı ikna etmek için gösterdikleri çabayı anlatıyor.

İsrail’de solun durumu da bu seçim sonuçlarını etkileyen faktörlerden biri olarak göze çarpıyor. İşçi Partisi’nin tekrar aday gösterdiği Belediye Başkanı Ron Huldai, Kadima tarafından, sağcı Likud tarafından desteklendiği gibi sosyal demokrat, Siyonist Meretz tarafından da desteklenmiş. Aslında irili ufaklı barış girişimleri ve küçük sol öbekler sayılmazsa, Hadaş dışındaki düzen solu halkın gözündeki inanırlılığını son yıllarda iyiden iyiye yitirmiş durumda. Bu zayıflama halka seslenebildiği oranda Hadaş’ın etkinliğini artırmasına da olanak sağlıyor. Düzen solunun yaşadığı krizin nedenlerinden biri tüm dünyada görülen bir eğilim: sosyal demokrasinin birçok başlıkta, özellikle neo-liberal uygulamalar söz konusu olduğunda sağcı partilerden belirgin bir farklılık gösterememesi. Buna bir de İsrail’in işgalci devlet politikalarının düzenin sol ya da sağ kanadı fark etmeksizin uygulanmasını eklemek lazım. Ülke biraz da bu nedenle sürekli olarak koalisyonlar tarafından yönetiliyor. Lieberman ile Ehud Barak’ı aynı çatı altında buluşturan da ülkedeki bu siyasi atmosfer.

Dayanışma hareketleri…
İKP, enternasyonalist bir parti olarak başta Filistin soluyla ve aralarında Türkiye Komünist Partisi’nin de bulunduğu bölgedeki komünist partilerle iyi ilişkilere sahip. İsrailli komünistler bu partilerden, kendileriyle ve Filistinlilerle dayanışmak için hükümetlerine baskı yaparak hükümetleri İsrail’le ilişkilerini gözden geçirmeye zorlamalarını istiyor.

Öte yandan, komünistler, yine Filistinlilerle dayanışma adına özellikle Avrupa’da taraftar bulan “boykot” politikalarını bazı yönlerden eleştiriyorlar. Yahudi yerleşimlerde üretilen malların boykotuna kendilerinin de destek verdiğini belirten komünistler, topyekün bir boykotun ise, hem etkili bir yöntem olmadığını söylüyorlar, hem de kendi ifadeleriyle İsrail devletinin kendi vatandaşlarına dönerek “tüm dünya Yahudi olduğumuz için bize karşı, bölünmememiz, İsrail’i hep birlikte savunmamız gerek” propagandasına zemin sunduğuna dikkat çekiyorlar.

Komünistlere yönelik baskılar
Hadaş, Hamas’ın Filistin toplumunu gericileştirmesine ya da bazı Filistinli örgütlerin İsrail’de sivilleri hedef alan saldırılar düzenlemesine karşı duruyor. Ancak Hadaş’ın bu ilkeleri, 2008 yılında İsrail’in Gazze’ye yaptığı saldırıya karşı çıkmalarına engel olmadı. İsrail içinde Gazze operasyonu sırasında yüz binlerce kişi, medyada çok az verilen protestolara katılarak operasyonun durdurulması için mücadele etmişti. Bu süreçte öne çıkan Hadaş, İsrail devletinin hedeflerinden biri oldu. Bu gelişme üzerine devlet, Hadaş’a uyguladığı baskıların yeni bir örneğini sergiledi ve Hadaş lideri Muhammed Barakeh’e “polise mukavemetten” ve gösterilerde saldırgan tavırlar sergilediği iddia edilerek ardı ardına dava açıldı. Barakeh bir süredir kendisini düzenledikleri eylemler nedeniyle mahkemelerde savunmak zorunda bırakılıyor.

Komünistlerin ne derece zor koşullarda mücadele ettiklerinin bir örneği ise 2003 yılında İKP genel sekreteri İssam Makhoul’ün arabasının altına yerleştirilen bombayla öldürülme girişiminden son anda kurtulması oldu.

Bunların dışında devletin muhalif yayın yapan basın mensuplarına artık rutinleşen baskılarını ve de ilericiler tarafından düzenlenen eylemlere İsrailli ırkçıların saldırılarını da hatırlatmak gerekir.

Holokost ve komünistler
Tüm baskılara rağmen Hadaş’ın öne çıktığı bu süreçte, komünistler bir yandan devlet politikalarına karşı mücadele ederken diğer yandan ise ülke halklarının tarihine, ilerici değerlerine sahip çıkarak mücadele ediyorlar. Hadaş, geçtiğimiz yıl Nazilerin ölüm kamplarından olan Auschwitz-Birkenau’ya düzenlenen Knesset ziyaretine katılmış, İsrail toplumunun en büyük acılarından biri olan Holokost’un okul kitaplarında hem Yahudi hem de Arap çocuklarına öğretilmesi çağrısında bulunmuştu.

Auschwitz ziyareti Kızıl Ordu’nun Auschwitz’i kurtardığı gün olan ve BM tarafından Faşizmin ve Soykırımın Kurbanlarını Uluslararası Anma günü ilan edilen 27 Ocak’ta gerçekleşti. Hadaş bu parlamenter heyetine katılması nedeniyle özellikle Araplar tarafından eleştirilse de, neden böyle bir karar alındığını eleştirileri göz ardı etmeden halka anlatmaya çalıştı.

Hadaş, yaptığı açıklamalarda, öncelikle Holokost’un İsrail devleti tarafından Filistinlilere yönelik haksız uygulamaları meşrulaştırmak yönünde kullanılmasına karşı çıkılması gerektiğini, bu nedenle Holokost’un arkasındaki tarihsel gerçekleri komünistlerin gözünden topluma anlatmanın önemini vurguluyordu.

İsrail devletinin tüm tarihsel çarpıtmalarına rağmen, Nazi katliamlarına karşı direniş komünistlerin mücadele tarihlerinin önemli bir parçasıydı. Nazi kamplarında katledilenlerin önemli bir kısmı komünistlerdi üstelik Yahudi asıllı komünistler bu grup içinde büyük ağırlık taşıyordu. Hadaş, bu tavrıyla, Auschwitz’in faşizme karşı savaşın öncüsü Kızıl Ordu tarafından kurtarıldığını da vurgulayarak, Sovyetler Birliği’nin soykırımcı Alman faşizminin yenilgisindeki payını da ABD’nin ideolojik ve kültürel etkisi altındaki İsrail halkına hatırlatmak niyetindeydi.

(soL-Haber Merkezi)